Kürdistan bağımsızlık referandumu Türkiye’de tepkiyle karşılandı, en büyük neden Türkiye sınırlarından toprak talep edilme tedirginliği, bölünme korkusudur. Yine İsrail’in desteği ve Kerkük’ün durumu tartışma konusudur. Kürt meselesinin neden önemli olduğu yine ortaya çıkıyor. Türkiye ve Ortadoğu ülkelerinin çözmeye yanaşmadığı Kürt meselesi gündemden hiç düşmüyor.
Kürt meselesi çıktığından beri sürekli bir devlet refleksi var. “Bölüneceğiz ve bunun için kırmızı çizgilerimiz olsun”. Kürt meselesinin çözümü Türkleştirmekte ve itiraz kabul etmemekte bulundu. Mesele büyüdü, büyüdü kronikleşti ve nasıl biteceği bilinmeyen bir büyük soruna dönüştü. Devlet aklı içeride, dışarıda Kürde güç verecek yönelişlerden kaçınmaya çalıştı. Bu kısır döngüyü ilk kırmaya çalışan Turgut Özal oldu. “Kürtlerle güçlenelim” dedi. Ardından devlet aklı Barzani’yle ilişkiyi taktik, stratejik yöntemler çerçevesi dışında pek düşünmedi. Şu anda da Barzani’nin bağımsızlık referandumu tehdit olarak algılanıyor. Oysa korku ve vehimlerle hiçbir sorun çözülmez. Sertlik politikalarıyla insan hakları sorunları çözülmez. Yöneticiler uygulanan politikaların "Bölünme korkusunu engelleyen mi, yoksa besleyen politikalar mı” olduğunun muhasebesini yapması gerekirdi. Çözüm süreci sırasında yapılan anketler Kürtlerin yüzde 80, 90 civarlarında ortak yaşama sıcak baktığı yönündeydi. Çözüm süreci sonrası bu oran aşınmış olabilse de çok önemli bir düşüş yaşandığını sanmıyorum. Ama Kürtlerin de bir devleti olmasına sıcak bakılmadığının hissedilmesi Kürtlerin ruhen kopuşlarına zemin hazırlıyor. Ruhsal kopuşlar askeri harekatlarla durdurulamaz. Referandum karşısında gıda ambargosu uygulama tehdidi vb. yönelişler de Kürtler arasında büyük hayal kırıklığına yol açıyor, aslında bu yönelişler, korkunun körüklenmesiyle sonuçlanır. Türkiye cesur olsa ve insan haklarına uygun bir Kürt politikası izlese vehimler dünyasından kurtulup, vatandaşlarının memnun olduğu bir ülke olur.
İsrail desteği konusu ise muhafazakar camiayı etkiliyor. İsrail desteği ve gösterilerde taşınan bayraklar muhafazakar camiada bağımsızlık referandumunun “Büyük İsrail”e yol açacağı düşüncesini beslemektedir. İsrail’in desteği, referanduma olumlu bakabilecek pek çok muhafazakar Türk’ü etkilemektedir. Hükümet medyasının İsrail desteğini çok ön plana çıkarmasının haklılık payını değerlendirmek için biraz eskilere gidelim. 2009'da Gazze katliamı olduğunda MAZLUMDER baskanıydım, Gazze’ye giderek savaş suçu olan silahların kullanıldığını laboratuar incelemeleriyle ispatlamıştık. İsrailli yetkililerin Türkiye sınırlarına girmesini engelleyecek bir dava süreci başlatmıştık, Ak Partili Adalet Bakanını ziyaret ederek konuyu sunduğumuzda dönemin Bakanı Mehmet Ali Şahin “bu konu çok önemli, ben bile karar veremem, Başbakana sormam gerekir” demişti. Ardından konu gündemden düşünce yasal prosedür olarak savcının davayı başlatması için gereken izin Adalet Bakanlığınca verilmedi, dava açılamamış oldu, buna o zamanlar çok cok şasırmıstim, çünkü meydanlarda İsrail için denmedik bırakılmıyor ama yapılması gerekene gelince yan çiziliyordu, oysa böylesi bir davayla Israil cok zor duruma düşecekti. Yine Mavi Marmara katliamının hesabı sorulsun diye yıllarca feryat ettik, sonuç vicdanli hic kimsenin içine sinmeyecek şekildeydi, bu 2 olayı sorgulamayan islamcılarımız simdi çıkmış, referandum kutlamalarında Israil bayrağı sallanmasından şikayetleniyor. Kusura bakmayın, samimiyet göremiyorum. Keske Islam ulkeleri bağımsızlık referandumu ve devlet olma hakkını destekleseydi de Israil' e bu fırsat kalmasaydı. Bunu düşünmek yerine itham politikası daha kolay bulunuyor maalesef.
Muhafazakârlara söyleyeceğim şudur. 'İsrail bayrağı sallanıyor' diye söylenip duracağınıza 'Müslümanlar, Türkler niye 1000 yıldır beraber yaşadıkları kardeşlerinin hakkına, sevincine eşlik etmedi' diye hayıflanmanız lazım. Ancak muhafazakâr camiada nedense ümmetin parçalanacağı korkusu çok hakim. “Kürdistan” demek ümmetin bölünmesi demek.
Peki o zaman bir teklifim var..!
Referandum deyince ayağa kalktınız, ümmet parcalanıyor diyorsunuz, o zaman tüm islam ulkeleri Arabıyla, Acemiyle, Türk’üyle sınırları iptal ettigini AB gibi bir yapılanmaya gittigini acıklasın, ulus uzerine değil, evrensel insan haklarına dayalı hiçbir ayrımcılıga mahal vermeyecek anayasa yapsın, var mısınız? Yapabilir misiniz? Realitede karsılıgı var mıdır sizce? Yoksa 'Aa kimse bize dokunmasın, o da ne, nereden çıktı mı' diyorsunuz?
Kerkük’ün durumunun da çok abartıldığını düşünüyorum. Referandum sonuçlarında Kerkük sonuçları diğer bölgelerden farklı değildi. Kürdün yönetiminin kesin kes Arap’ın yönetiminden daha ayrımcı olduğunu da kim çıkarıyor? Barzani defalarca tüm etnisiteler için ayrımcı olmayan politikalar uygulayacağını söylüyor. Eğer bu konuda bir yanlışlık yapılırsa aynı kriterlerle eleştirmekten geri durulmaz zaten.