Ömer Faruk Gergerlioğlu

03 Ocak 2018

Diyarbakır'ı çok özleyen eski polis

"İnsanlara para dağıtarak, eğitim ve ekonomiye yatırım yapılmadan o bölgedeki sorunun çözülebileceğine inanmıyorum"

Geçen hafta yazdığım "Eski polisten insan hakları dersi..!" başlıklı makalemden sonra 2 eski polisten daha mektup aldım. Bu mektuplardaki ifadeler de çok önemli olduğu için yayımlamak istedim. Bu toplumun samimi özeleştirilere, yüzleşmelere, hakkaniyetlere, itiraflara çok ihtiyacı var. Ve bu değerli kavramları toplumun her kesimi gerçekleştirebildiği oranda iyileşebileceğiz. Zira ağır hastalıkları olan, daha fenası bunun farkına varmayan bir toplumuz.

İsmi bende saklı olan eski polislerin söyledikleri önemli, sizi o ifadelerle baş başa bırakıyorum.

"Ömer Bey merhaba, eski polisle ilgili yazınızı okudum. Aynı duyguları ben de taşıyorum. 13 yıl ben de polislik yaptım, ardından KHK ile ihraç oldum. Daha sonra Diyarbakır'dan İstanbul'a geldik. Ama ayrılırken emin olun ağlamamak için kendimi zor tutuyordum. Sivil bütün tanıdıklarım da aynı duyguları taşıyordu. Halbuki ilk ihraç olduğumuz günlerde lojmandan çıkarken falan eşim yıllarca beraber çalıştığımız meslektaşlarımızın tavırlarını hiç unutamayacağını, kapı komşularımızın bile selam vermekten imtina ettiğini söylüyor. Belki bu geçen zamanda onlardan bile ihraç olan olmuştur. Diyarbakır'da kalan eşim hiçbir olumsuz durumla karşılaşmadığını, başımıza gelenleri bilen herkesin 'nasıl yardımcı olabiliriz' diye dertlendiğini söylüyordu. Bir gün mektupla küçük bir defter gönderecekken ptt görevlisi 9 tl olan aps ücreti yerine 3 tl almış, neden öyle olduğunu sorduğunda görevli 'Cezaevine gönderiyorsunuz, normalde 9 tl ama kitap 3 tl, kitap olarak geçtim' demiş.

Yine birgün de eşim ufak bir kaza yapmış. Arabanın çamurluk ve tamponunda hafif bir kaporta işi varmış. Usta para almak istememiş ama eşim yine de vermiş. Kayınvalidem tanımadığımız etmediğimiz, kir pas içinde ekmeğini çıkarmaya çalışan ustanın bu tavrına ağlamış."


Diyarbakırlılar hakkında birçok arkadaşının intibaları var.

"Diyarbakırlılarla ilgili bir olayda lojman dışında yaşayan bir arkadaşımın eşi anlatmış eşime. İzninizle onu da kısaca paylaşayım. Olaylar ilk olduğunda (bizim lojmanda karşılaştığımız selamın sabahın kesilmesi durumunun tam aksine) hemen 'bir şeye ihtiyacınız var mı?' gibilerinden kapılarını çalmışlar arkadaşımızın.

O zamanlar park ormanda demokrasi mitingleri oluyormuş. Komşu da hergün gidiyormuş mitinge. Kadın kocasına demiş, 'Hiç yakışıyor mu şu yaptığın. Senin komşunu işten attılar, onlara verecekleri maaştan senin gibi oraya toplananlara tavuk döner yediriyorlar, sen de gidip yiyorsun' demiş. Bir uyarmış, iki uyarmış, adam dinlememiş, üçüncü de ikna etmiş, göndermemiş kocasını mitinge."

KHK ile ihraç şoku sonrası insanlar hakkındaki görüşlerindeki değişikliği sorunca:

"Değişikliğe yol açtığı kesim daha çok ailemin de içinde bulunduğu muhafazakar, dindar/dinci kesim. Öyle ki moda şekliyle başını kapatan, arabasına, profiline osmanlı motifleri koyan vs insanlardan kaçabildiğim kadar uzağa kaçmak istiyorum."

