Medya Ombudsmanı

22 Ocak 2024

Şehit haberleri ve medyadaki körleşme

RTÜK, televizyonlara sansür ve yasak getirmekte ne kadar harcıalem davranış içindeyse yayımlattığı belgesellerde de o kadar savruk ve özensiz

Gencecik askerlerin ölüm haberlerinin ardından devletin zirvesinden gelen açıklamalar hiç değişmiyor. Her seferinde şehitliğin onurundan bahsediliyor uzun uzun, kanlarının yerde kalmayacağı söyleniyor sonra da “Kalbimize gömdük” diye noktalanıyor törenler. Birkaç gün içinde bu sözlerin tümü unutulup gidiyor, ta ki bir sonraki şehit haberleri gelene değin...

Yaygın medyada da öyle, yaklaşım hep aynı. Öyle ki, 25 Aralık’ta 12 askerin şehit olmasıyla ilgili başlıklar ile 14 Ocak’ta dokuz askerin şehit olması haberlerindeki başlıklar neredeyse birbirinin aynı. Dört gazeteden seçtiğim bu iki farklı tarihteki manşetler, yaygın medyadaki basmakalıp yaklaşımı çok iyi gösteriyor: 

Sabah: Terör inleri başlarına yıkıldı (25 Aralık) / Terör inleri yerle bir (14 Ocak)

Hürriyet: Durmadan vuracağız (25 Aralık) / Tepelerine bindik (14 Ocak)

Milliyet: Kalbimize gömdük (25 Aralık) / Teröre karşı tek yürek (14 Ocak)  

Yeni Şafak: ABD ve PKK’nın petrol terörü (25 Aralık) / ABD PKK’yı Suriye’de eğitip saldırtıyor (14 Ocak)

Eminim biraz daha geçmişe gidip daha eski başlıkları da karşılaştırsam farklı bir sonuç çıkmayacak. Yaygın medyamız, ülkenin bu kadar yakıcı sorununu sıradanlaştırmış durumda. 

Medyada siyasi iktidardan, güvenlik birimlerinin açıklamaları ve demeçlerinden farklı bir yaklaşım sergilenmiyor. Nasıl olup da PKK’nın aynı tepelere 20 gün arayla iki kez saldırıp 21 askeri öldürebildiği üzerinde hiç durulmuyor. Cumhuriyet’in “Stratejik hata hedef yapıyor” manşeti gibi askeri hataların dile getirildiği haberlere rastlanmıyor yaygın medyada. 

Eleştirmek bir yana, Hürriyet yazarı Fuat Bol gibi eleştiri yeteneğini kaybetmiş iktidar yanlısı bazı yazarlar, bu saldırılardaki askeri zafiyeti sorgulayanları, eleştirel yaklaşım sergileyenleri, “Asıl teröristler içerde” diyerek suçladılar, “terörist” diye damgaladılar. 

Dokuz askerin ölümünün ardından “Kahramanlık edebiyatı” da yeniden tezgâha çıkarıldı. Türkiye Gazetesi askerlerin ölümünü “Türk bayrağını indiremediler” başlığıyla haber yaptı. TV programcısı Hakan Ural, Haber Global’de “Topraklarımızdan bunları söküp attık kardeşim. Ağlasalar da bağırsalar da çağırsalar da söküp atıldılar” diyerek katıldı koroya. Oysa kendisi askere gitmemek için “sahte çürük raporu” aldığı için hapis cezasına çarptırılmış biriydi.  

Böyle bir ortamda CNN Türk’ten Fulya Öztürk’ün sınır bölgesine giderek askerlerin koşullarını aktarmaya çalışması doğru gazetecilikti. Ama Fulya Öztürk orada koşullardan çok kendisini, yaşadıklarını anlatmayı yeğledi. Yayındaki “Bir tim araziye çıktı” sözlerine gelen “Askeri ifşa etti” suçlamalarına da mesleki kodlarla değil kişiselleştirerek yanıt verdi. “Ben askerimi kendimden daha çok düşünürüm. Bana gelsin onlara gelmesin” dedi. Sosyal medyada da “…şu zamana kadar askerlerden komutanlardan memnuniyet dışında hiçbir şey duymadım” diye yazdı. İşlevini “Komutanları memnun etmek” ile sınırlıyor, bir de bundan gurur duyuyordu. 

