KHK’lar can almaya devam ediyor. Keyfi ve hukuksuz kararlara yol açan ve kendisi de anayasal sınırların dışına çıkmış olan KHK’lar büyük dramlara neden oluyor. On binlerce insanın yıllarca emek verdiği mesleğinden, işinden aniden uzaklaşmasına neden olan KHK'lar çok canlar yakıyor. KHK’lar insanları adeta bir sivil ölüme mahkum ediyor. Çünkü KHK ile işinden ihraç edilen bir insana artık özel sektörün kapıları da ya zor açılıyor ya da hiç açılmıyor. KHK’lar sosyal bir linci de beraberinde getirerek gün gün mağdurları tüketiyor. Anne baba, aile, komşu, arkadaş çevresiyle kişi arasında önemli uçurumların oluşmasına yol açıyor.
KHK'lar çaresiz bıraktığı, sosyal bir mahkumiyete uğrattığı insanları ciddi bir depresyona uğratıyor. Çeşitli şekillerde bu depresyonu yaşayan kişilerin tutunacak dalı da kalmıyor. Zira her geçen gün artan antidemokratik gelişmeler insanlara tepkilerini bile göstermemeyi öğütlüyor. Depresyonu yenemeyerek intihara sürüklenen kişi sayısı az değil. Büyük dramların ardından gerçekleşen intiharlar belki başkalarınca beklenmeyen ama intihar eden için kaçınılmaz bir son. Zira girdikleri majör depresyonun pençesinden onları kurtaracak bir sosyal destek artık yok. İntihar sayıları 50’nin üzerinde tahmin ediliyor. Kimi intiharlar da aile fertlerinin intiharı duyurmak istememesi kimisi de medyada yer bulmaması nedeniyle duyulmuyor.
Son KHK’lı intiharı Isparta’da yaşandı. En küçüğü 8 aylık 3 çocuk annesi KHK ile ihraç Sevgi Balcı isimli hemşire işinden ayrıldıktan sonra girdiği majör depresyonu atlatamayarak evinde kendini asarak intihar etti. Bu intihar beni çok etkiledi çünkü KHK intiharlarını yakından takip eden bir insan hakları aktivisti olarak bu sefer en küçüğü 8 aylık 3 çocuk annesi bir kişi intihar etmişti. Ne olmuştu da 3 çocuğundan , hayatından kopmayı tercih etmişti? Bu vakayı sosyal medyada ilk duyuranlardan biri olarak bu dramın arka planını öğrenmek için sağlık memuru olduğunu duyduğum eşiyle iletişime geçmeye çalıştım ve ulaştım. Halil İbrahim bey ile görüşmem benim için oldukça zor oldu. Çünkü zaten duyunca çok üzüldüğüm bir ölüm ve bu ölümün birinci dereceden tanığı olan birisiyle görüşecektim. Halil İbrahim bey oldukça üzgün bir şekilde bana hikayeyi anlattı. Tahmin ettiğim gibi bu intihar bir anlık olay değil, uzun süreli bir sıkıntının damlayan son damlasıymış. Bir doktor olarak önlenemeyen majör depresyonun sonuçlarını iyi bildiğim için önceden tanık olduğum intihar olaylarından birisiyle karşı karşıya olduğumu anladım.
Sevgi Hemşire için felaketin başlangıç günü 4 Ağustos 2016. Görevine sadık, devlet malının korunmasına çok hassasiyet gösteren bir hemşireyken 4 Ağustos günü eşiyle birlikte “FETÖ” ithamıyla açığa alınmış. Görev yaptığı Keçiborlu ilçesinin bile dışına çıkışının yasaklandığı bildirilmiş. Büyük bir şaşkınlık yaşamışlar. Yaşadıkları şoku atlatamamışken başka bir haberle sarsılmış. Çünkü 29 Ekim KHK’sı ile yıllarca emek verdiği kamudaki hemşirelik görevinden uzaklaştırılmış. 2 çocuk annesi ve üstelik 8 aylık hamileymiş. Bu kendisinde önemli bir üzüntüye yol açmış, içine kapanmaya başlamış ve ardından Aralık ayında 3. Çocuğunu dünyaya getirmiş. Ama Sevgi Hemşire için dünya artık sıkıntılı bir yermiş. Daha lohusalığı bitmeden 6 Ocak günü ikinci bir darbe ile karşılaşmış. 6 Ocak günü kocası 679. KHK ile ihraç edilmiş. İhraç edildiği KHK öncesi mutlu bir hayatı olan hemşire Sevgi için hayat bir anda kabusa dönmüş. Bu felaket yetmezmiş gibi eski arkadaşları artık onu aramaz olmuş. En çok da buna kafayı takıyormuş. “En samimi arkadaşlarım niye beni aramıyor artık” deyip duruyormuş. KHK sonrası 2 gün arayla lojmandan çıkın tebligatı yapan eski hastanesi ve il sağlık müdürlüğü lohusa halinde ev toplamaya çalışan Sevgi Hanım’ı çok üzmüş. “15 gün müddetimiz vardı “defol git” muamelesi çok ağırımıza gitti” demiş.
