Geçen haftanın en önemli olayı şüphesiz ki bir televizyon programında Sezgin Tanrıkulu'nun CHP adına Alevilerden, Dersimlilerden özür dilemesiydi. Bu özür büyük dikkat çekti kimi ulusalcılar hakarete varan açıklamalar yaptı, kimisi istifa etti. Hakikaten dilenen bu özür, üzerinden bir hafta geçmesine rağmen üstünde durulmayı uzun süreler hak edecektir.
Anlaşılan bu özür, CHP içinde önemli bir depremin, ayrışmanın fitilini ateşledi. Uzun süredir CHP içinde yaşanan güç savaşı ulusalcıların son kongrede kaybetmesinden sonra bir yere varacaktı ve sonunda herkes tercihini net bir şekilde belli edip kararını verdi.
Ancak bu özür, devlet kararıyla Dersimlilere, Kürt Alevilere yapılan katliamın gerçek sahiplerinin özrü mü, yoksa farklı kişilerce değişik saiklerce mi yapıldı, bu belli olmadı. Son zamanlarda dünyada ve Türkiye'de geçmiş toplumsal, siyasi travmalar, fikir suçlusu edebiyatçılar, fikir adamları için özür dileme geleneği oluştu ama hakikaten özür dileyenler suç işleyenler adına mı özür diliyor, yoksa bu özrün anlamı siyasi bir pozisyon yakalama isteği mi?
Sezgin Tanrıkulu CHP'yi şu anda elinde bulunduran klik adına özür diledi. CHP'nin aslı olan ve bu katliamı mazur gören, katliama "katliam" denilmesini bile hakaretler savurarak karşılayanlar elbetteki gerçek katliamcıların asıl takipçisi ve devamı olan kişiler ve zihniyettir. O dönemin CHP'sinin gerçek temsilcileri olduklarını gösterdiler. Bu kişiler bırakın özür dilemeyi katliama toz kondurulmasını bile istemiyor. Bu yüzden 1938'lerde katliamı yapan devlet partisi, parti devleti CHP'nin yani devletin, özür dilediğini sanma gafletine kimse düşmemelidir. Elbette ki CHP içindeki bu demokratik yöneliş alkışlanır ve desteklenir ancak Tanrıkulu özrünün tarihe "CHP özrü" olarak geçmesi kabul edilebilecek bir kayıt değildir.
Anlaşılıyor ki Türkiye'de kimse özrü kendi yaptığından, işlediğinden dolayı dilemiyor. Elbette ki devlet adına icraat yapanların geçmiş devlet fiillerinden dolayı özür dilemesinin önemini, değerini küçümsememeliyiz. Roboski için özür dilemeyen Ak Parti'nin Dersim için dilemesi CHP'yi köşeye sıkıştırma taktiğiydi. Bu siyasi tavırlar mecliste, siyasi mahfillerde siyasilerin kısa ve uzun vadeli çıkarları için yapılabilir ama çok derin vicdan sızıları oluşturmuş katliamları siyasi gevezelik mevzusu etmek haya edilmesi gereken bir durumdur. Vicdan sahibi her kesimden insanın bu özürleri çok iyi tahlil ederek masaya yatırması gerekir. Sezgin Tanrıkulu'nun şu andaki özürünü alkışlasam da bu özrün "Dersim özrü" tartışmaları zamanında yapılmayıp şu anda CHP'de saflar netleştiği zaman yapılmasını da etik açısından sorunlu buluyorum.
Özrü dileyen bu hesabın kendi şahsından, kurumundan sorulacağını bilse de bu özrü dileyecek miydi? Bunun olmadığını gördüğümüz için özrün ucuzlatılmasına gereken tepkiyi de vermek zorundayız.
Yine Ak Partili Çalık'ın devlet adına Kürtlerden özür dilemesi de aynı kategoride değerlendirilecek bir özürdür. Devlet tüzel kişiliğiyle özür dileyecekse gerekeni yapmalı , kendisini halkın önünde mahcup etmeli, bir daha yapmayacağını beyan etmeli, tazminat ödemeli ve "devlet" anlayışını değiştirdiğini kalıcı olarak ilan etmelidir. Bunu yapmıyorsa kimse mazlumiyetin en büyüğünü yaşamış cesetlerin üstünde dans etme gibi bir yola tevessül etmemelidir. Hakikaten o veya bu parti değil bu suçu işleyenler devlet adına ve devlet imkanlarını kullanarak bu suçları işledi. Bu kişiler şu anda bu dünyada değil, gerçek hesabın görüleceği alemdedir. Ancak biz fani insanlara düşen, bu dünyada haklarını soracak kimse bile kalmasa mazlumiyeti yaşamış olanların haklarını zalimlerden gerçek anlamda sormaktır.