Kürt meselesi hakkındaki izlenimlerini sorunca ise anlattıkları şunlar:

"İnsanlara para dağıtarak, eğitim ve ekonomiye yatırım yapılmadan o bölgedeki sorunun çözülebileceğine inanmıyorum. 3-5 yıl içinde birbirine taban tabana zıt (çözüm süreci ve hendek operasyonları) iki yol izlenmesini hep düşündürücü buldum.En son 2016 başında Sur operasyonunda görevliydim. Daha önce çok defa yaya ve sivil olarak dolaştığım, insanlarla sohbet ettiğim, çoluğumla çocuğumla çarşısına, hanına, camisine, gittiğim ilçede bu sefer patlama sesleri arasında görevliydim. (bu arada hiç akif/operasyonel birimlerde çalışmadım). Bir gün çatışma bölgesinde 2 katlı bir yapının duvarındaki levha dikkatimi çekti. Göç mağdurlarının eğitimi ve rehabilitasyonu programı yazıyordu levhada. Yani önceki izlenen politikaya ait bir sodes projesi. Benim gördüğümde ise binada, sokakta ve mahallede kimse kalmamış, sokağa çıkma yasağındna sonra herkes yerini yurdunu terk etmiş, yani yeni bir göç olmuştu..!

Benim gördüğüm temel iki problem eğitim ve ekonomi problemi. İlk yıllarımda mesela ikide bir kepenk kapatma eylemleri olurdu, caddelere çocuklar doluşur polis araçlarını taşlar, lastik yakar, molotof atardı. İşinde gücünde, okumasında yazmasında olan adamın ne işi olur öyle şeylerle? Ama o sağlanamamış işte yıllarca. Daha sonra o tip olaylar azalmıştı ama bu sefer taş atan eller roket atıyor, kurşun sıkıyordu."

"Sizce Sur, hendek op. sonrası bir çözüm sağlandı mı?" soruma;

"Sanmıyorum, Evinizi eşyalarınızı bırakıp, okul zamanı başka bir yerdeki yakınınızın yanına gidip hayatınızı orada devam ettirdiğinizi düşünün. Bir daha evinize dönememe ihtimalini. Döndüğünüzde evinizin yerinde olmadığını...
Toplumsal barış her zaman olduğundan daha çok şu an ihtiyaç duyduğumuz şey. Daha Diyarbakır'a gitmeden bölgede geçmiş 15-20 yılda yaşananlarla ilgili fikir sahibiydim. Çalışırken de toplumsal hafızada derin izler bırakan o olayların pratikteki etkilerini görme fırsatı buldum.

İlk başta dediğim gibi ayrılırken hep bir burukluk vardı boğazımda. Kısmet olursa yine gidip orada çalışmak isterim. Gidemezsem de hep özleyeceğim Diyarbakır'ı ve Diyarbakırlı'yı. Sağlıcakla kalın..."


Diğer eski polis memurunun aktardıkları ise bugün yaşanan hamile anne ve bebek yasasını umursamayan yetkilileri hatırlatıyor.

"Çalıştığım dönemde PKK terör örgütü üyesi olan bayanlardan hamile olanların doğum yapıp çocuğunun belli belirsiz yaşa gelmesine kadar. bekledigimizi hatırlıyorum. Şu an böyle bir şey yok. Zaten şu an görevliler ve savcilar da dahil terör konusunda bilgileri eksik olduğundan yukardan gelen güce güvenerek işlem yapıyorlar.

Eski memurların 90 yıllarda uygulanan terörle mücadele yöntemlerinden kurtulmaları gerektiği yeni uyum yasalarının çıktığını bizim bu uyum yasalarına göre hareket etmemiz gerektiği söylenirdi ve biz öyle yetişmiş ve öyle de hareket etmiştik. Şu an bu uyum yasalarını bilen yok. İnsanların başına ne geleceği gerçekten hiç kimse bilemiyor. İnanın size şunu anlatabilirim. Gözaltına alındığım ve kaldığım nezarethanenin yapımında tecrübemizden yararlanmak adına bilgi alınmış, yapımında emeği olan ve yıllarca calışmış olduğun şube tarafından gözaltına alınıp nezarete girmeniz kadar psikolojik ve ruh halini bozan bir şeyi tahmin bile edemezsiniz. Orada su aklınıza gelir yıllardır görevi gereği insanları gözaltına alıp nezarete attığınız yerde siz varsınızdır. O insanların bir lavaboya gitmek istemesinin ne kadar ne kadar önemli olduğunu o zaman anlarsınız ki, bunun önceden hiç farkına varamamamışsınızdır. Sabah namazı kılmak için abdest almaya lavaboya gitmek istememi "bekle, bekle" diyerek uzatan meslektaşım tarafından sabah namazını teyemmüm yaparak kıldıgımı hayatım boyunca unutamam."

Bu özeleştirileri son zamanlarda daha çok duyuyoruz. Duymak iyi oluyor, çünkü bunlar bizi adalete, vicdana, digergamlığa ulaştıracak olandır.