Bu sorunun cevabı üzerinde düşünmek son derece önem arz ediyor. Reform kelimesi son zamanlarda daha çok teklif edilir oldu. İslam dünyasının yaşamış olduğu perişanlık ve çaresizlik ortamında dine kendini çok yakın hissetmeyenlerin sunduğu bir teklifin, kelimenin adı oldu. Müslümanların çoğu bu kelimeden ürker zira dinin değiştirileceğini, İslam'ın iptal edileceğini düşünür. "İslam'da bozulma yok ki, niye reform der", ama Müslümanların dini anlayışlarının ne denli bozulduğunun farkında bile değildir. Dışardan reform teklifi yapanların da çoğunlukla niyetleri iyi değildir ya bilerek kökten bir başkalaşma ya da iyi bilmedikleri bir inanç üzerinden sıradan fikir yürütmelerle meşguldürler.
İslam toplumunun aydınları reform kelimesini kullanmamaya çalışır. Zira reform kelimesi batı literatüründen aktarma yabancı bir kelime olarak algılanır. Var olanı yenileme anlamında tecdid kullanılır. Tecdid bir süreçte kullanılan etkinliğini yitirmiş kavramları nitel özelliklerini yeniden kazandırıp etkinleştirerek sürece katmanın adıdır. Aslında sadece var olan üzerinden değil İslam'ın ruhunu kavradığınız noktadan başlayacak bir yenileme, tazeleme, sürecidir tecdid ve buna ihtiyaç büyüktür. Bu tecdidi sağlayacak içtihad kurumudur ve 20. yüzyılın başlarında kimi İslam âlimi bile yeterli dini bilgi alt yapısı olmamasından dolayı içtihadın önünün kapatılması gerektiğini vurgulamıştır. Oysa şimdi öyle mi? Kökleşmiş kurum ve ilahiyatçı aydınlarıyla İslam dünyası iyi bir yeterlilik düzeyindedir ve içtihadın önü açılmalıdır. Zaten şimdi "içtihada karşıyım" diyen alimler bile yeni içtihadler yapmaktadır. Bunu tartışmak bile aslında çok geride kalması gereken bir tartışma alanıdır.
Müslümanlar yenilenme ihtiyacına nasıl bakıyor? Kimisi için böyle bir ihtiyaç bile yoktur. Kendi gettolarında kurguladıkları bir cemaat İslam’ı böyle bir ihtiyaç hissettirmez onlara. Kusur varsa nefislerdedir, arzulardadır ve bunlara gem vurmak için bir şeyhin, âlimin, gölgesine sığınmak yeterlidir. Kur'an'ı bir rehbersiz tanımak çok tehlikelidir, bu yüzden genellikle anlamına uzak durulur ama Arapçası hatimlerle, güzel sesli okuyucuların sesleriyle çok terennüm edilir. "İslam'ı Asrın idrakine uygun sunmanın gerekliliği" pek hissedilmez, suç hep dışardadır. "Dış güçler, komplocular İslam dünyasının başına çorap örmekten geri kalmaz ki Müslümanların durumu iyileşsin" der bu anlayış. Sürekli bir ötekileştirmeye, öcüleştirmeye vurur kendini. Kendi kozasında örer örer de kendini hapsettiğini görmez bir gün. Maalesef çoğunluğa hakim olan düşüncedir bu.
İslam dünyasında yenilenme, yeni bir ruhla tüm dünyaya örnek olma aslında adeta İslam dünyasının göğsünden fışkıran bir ihtiyaçtır. Bunu hiçbir komplekse kapılmadan gerçekleştirebilmek çağımızın Müslüman âlim, aydın ve düşünürlerinin boynunun borcudur. Çağımızın yıldızlarından Ali Şeriati İslam’dan uzaklaşmanın son yüzyıllarda iki yönlü olduğunu söyler. Birincisi gelenekleri din bilerek İslam’ın ruhundan uzak düşmek ikincisinin de Batı’ya özenen aydının İslam’dan soğuması ve uzaklaşmasıyla olduğunu söyler. Bu iki yöneliş içinde olanların mazeretini en iyi anlayanlardan ama aynı zamanda en keskin çözümleri üretenlerden biridir o. Bu iki yolun yol olmadığını, "Öze dönüş"ü teklif eden Şeriati kendi çapında heyecanıyla, aşkıyla bir ışık çakmıştır İslam dünyasına. Şüphesiz yalnız değildir Şeriati, çağdaşı farklı topraklardan çok İslam düşünürü hep o ihtiyacı, yenilenmeyi sunmuştur Müslüman topluma.
İslam dünyasının siyasi, hukuki, fıkhi, itikadi, ameli yönüne baktığınızda adına ne derseniz deyin bir yenilenmenin, yeniden inşa ihtiyacının kaçınılmazlığını görürsünüz. Günlük çekişmeleri bir yana bırakıp bu hayati sorunu birinci sıraya koymanın en önemli ve acil bir ihtiyaç olduğunu görürsünüz.
Dikkat edilmesi gereken husus ise bunun "dışardan" bir dayatma şeklinde algılanmaması gerektiğidir. İslam dünyası bu yenilenme ihtiyacı ve isteğini kendisi yaşamalıdır. İtici algılanan kelime ve kavramlarla değil, yaşanan dramatik gelişmelere vurgu yaparak içerden bir isteğin oluşmasını sabırla beklemek gerekir. İslamcılığın prematür düşüğü IŞİD benzeri yapıların İslam adına yaptığı fecaatlerin bir anlayış islahı ve inkılabıyla ancak değişebileceğini anlatmak gerekir. Ama bunu bıkmadan, usanmadan Müslüman düşünürler ısrarla gündem etmelidir. Artık bu istek ve ilerleyiş yavaş yavaş görünüyor. Önümüzdeki yıllar çok önemli olumlu gelişmelere gebedir. İslam dünyasındaki demokrasinin gelişimi, sorunların çözümü hep bir yerden geçmektedir, dini anlayışın islah edilmesinden.