Askerlerin ölümündeki askeri ve siyasi hataları sorgulayan dikkat çekici yazılardan biri, İsmail Saymaz’ın “Üç ayda 22 şehidi neden verdik”, öbürü de Haldun Solmaztürk’ün Gazete Pencere’deki “Bilmiyorlar! Öğrenmiyorlar! Yönetemiyorlar!” başlıklı yazılarıydı. Saymaz, PKK’nın, “Pençe Kilit Harekâtı” bölgesindeki saldırılarını sıralıyor, sorular yöneltiyordu. Solmaztürk de güvenlik yönetimini ve izlenen siyasi tutumu örnekler vererek eleştiriyor, “Bunların hiçbiri normal değil, kader de değil, kaçınılmaz da” diyordu. 

Sorunun terör boyutunu çoktan aştığını ve salt askeri yöntemlerle çözülemeyeceğini halâ anlamak istemeyen yaygın medya gencecik insanların üçer beşer ölüp gitmesinden en az hamasi nutuklar atan siyasiler kadar sorumlu. “Kanları yerde kalmadı” diyen siyasilerin ağıtları da sahte... “Kalplerimize gömdük” diye manşetler atan medyanın da… Gözleri kör, vicdanları sağır…

Ajan değil, haber elemanı 

Sanırım medyada övülmek MİT’in günlük gereksinimi oldu. Hemen her gün iktidar medyasında MİT’in gayriresmi “bilgilendirmesi” ile açıklanan operasyonlarına methiyeler dizilip duruyor. İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya da MİT’ten geri kalmamaya özen gösterip, polisin irili ufaklı operasyonlarını, hatta kimi trafik kazalarını bile bakan olarak bizzat kendisi açıklıyor.  

MİT ve Emniyet, 3 Ocak’ta birlikte manşetlere çıktılar.

“MOSSAD hücresine operasyon” (Akşam), “MOSSAD köstebeğine sürek avı” (Milliyet), “MOSSAD’a suikast cevabı” (Yeni Şafak)”, “MOSSAD ajanları yakalandı” (Hürriyet), “MİT, 34 İsrail casusunu yakaladı” (Sabah) ve “İsrail casusları paketlendi” (Türkiye). 

Günlerce sürdü operasyon haberleri. Fakat “İsrail casusları”nın ifadeleri ve fotoğrafları ortaya çıkmaya başladıkça yakalananların alışılmış “ajan” tiplemelerinden hayli farklı olduğu anlaşıldı. Başörtülü kadınlar, uzun sakallı adamlar da vardı aralarında. 

Önce Yeni Şafak’ın, “MOSSAD ajanı vaaz vermiş” haberi, ardından da Hürriyet’in “100 dolarlık casuslar” haberi, dev operasyonun fiyakasını bozdu. Alayla valayla “ajan”, “casus” diye duyurulanlar, 100-200 dolara İsrail istihbaratına bilgi veren sığınmacılardı. 

Nitekim gözaltına alınan 34 kişiden sadece 15’i tutuklandı. Günler sonra da Yeni Şafak, “İlk temas iş ilanlarıyla” haberiyle operasyonun havasını tümüyle söndürdü. 14 Ocak’taki bu haberde yakalananlar “haber elemanı” olarak nitelendiriliyordu.

Halbuki ajan ile haber elemanı çok farklı. Ajan, istihbarat örgütü personeli, “haber elemanı” ise sadece bilgi alınan kişiler olduğu için o güne kadar yazılan “ajan” ya da “casus” haberlerinin tümü çöpe gitmiş oldu. Yanlışı açıkça düzeltme gereği bile duymadı iktidar medyası. 

Kaynağı bile gizleyerek verilen operasyon haberleri editoryal süzgeçten geçirilmez, kontrol edilmeden şişirilerek yayımlanırsa olacağı bu. Gazetecilik değil dezenformasyon neferliği bu.

RTÜK’ün özensiz belgeselleri 

RTÜK, televizyonlara sansür ve yasak getirmekte ne kadar harcıalem davranış içindeyse yayımlattığı belgesellerde de o kadar savruk ve özensiz. 

RTÜK’ün, yayın durdurma cezası verdiği “Kızıl Goncalar” dizisinin yerine FOX TV’de yayımlattığı “Türkiye’nin doğal güzellikleri”, kısa zamanda az emekle alelacele çekilmiş bir belgeseldi. Drone teknolojisi sağ olsun... Havada gezdir, görüntü üstüne bir şeyler yaz, gitsin! 

“Kızıl Goncalar”ın yerine yayımlatılan öbür belgesel “Medya okuryazarlığı” da uzun soluklu bir araştırmaya dayanmıyordu. Görülerine başvurulan Prof. Dr. Nurdan Taşkıran dışındaki isimler, gazeteci Cengiz Semercioğlu, editör Bünyamin Yılmaz, yönetmen ve senarist Mesut Uçakan, “medya okuryazarlığı” konusunda çalışmaları olmayan kişilerdi.

