Ömer Faruk Gergerlioğlu

21 Aralık 2015

İslam'da farklılıklar içinde bir arada yaşam

Bir arada yaşamaya ilişikin olarak hadisler ne diyor? Hz. Muhammed'in uygulaması nasıldı?

İslam, toplumda farklılıkların bir baskı ve dayatma aracı olmasını engellemek için Allah tarafından insanlara gönderilmiş bir dindir. Cahiliye döneminde farklı olan bir de güçsüzse yaşam dışına atılır, ezilirdi. İslam, kimliğine bakmaksızın tüm ezilmişlerin sözcüsü oldu. İslam farklı olanı kimliğiyle tanıdı, dışlamadı.  Peygamberin mesajının en önemli unsurlarından birisi de dinde ve insanlıkta kardeşliği sağlamaktı, veda hutbesinde en son bunu anlattı. Ancak onun ölümünden sonra eski alışkanlıklarına dönen Müslümanların çoğu bu dini inceliği unuttu ve dünyayı hem kendilerine hem de farklı olanlara cehennem etti.

Günümüzde İslam dünyası büyük düşünsel sorunlar yaşıyor. Bu sorunları yüzyıllardır aşamadığı için de yeryüzünde zilleti yaşıyor. Günümüzde hangi İslami camiaya sorsanız kendisinin hidayette, farklı tüm İslami grupların delalette olduğunu söyler. Günümüzde İslam aleminin büyük sorunu  IŞİD vb. yapılar farklılıklarla bir arada yaşamı şiddetle reddeder. Zira gerçeğin tek olduğunu, bu gerçeği bulanların yönetme yetkisine sahip olduğunu, böyle sağlanmış bir yönetim karşısında tüm farklılıkların imha edilmesi gerektiğini düşünür. Ötekileştirdiği tüm diğerlerinin kendisine boyun eğmesinin Allah'ın emri olduğunu düşünür. Zira bırakın İslam dini dışındaki farklılıkla ortak yaşamı, içindeki farklı olanla bile ortak yaşam fikrinden uzaklaşılmıştır.  Farklılıklarla bir arada yaşam fikrinden uzaklaşma hem Müslüman dünyaya zarar vermiş hem de Müslüman olmayanların İslam'ı yanlış tanımasına ve uzak durmasına yol açmıştır. 

Farklılıklarla bir arada yaşam fikri ilk önce İslam dairesi içinde ele alınmalıdır. Zira bu dairedeki farklılıkla bile birlikte olmak istemeyenin Müslüman olmayanla bir arada olamayacağı bir gerçektir. Müslümanların tek vücut iken farklı nedenlerle gruplaşması kaçınılmazdı zira siyasi olumsuzluklar, yeni mühtediler, insan yapısından kaynaklanan kavrayış farklılıkları, farklı gruplaşmaları ortaya çıkaracaktı. Bu çok garip değildi farklılaşma insani ve doğal olandı. Ancak ilk önce siyasi gruplaşma sonra bundan kaynaklanan mezhebi ve itikadi farklılaşmalar özgür bir tartışma ortamı oluşturmalıyken,  Müslümanlar  hakimiyet yarışına saptı.

Farklılıklarla zenginleşmeyi değil onlara hükmetmeyi hedefleyen anlayış, hakimiyet esaslıdır, çeşitlilik, çoğulculuk bu anlayışın mantığında yoktur. Son yüzyıllarda İslam dünyasının hep yenilen olması psikolojiyi iyice kötüleştirmiş ve ezilmişliğin yaşanması güçlü bir hakimiyet isteğine dönüşmüştür. Bu istek farklı olana bırakınız tahammül etmeyi onu imha etmeye çalışır. Bu anlayış İslami mentalitenin tamamen tersyüz edilmesi olduğu için IŞİD vb. kurumsal örgütlerden önce bu anlayışlarla mücadele etmeden bir yere varılamaz. 

İslam tarihinde siyasi gelişmeler sonrası geleceğe dair çok hadis uydurulmuştur. Örneğin Fırka'yı Naciye hadisi mercek altına alınmalıdır.. Ümmetin 72-73 fırkaya ayrılacağını, bir grup dışındakilerin Cehennemde olacağını ifade eden bu hadis isnadının aslında  zayıf bir hadis olduğunu, kimsenin araştırma zahmetine katlanmadığını bilmemiz gerekir. Sadece kendisinin kurtulan fırka olması gerektiği düşüncesinin bir toplumsal hastalık olduğunu, kurtulan fırkanın kendisi olduğunu iddia edenin  herkesin kendisine tabi olmasını ileri sürdüğünü görürüz. Kendisine tabi olmayanların ötekileştirilmesinin en doğal hak olduğunu iddia edenin, bir çorap söküğü gibi kendisini merkeze koyan, farklılıkların bir arada olmasını hazmedemeyen bir anlayışı doğurduğunu görmemiz gerekir. Tarihte bu hadisten yola çıkarak her grup kendisini kurtulan grup, fırkayı naciye ilan etmiştir. Sünniler, Mutezile, Hariciler bu hadise dayanarak kendileri dışındakini Cehennemlik ilan etmiştir. Böylesi bir anlayış ifade özgürlüğünü de engeller zira cehennemlik ilan edileni  dışlama eğilimi oluşur. Böyle bir anlayış, dini anlayışın gelişimini de engeller. Zira çıkan her yeni anlayış potansiyel bidat olarak mahkum edilir artık. Bu zincirleme anlayış İslam aleminin duraklamasına ardından gerilemesine yol açmış ve farklılıkların bir zenginlik olduğu hiç akla getirilmeyip sorunun temeli de göz ardı edilmiştir.