Gittikçe içine kapanan, evden çıkmaz olan, sorulan sorulara cevap vermez olan Sevgi Hemşire’ye kocası bunun bir takdiri ilahi olduğunu, sabretmeleri gerektiğini telkin etmesine rağmen Sevgi Hemşire’nin yüzü hiç gülmemeye başlamış. Geceler ona artık bir kabus olmaya başlamış. Ya uyuyamıyormuş ya da sabahın erken saatlerinde uyanıp uyuyamıyormuş. Çevresine ilgisi azalan, iştahı kesilen Sevgi Hemşire gittikçe zayıflamaya başlamış. Gittikleri psikiyatrist majör depresyon tanısıyla antidepresif ilaçlar başlamış. Başlanan ilaçlar nedeniyle bebeğini emzirmeyi bırakmış. Sevgi Hemşire artık gittikçe daha derinlere dalıyor, çevresiyle ilgisini kesmeye başlıyormuş. Kullandığı ilaçlar onu uyutuyor ama girdiği çıkmaz sokaktan çıkaramıyormuş. Artık çocuklarıyla da ilgisini kesen, sosyal faaliyet yapmayan, evden çıkmayan bir insan olmuş. Haftada bir adli kontrol için karakola giderken hep “biz ne yaptık ki, biz ne yaptık ki” deyip duruyormuş.
Halil İbrahim bey bir gün eve geldiğinde içeri girip odanın kapısını açtığında hayatı boyunca unutamayacağı bir manzara ile karşılaşıyor. Sevgi Hemşire kendisini bir iple tavana asmıştır, hemen ipi koparır eşi yaşamaktadır, ne yapacağını bilemez, ilk sun’i teneffüsü o yapar, eşi bilinçsiz de olsa yaşamaktadır. Hemen 112’ye haber verir, yoğun bakıma kaldırılır ama geçen 10 gün umutları azaltır. Zaten kopmak istediği hayattan yavaş yavaş kayar gider Sevgi Hemşire. Yoğun bakım kapılarında 10 gün dualar eder Halil İbrahim bey ama artık çok geçtir, sonunda beyin ölümü gerçekleşir.
Halil İbrahim bey şimdi ne yapacağını bilememekte. Yıllarca mutlu bir hayat yaşadığı, birlikte hayaller kurduğu eşi yaşadığı son bir yılda her geçen gün eriyip, giden ve sonunda biten bir eski hatıra artık. 3 çocuğuyla ileriye bakmaya çalışıyor. Çocuklarına intihar sonucu ölüm olduğunu söylememiş, “ani nefes darlığı” demiş. 11 yaşındaki kızı annesini çok özlüyor ve ”artık annemle cennette görüşeceğiz” diyormuş. Oyuncağını yapmasını istediği kızının dediğini yerine getirdiğinde “ama annem gibi yapamadın ki” deyişi karşısında ne diyeceğini bilemeyen, hıçkırıklara boğulan bir baba artık o. Olayın olduğu evde artık durmak istemiyor, evini satmayı acı hatıralarından uzaklaşmayı düşlüyor. Zaman zaman ağlayarak anlattığı acı hikayesi karşısında dayanmak mümkün değil.
“İyi ki ahiret var” diyor Halil İbrahim bey. Kendisinden helallik isteyen sitem ettiği yakınlarına, yetkililere, topluma eşinin mezarını gösteriyor “benden değil, mezardaki eşimden helallik alın, bu zulüm yerde kalmaz” diyor. Halil İbrahim bey’i çok iyi anlıyorum. Yaşanan çok daraltıcı bir süreç var. OHAL ve KHK’lar ülkenin üzerine bir kabus gibi çökmüş durumda. İnsanların hayatını karartan, göğsünü daraltan bu süreçten sağlıklı bir çıkış çok zor. Bu kabusa dayanamayıp ruhen beli kırılan çok kişi var. Sevgi Hemşire de onlardan biri.
Sevgi Hemşire’nin intiharı belki birçok intihar gibi unutulup gidilecektir. Ama ya depresyonda olan, sıkıntılarını aşamayan, maddi ve manevi üzüntülerle boğuşan diğer KHK’lılar ne olacaktır? Bir girdabın içine girip kendisini kurtaramayan Sevgi Hemşire herkese çok önemli bir son hatırlatma değil mi? KHK kararlarını alanlara soruyorum; Bu keyfi kararlarla insanların bir anda hayat ağacını kuruttuğunuzun farkında değil misiniz? Nasıl bir vebal ile karşı karşıya olduğunuzu biliyor musunuz? Yaşatılan sivil ölümden sonra gerçek ölümün gelmesi garip mi sizce? Ölen geri gelir mi? O bir yıl boyunca yaşanan işkence dolu hayatı hiç düşünmüyor musunuz? Gün gün, dakika dakika intihara sürüklendiği belli olan bir insanın vebali sizi hiç ürkütmüyor mu? Acılı eşinin anlayan için her biri tonlarca ağırlığındaki cümleleri birileri için hiç birşey ifade etmiyor mu? Ya o masum yavrular, onları nasıl sıkıntılı bir gelecek bekliyor?
KHK'lar toplumu cendereye almış durumda. KHK'lı olanlar veya hangi gece yarısı yayımlanacağı belli olmayan bir başka KHK endişesinde, sıkıntısında olanlar…açığa alınanlar, sürülenler... Bu toplum artık bu yükü kaldıramıyor. Bunca intihar vakası oluşturan KHK’ları yayımlayanlar, politikalarında insani boyutun gözardı etmelerinin devam edecek hayat kayıplarına neden olabileceğini bilsin. Çünkü yaşatılan bu dünyada ve öte dünyada altından kalkılamayacak bir vebaldir .