Zaten Cengiz Semercioğlu, 35 yıllık gazeteci olduğunu ve “dijitalleşmenin medyada baş döndürücü değişime yol açtığını” anlatıyor; Bünyamin Yılmaz, “medyanın kabuk değiştirdiği”nden, “artık herkesin medya kuruluşu olduğu”ndan söz ediyordu. Son bölümde “Medya okuryazarlığı”nın eleştirel düşünebilmek, doğru sorular sorabilmek olduğu vurgulanıyor, belgesel “Milli Eğitim Bakanlığı’nın RTÜK ile iş birliği halinde müfredata eklediği medya okuryazarlığı dersinin yaygınlaşması gerekiyor” cümlesiyle noktalanıyordu.

Teknik açıdan da yetersizdi belgesel. Kayan altyazı, “uzman” unvanlarının üzerini örtüyordu. Üstelik belgeselin sonunda hazırlayan şirketin ve ekibin adının olduğu künye ekrana gelmedi. O nedenle RTÜK’ün ödeme yaptığı kişilerin kimliğini bilemiyoruz. Şirketini bilsek böyle sıradan, özensiz işlerle kimlere para kazandırıldığını da öğrenebilecektik…

Tek cümleyle:

A Haber, AKP’nin İstanbul ilçe adaylarını açıklaması öncesinde 11 ayrı ilçeye 11 muhabir ve kameraman göndererek özel yayında canlı bağlantılar yaptı.

Akşam ve Hürriyet’in “Yoğun bakımda doluluk yüzde 83” başlığında bunun İstanbul’daki oran olduğu belirtilmemesi eksiklikti; Türkiye genelindeki oran olduğu izlenimi veriyordu. 

AKP adına kaygılanan 24 TV Cumhurbaşkanlığı muhabiri Yağmur Yıldız, Cumhurbaşkanı Erdoğan açıklamadan önce adayları sosyal medyada tebrik edenleri, “aday tanıtım toplantısı için harcanan emeğe saygısızlık etmek”, “heyecanı gölgelemek” ve “rol çalmak” ile suçladı.

Hürriyet’ten Hande Fırat, sosyal medyada “Hayırlı olsun” dileğinde bulunduğu AKP’nin İzmir adayı Hamza Dağ’ın adaylık videosunu da paylaşarak tanıtımına katkıda bulundu. 

AA, DHA ve İHA’nın geçtiği, Akşam, Cumhuriyet, Gazete Pencere, Karar, Milliyet, Sözcü, Sabah’ın kullandığı üç işçinin konteynırda yanarak ölümüyle ilgili haberde Sultanbeyli’deki fabrikanın adının “Tube Çelik Yapı” olduğu bilgisi eksik bırakıldı.  

Cumhuriyet’ten Faik Erdemli’nin “Audi A3 fiyatına kaban” yazısını Korkusuz, “1.3 milyonluk kabanı hangi babayiğit aldı”, Takvim ise “Para kabanı” başlığıyla haber yaptı ama kaynak göstermedi.

Denizlispor-Amedspor maçında sahaya su şişeleri ve sis bombası atılması, tribünlerde gerginlik çıkması nedeniyle maçın zaman zaman durması yaygın medyada haber olamadı.

Türkiye gazetesi, “Teröristin kuzeni CHP’de propaganda başkanı” haberinde CHP’de yeni görev verilen bir kişiyi sırf akrabalığı nedeniyle suçla ilişkili gösterdi.

Akşam, Gaziantep B. Belediyesi’nin, “Gaziantep aileye sahip çıkıyor” başlıklı tanıtım sayfasını “Bu bir reklamdır” uyarısı koymadan yayımladı.   

İstanbul’da Büyükçekmece Belediyesi’ne yönelik operasyon sonrasında belediye önünden yayın yapan A Haber Muhabiri Ahmet Nazif Vural’a saldırıldı, yerde tekmelendi.

Y. Emre Göçer’in ölümüne neden olan Somali Cumhurbaşkanı’nın oğlunun hafif cezayla kurtulmasını haklı bulan Yeni Akit yazarı Ali İhsan Karahasanoğlu, “Bir ölümün bedeli 27.000 TL mi” başlıklarını “Somali ile Türkiye’nin arasını bozmak” olarak nitelendirdi. 

Çoğu haberde yazılanın aksine, Cumhurbaşkanı Erdoğan, İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener’i aramamış, Akşener’in telefonuna yanıt vermişti.

Yeni Akit, “Laikçi yobazlar Tekbir’den rahatsız oldu” haberinde adliye koridorlarında “Yaşasın şeriat” sloganı atılmasından kaynaklanan tartışmayı saptırdı. 