Peygamberimizin önemli bir hadisinde "Ümmetimin ihtilafı rahmettir" der. Ama onun ölümünden kısa bir süre sonra ihtilaflar rahmete değil zulmete döndü. Farklı ırklar yine aşağılanmaya başlandı, kendisine asil diyenler eskisinde olduğu gibi hükümranlığın kendilerinde olması gerektiğini düşündü. Kendi kimliğiyle büyüklenen farklı olana ayrımcılık yaptı, ötekileştirdi ve şeytanlaştı.

Farklılıklar rahmettir. Bir çiçek bahçesinde tek bir çiçeğin hakimiyeti değil, farklı çiçeklerin birlikteliği güzellik oluşturur. Zaten Allah da bu güzelliği murad ettiği için böyle yaratmıştır. Rum suresi 22. ayet  dillerin ve ırkların farklılığının Allah'ın varlığına ve birliğine işaret ettiğini vurgular. Ancak fıtrattan uzaklaşma insanlara kolay ve cazip görünmüştür. Allah isteseydi tüm insanların yüzünü aynı surette yaratırdı. Ama ırkların, dillerin, zekaların, kabiliyetlerin, mizaçların farklı olmasını sağlamıştır ki  insanın zenginleşmesi  sağlansın, insan farklılıklarla  mutlu ve huzurlu olsun. 

Farklılığın bir zenginlik olduğunu, düşünsel olarak farklı olanı kendisine katmak için ikna ederek anlatmayı değil, hükmetmeyi düşünmek köhneleşmenin ilk adımıydı. Zira farklı olanın varlığıyla ön yargılarınızdan ve kendi kendinizi hapsettiğiniz zindanlarından kurtulma şansınız vardır. Farklı olanı düşman ilan etme, engizisyon devrine dönen bir İslam alemi oluşturur. Bu anlayış aslında aklı da iptal eder zira farklılığı tek tipleştirme isteği olmayacak bir şeyi talep eder.

"İlim Çin'de olsa bile arayınız bulunuz, alınız" diyen peygamber hadisi unutulmuşsa Müslüman olmayanı potansiyel farklı, zararlı, doğuştan düşman ilan edersiniz. İslam dünyası dışı farklılığa bakış budur. Müslüman olmayanı boyunduruğuna almak değil, ona eşit vatandaşlığın haklarını vermektir İslami olan. 

Peygamber müşrikleri katletmeyi, Mekke'yi savaşla işgal etmeyi değil ikna ile İslam'a çağırmayı tercih etmişti. Müslüman olmayanı düşmanlık yapmıyorsa  kendi çoğulculuğu içinde kabul etmiştir. Mekke'nin fethi Müslümanların en hakim, Müşriklerin en mağlup olduğu andır ve Hz. Muhammed istese herkesten intikamını alırdı ama o tüm farklılıklara saygıyı tercih etti. "Hz. Yusuf'un kardeşlerine dediğini diyorum, hepinizi af ediyorum" derken onlara bunu Müslüman olmaları karşılığına bağlamamıştı. Mekke'nin fethinde, Kabe'nin anahtarlarını o işe ehil olan ve önceden yapan, henüz Müslüman olmamış olan  Osman bin Talha'nın elinde kalmasını istemiştir. Peygamberin alicenaplığı en büyük düşmanlarından İkrime bin Ebu Cehil'in gönül rızasıyla  Müslüman olmasıyla sonuçlanıyordu. 

İslam'da farklılıklar içinde bir arada yaşamın olması gerektiğini herkesin bilmesi ve hazmetmesinden başka çaremiz yoktur. Bu ülkede Türk, Kürt, Sünni, Şii, laik, dindar, Müslüman, gayr-i Müslim  birlikte yaşayacağız. Bu normal olandır zaten. Normalitenin dışına düşüldüğü kriz anlarında tek tipleştirme artıyor. Dinden çıkana, mürtede ölüm kararı da bu farklılık anlayışı patolojisindendir. Bu hurafelere bulandırılmış geleneği sorgulamadan sahih ve örnek olacak bir dini anlayış ortaya çıkmaz. 


*Kocaeli Barış Platformu Başkanlığı’nı yürüten, eski Mazlum- Der Başkanı Ömer Faruk Gergerlioğlu'nun İstanbul'da düzenlenen 2. Demokratik İslam Kongresi'nde yaptığı konuşmanın tam metni

@gergerliogluof

http://www.omerfarukgergerlioglu.com