Ömer Faruk Gergerlioğlu

01 Haziran 2017

Gezi'nin yıldönümünde demokrasi çağrısı

Gezi Parkı'nı savunmaya, ağaçları kestirmemeye çalışanlar sadece ağaçları kesmeyi değil, buyurgan, tepeden bakan devlet, hükümet dilini de eleştiriyordu

4 yıl önce Gezi parkı'ndaki ağaçları kesme ve yerine beton dolu Taksim'de yeni binalar yapma emeli sivil topluma toslamıştı. Dayatmacı, buyurgan, yaşam tarzı belirleyen devlet diline topluluklar sivil bir tepki göstermiş, günlerce süren olaylar yaşanmıştı. 

Gezi Parkı'nı savunmaya, ağaçları kestirmemeye çalışanlar sadece ağaçları kesmeyi değil, buyurgan, tepeden bakan devlet, hükümet dilini de eleştiriyordu. Son derece kabul edilmesi gereken istekler bir devlet inadı yüzünden büyüdükçe büyüdü, 8 ölü, 30'dan fazla kişide göz kaybı ve yüzlerce yaralanmayla bitti. 

O günlerden bugünler belliymiş, belki arada bir çözüm süreci yaşadık ama genel tablonun nereden nereye gideceği belliymiş. Devleti ele geçirenin farklı gördüğünün kafasını tornacı gibi yontma isteği meğer hakimiyeti ele geçiren kimlikler farklılaşsa da değişmeyen bir hastalıkmış. Masum bir isteğin ayaklanma sanrısıyla çok sert tedbirlerle bitirilmeye çalışılması önce bir muhalif dayanışmasına sonrasında iktidar güç gösterisine döndü. Sonuçta göstericilerin istediği yine de oldu, ağaçlar kesilmedi ama iktidarın da isteği oldu, hükümranlığına itiraz edecek bir ses duymak istemediğini ispatladı. Gezi olaylarındaki hata, iş hükümetin güç gösterisiyle bitirme isteği belirdiğinde ona şiddet olaylarıyla kriminalize etme fırsatı verildiğinde oldu.

4 yılın sonunda nereden nereye geldik? O gün baskıcılığa, buyurganlığa, yaşam tarzı belirlemeye karşı çıkanların haklı olduğu ortaya çıktı. Çünkü kırıntı halindeki demokrasi de ortadan kalktı, güç savaşlarına teslim edilen ülke darbeler, OHAL'ler ve tasfiyeler gördü. Yüzbinlerce insan sorgusuz sualsiz işinden atıldı,  bırakın ağacı, insan kıyımı yapıldı. Demokrasiden uzaklaşmanın ve buna toplumsal tepkisizliğin faturası ağır oldu.

Nasıl bir tevafuktur ki Gezi olaylarının yıldönümünde dün Taksim'de yine demokrasi çağrısı yapıldı. Farklı kesimleri temsil eden 1000'den fazla imza ile açıklanan "yan yanayız, bir aradayız" metni çoktan beridir hasret olduğumuz demokrasi ortak paydasına kuvvetli bir vurgu yapıyordu. Çok güçlü bir metinle açıklanan çağrı Türkiye toplumu için tarihi önemdedir. Zira artık bir kavşak noktasındayız ve yıllardır sürdürdüğümüz kayıkçı kavgalarını, polemikleri terk ederek yeni, temiz, beyaz bir sayfa açma zorunluluğuyla karşı karşıyayız.

Bildirinin hazırlanmasında büyük emeği olan Oya Baydar yaptığı konuşmada önemli bir benzetme yaptı. Mahallede birisinin evinde yangın çıksa ve biz  "o başörtülü, veya Kürt veya Kürt, veye şortlu veya bizden olmayan" deyip öteki görüp yangını söndürmeye koşmazsak tüm mahalle yanar. Artık hepimiz bir arada bulunmanın sorumluluğunu anlamalıyız" diyerek çok değerli bir hatırlatma yaptı. Hakikaten kimliklerimizi ayrı tutarak ortak paydaları öne çıkarmazsak yangınlardan kurtulamayız.

Metin "Siyasî parti, inanç, din, mezhep, milliyet, cinsiyet ayrımı gözetmeksizin ortak yaşamın kurulması, korunması ve geliştirilmesinin önemli olduğu vurgulandı. Kutuplaşmak, düşmanlaşmak, Türk-Kürt, dindar-laik, evetçi-hayırcı diye bölünmek, onlar-bunlar diye ayrıştırılmak istemediklerini belirterek "inancımızı, dinimizi, dilimizi, kültürümüzü, hayat tarzımızı kendi seçtiğimiz gibi, özgür, eşit, korkusuz, huzur içinde yaşamak; birbirimize güvenmek, dayanışmak istiyoruz" diyordu ve çözüm önerileriyle devam ediyordu.

Toplantıda esen iyi niyet rüzgarı ve pişmanlık vurguları çok değerliydi. Başka yolu yok, konuşarak anlaşacağız, bu tür toplantıların sadece entellektüeller, siyasetçiler, aktivistler arasında yapılması yeterli değil, toplumun en alt sosyokültürel düzeyleri de buluşma ve dinleme buluşma toplantılarını yaparsa aşılmaz sanılanları aşabiliriz. Konuşmalarını yapan başörtülü Müslüman Hüda Kaya ile Hristiyan, Ermeni Rakel Dink'in herkesin gözünü yaşartan sevgiyle kucaklaşması toplumda istenenin sağlanabileceğinin en önemli ispatıydı.

Dönüp dolaşıp geleceğimiz yer ortak değerlerdir. Ulaşmamız gereken kin, nefret, intikam duyguları değil,  empati, insaf, affetme duygularıdır. 4 yıl sonra aynı tarihte gelen bu demokrasi isteğine hepimizin dikkat kesilmesi gerekmektedir. Zira geçen zaman bize hep kayıplar getirdi, 4 yıl sonra yine aynı şeyleri söylemek bir yandan üzücüdür zira akletmediğimizin, at gözlüğü taktığımızın işaretidir, ama diğer yandan sevindiricidir zira daha büyük bir uzlaşıyla tüm engellemelere, hukuksuzluklara, umutsuzluklara rağmen tekrar bir araya gelebileceğimizi gösterdi.


@gergerliogluof
www.omerfarukgergerlioglu.com