Rahmi Turan, bir kargo şirketiyle yaşadığı kişisel sorunla ilgili şikayeti için Sözcü gazetesindeki köşesini zemin olarak kullandı.

Akşam’ın “Semih’in e-postası sahte çıktı” başlığı yanlıştı. Semih Kaya’nın mahkemeye sunduğu o e-posta, Semih Kaya’nın değil Seçil Erzan’ın e-postasıydı, o düzenlemişti.  

Bütçe açığı aralık ayında rekor düzey olan 842.5 milyar TL’ye ulaşmasına rağmen, Yeni Şafak, kasım ayı verilerini dolara çevirerek “Cari açık 6 ayda 10.7 milyar dolar azaldı” yazdı. 

ELEŞTİRİ, ŞİKÂYET VE ÖNERİLERİNİZ İÇİN: medyaombudsman@gmail.com

Faruk Bildirici kimdir?

Faruk Bildirici Gaziantep'te doğdu. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi'ni (BYYO) bitirdi. Gazeteciliğe, Haziran 1980'de Cumhuriyet'te başladı. 12 Eylül askeri döneminde sıkıyönetim ve eğitim muhabirliği, 1983 seçimlerinden sonra da Başbakanlık, siyasi parti ve parlamento muhabirliği yaptı. Bir süre Haber Müdürlüğü görevinde bulunduğu Cumhuriyet'ten, Nisan 1992'de ayrıldı.

Sabah Gazetesi'nde beş ay süren parlamento muhabirliğinden sonra Ekim 1992'de Hürriyet'e geçti. Yaklaşık beş yıl Hürriyet Ankara Büro Şefi olarak görev yaptı. Bu dönemde yazı dizileri hazırladı; portre yazıları kaleme aldı. Araştırma kitapları yayımladı.

Bir süre yine Hürriyet'te araştırmacı-yazar olarak çalıştıktan sonra Mart 2002'de Ankara Temsilci Yardımcılığı'na getirildi. 2002-2003 yıllarında Tempo dergisinde "Kırlangıç Yuvası" köşesinde yazdı.

31 Ağustos 2004- 14 Mart 2005 tarihleri arasında "Anlatsam Roman Olur" başlığıyla Hürriyet gazetesinde gerçek yaşam öyküleri kaleme aldı. Bu dizide kaleme alınan öykülerden hareketle hazırlanan aynı adlı televizyon programı Kanal D'de yayımlandı.

TV8'de "Çuvaldız" (1999-2001), Cine-5'te "Üç artı Bir", Tv 8'de "Nerede kalmıştı?" (2009) adlı programlar yaptı. Hürriyet Pazar'da "Puzzle portreler" başlığıyla yayınlanan portre söyleşileri hazırladı.

Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı'nda üç dönem "Araştırmacı gazetecilik", Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde de iki dönem (2014-2015) "Parlamento muhabirliği", Başkent Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde de üç dönem (2016-2019) "Medyanın güncel sorunları" dersleri verdi.

19 Nisan 2010'dan Mart 2019 tarihine kadar Hürriyet gazetesinin Okur Temsilciliği (Ombudsman) görevini yürüttü. 3.5 ay kadar Radyo ve Televizyon Üst Kurulu üyeliği yaptı; Başkan Ebubekir Şahin'in birkaç yerden maaş almasına karşı çıkması üzerine AKP ve MHP kontenjanından gelen üyelerin oylarıyla RTÜK üyeliğine son verildi. 

Halen bağımsız "Medya Ombudsmanı" olarak, T24'ün yanı sıra bu misyonunu kabul eden ANKA, Gazete Duvar, Gazete Pencere, Gazete Kapı, Gerçek Gündem, BirGün, 9.Köy, İkinci Yüzyıl, KRT TV, Muhalif'te ve kendi web sitesinde medyadaki etik sorunlara dair yazılar kaleme alıyor.

Yayımlanan kitapları:

Gizli Kulaklar Ülkesi (Şubat 1998), Maskeli Leydi: Tekmili birden Tansu Çiller (Temmuz 1998), Üniforma Slogan Biber (Şubat 1999), Kuzum Bülent: Ecevit'e aileden mektuplar (Şubat 2000), Siluetini Sevdiğimin Türkiyesi (Temmuz 2000), Anıtkabir Racon Zambak (Nisan 2001), Hanedanın Son Prensi: Mesut Yılmaz ve ANAP'lı yıllar (Aralık 2002), Yemin Gecesi: Leyla Zana'nın yaşamöyküsü (Şubat 2008), Serkis bu toprakları sevmişti (Ekim 2008),