Ömer Faruk Gergerlioğlu

14 Ağustos 2015

Buzdolabında olan süreç mi, demokratikleşme mi?

Türkler artan milliyetçilikleriyle, Erdoğan ve Kandil güç hesapçılıklarıyla, Kürtler ise umutlarının kim olacağı ile imtihan ediliyor

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan son yaptığı açıklamayla ‘silahların susması  değil, silahların bırakılıp gömülmesi ve sınırlar içinde silahlı bir güç kalmayıncaya" kadar süreci başlatmayacağını, buzdolabında bekleteceğini söyledi. Bardağın hangi tarafından bakacağınız önemli, demek "süreç bitti, masa devrildi, artık muhatap Kürt halkı" vb. diyenler yanıldı, muhatap yine PKK olacak. Ama bardağın bir de boş tarafı var, Kürt meselesinin can alıcı noktası olan demokratikleşme gerçek ve tam anlamıyla sağlanmadan, Suriye ve Irak'ta yaşanan son gelişmelerden sonra PKK'nın bu şartları nasıl yerine getireceği sorusu.

Şu anda iki taraf arasında ipler kopmuş durumda ancak ip ortada halen duruyor ve bağlanmayı bekliyor. Bunu iki taraf da görüyor ve bir gün yine bu noktaya gelineceğini, ipi bağlayacaklarını  biliyorlar. 

Tayyip Erdoğan öne sürdüğü bu şartlar tam olarak gerçekleşmeden barış masasına oturacağını çok iyi biliyor, bu şartları pazarlıkta bir ileri koz olarak ileri sürüp avantajlı pozisyon kazanmaya çalışıyor. Kandil de bu durumu görüyor. Ancak "dağa piknik yapmak için çıkmadık "diyen Kandil yöneticilerinin de bu şartları şimdilik kabul etmeyeceği ortada. Ancak ilk saldırıyı başlatanın PKK olduğu görüntüsü ve ABD'nin Türkiye'nin savunma hakkı olduğu açıklamalarından dolayı elleri zayıf. 

Erdoğan'ın Kandil'i güçsüzleştirdikten sonra yeni bir yol haritasıyla yeniden masaya oturacağı bellidir. Soru şudur? Erdoğan'ın planları tutacak ve Kandil güçsüzleşecek ve ardından Öcalan'ın her zaman olduğu gibi bir kurtarıcı olarak devreye girmesiyle yeni bir yol haritası oluşturulabilecek midir?

Erdoğan şu an Obama ile yaptığı anlaşmaya güvenmektedir ama bu anlaşma Ortadoğu'nun kaygan dengelerinde ne derece uzun vadelidir? Çatışmalı dönemlerde PKK'nın gücünün azaldığına dair belirti veren bir döneme 30 yıldır rastlamadık. 1984'ten beri PKK kendi zaaflarına ve değişen Türkiye politikalarına rağmen istikrarlı bir şekilde gücünü arttırdı. İllegal ve legal gücünün arttığını son gelişmeler ve seçimlerle gördük. PKK'nın güçsüzleştirilmesi planı tutmayacaksa Erdoğan'ın stratejisi bir intihar planı mı, yoksa bağımsız Kürdistan'a vize mi?

Gaybı bilecek değiliz ama halihazırdaki şartlarla mantıklı öngörüler oluşturabilirsek bu soruların doğru cevaplarını bulabiliriz. Güçsüzleştirmenin, tutması zor bir plan olduğu bellidir. Zira Kürtler arasında artık eski dönemlerdeki ruh hali yoktur. Kürtlerin T.C. tarihinde en güvendiği liderlerden Turgut Özal şu an hayatta değildir. Ondan sonra önemli bir prestij kazanmış olan ve bunu çözüm sürecini başlatarak devam ettiren  Erdoğan ise sürekli baş aşağı inen bir imaj kaybı yaşamaktadır. Roboski katliamının sümenaltı edilmesi, Kobani söylemleri, "Kürt sorunu yoktur" söylemleriyle oluşan imaj kaybı çatışmanın devam etmesiyle artacaktır. Kaybedilmiş ruh hali ve derinleşen toplumsal yarıklar Kürtler için Erdoğan'dan uzaklaşmayı hızlandıracaktır. Ak Partili Kürtlerin son seçimlerde yoğun bir şekilde HDP'ye kaydığını gözlemlemiştik. Aslında bu kayma kalıcı bir mahiyet arz etmiyordu, Ak Parti Kürtlerin kalbini kazanacak politikalar oluşturması halinde bu oyların kendisine tekrar döneceğini bilmeliydi. Ama çatışmanın devam etmesi, tansiyonun artmasına, hararetin yükselmesine ve HDP'ye dolayısıyla Kandil'e yönelik desteğin artışını getirecektir.

Erdoğan çok riskli bir kumar oynuyor. Kaybedeceği çok şey var, kazanma ihtimali de  var ama bu çok küçük bir ihtimal. Oslo sürecinden sonra da Öcalan'a muhtaç kalınması oyunu oynanmıştı ve öyle olmuştu ancak sonrasında bu hesapçılığın tutmadığını, Kandil'in buna direndiğini ve sürecin bu yüzden yürümediğini gördük. 

Bu hesapçılıkları bıraksak ve kalıcı anayasal değişikliklerle demokratikleşme adımlarını atsak en kuvvetli hesapçılığı yapmış olmaz mıyız? İnsan canı iki taraf için de hesaplara kurban edilecek kadar ucuz demek. Büyükler, küçükler üzerinden maalesef acımasız hesaplarını rahatça yapıyor. Bir taraf güçsüzleştirme için öldürecek, diğer taraf da güçsüzleşmediğini göstermek için vuracak. Sonuçta farklı ihtimaller olsa da hemen hemen aynı şartlarda tekrar masaya oturmak, ihtimallerin en büyüğü ise bu canların hesabını kim verecek? Sürecin buzdolabında geçici olarak kalacağı bellidir ama anayasal değişikliklerin buzdolabında  kalıcı olma ihtimali bu tavırlarla daha da artmaktadır.

Bu ara herkes imtihan oluyor aslında. Türkler çözüm sürecinin bozulmasıyla artan milliyetçilikleriyle, Erdoğan ve Kandil güç hesapçılıklarıyla, Kürtlerin her kesimi ise umutlarının kim olacağı ile imtihan ediliyor. En ağır imtihan dindar Türklerde ve en çok kaybedenler de onlar sanırım. Zira inanılmaz bir şekilde bilinç altlarından fışkıran milliyetçilik duygularıyla Kürtlerin umudu olma ihtimallerini kaybediyorlar. 

Eğer Erdoğan'ın istediği çözümsüzlük, bölünmeye yol açma ve Kürdistan'ın kuruluşu ise bu da ayrı bir seçenektir. Bu bölgede yeni bir devlet ve bir çözüm alternatifi demektir ve gelinen noktada çok anormal bir durum değildir. Ama bu Türkiye toprakları içinde daha da büyüyecek bir Kürt sorunu anlamına gelir. Zira iç içe geçmiş bir yapının arasına kalıcı ayrılık duygusu ve ardından çatışmanın girmesinin sonucunu kestirmek zordur.

 

 

@gergerliogluof

www.omerfarukgergerlioglu.com