Medya Ombudsmanı

01 Nisan 2024

Seçim geçti yine unutacaklar

İktidar medyası büyük olasılıkla CHP'ye ilişkin haberleri yine unutacak ama muhalif medya iki tarafa yöneltilen suçlamaları da unutmamalı; gerçeğin peşinden gitmeli…

Yerel seçim bittiğine göre artık iktidar medyasının editörleri, muhabirleri ve de köşe yazarları, "CHP'nin para kuleleri" haberlerini yazmaya, yorumlamaya son verebilir.

Zira içeriğinde farklılık olsa da muhatabı hep aynı olan suçlayıcı haber ve yorum sağanağı hemen her seçim öncesinde tekrarlanıyor; seçimler geçer geçmez de işlevini yitirince çekmeceye konulan bir silah gibi orada unutulup gidiyor.

Anımsayalım, 2019'daki yerel seçimlerden önce de CHP'nin Ankara Büyükşehir Belediye Başkan adayı Mansur Yavaş'ın avukatlığı sırasında senetle mükerrer tahsilat yaptığı iddiaları hemen her gün iktidar medyasının gündemindeydi. 31 Mart 2019'daki oylama sonrasında da İstanbul'daki seçimlerde "organize usulsüzlük yapıldığı" manşetlerinden geçilmiyordu. Hatta sandık kurullarıyla ilgili tek tek isimler verilerek suçlamalar yöneltiliyordu.

Sabah gazetesi, İstanbul'da başkanlık seçiminin tekrarlanması kararı verilene kadar her gün "İstanbul seçiminde FETÖ parmağı", "İstanbul seçimine 32 soruşturma", "Sandıktaki oyunun suçüstü belgesi", "CHP'nin yaptığı yüzyılın hırsızlığı" manşetleri atmıştı.

Ekrem İmamoğlu'nun zaferini perçinlediği 23 Haziran 2019 seçiminden sonra ne oldu? İktidar medyası, Mansur Yavaş ve seçimde hile iddialarını tamamen unuttu. Suçlanan sandık kurulu başkanları zaman içinde temize çıktı; Mansur Yavaş da…

2024 yerel seçimi öncesinde de CHP'nin İstanbul İl Binası alınırken bir avukatlık bürosunda çekilen para sayma görüntüleri iktidar medyasının kullanışlı silahı oldu. Gazetecilik açısından elbette üzerinde durulması ve kaynağının sorgulanması, banka yoluyla göndermek yerine neden elden para verildiğinin araştırılması gereken bir durum vardı.

Ama iktidar medyası bu olayı yargıç edasıyla yazılan haber ve yorumlarla geçen seçimdeki gibi propaganda aracı haline getirdi. Aynı iktidar medyası, AKP'nin Ankara adayı Turgut Altınok'un inanılmaz büyüklükteki malvarlığına ilişkin soru işaretlerini ve diplomasının sahte olduğu iddialarını da görmezden geldi.

Tabii muhalif medya da Altınok hakkındaki iddiaları geniş biçimde işledi ama CHP'deki para sayma görüntüsünün üzerinde ayrıntılı olarak durmadı. Açıkçası, muhalif medya da taraflı davrandı bu iddialarla ilgili olarak.

Seçim bittiğine göre iktidar medyası büyük olasılıkla CHP'ye ilişkin haberleri yine unutacak ama muhalif medya iki tarafa yöneltilen suçlamaları da unutmamalı; gerçeğin peşinden gitmeli…

İddiası tutmayan gazeteci

Yerel seçim öncesinde Selahattin Demirtaş'ın İstanbul seçimlerine yaklaşımı hakkında epey spekülasyon yapıldı. Demirtaş'ın, DEM Parti'ye mektup gönderdiği yazıldı; partiden yalanlandı. AKP ve CHP'ye teklif götürdüğü öne sürüldü, o da doğrulanmadı.

Yine de kampanya boyunca Demirtaş'ın açıklama yapacağı söylemi ve hatta haberleri hiç eksik olmadı. Ancak hiç kimse gazeteci Serdar Akinan kadar iddialı konuşmadı. Akinan, 27 Mart akşamı, seçime dört gün kala X'te özetle şöyle yazdı:

"Demirtaş bu meselede kilit taşıdır. Sandığa saatler kala bir açıklama yapacağı kesindir ve bu da Ekrem İmamoğlu'nun kaybetmesini mümkün kılacaktır. Nasıl ki tek tweetle ona o koltuğu hediye ettiyse..."

Ama Demirtaş, Akinan'ın iddia ettiği gibi açıklama yapmadı; "açıklama yapacağı kesindir" sözü gerçekleşmedi. Akinan sonradan buna dair gerekçe de öne sürdü ama o da doğrulanmadı.

Bir gazeteci, sosyal medyada da somut bir veriye, kaynağa dayanmadan bu kadar kesin konuşmamalı. Sosyal medyada da haber hazırlar gibi titizlenip, kaynağından doğrulamadan yazmamalı. Tahminler, beklentiler ile bilginin birbirine karışması riskini göze amamalıyız.

İsrail'e ihracat yalanlamasını çarpıttılar

İktidar yanlısı gazeteleri, televizyonları ve haber sitelerini okuyup izleyenler, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Ankara, Sakarya ve Sultanbeyli mitinglerinde "İsrail ile ticareti kes", "İsrail ile ticaret utancı sonlandırılsın" pankartları açıldığından haberdar olamadı. Tek satır bile haber yapmadılar pankart açanların apar topar gözaltına alındığını…

Pankartları yok sayan iktidar medyası zaten aylardır İsrail'e yapılan ihracatı da haber yapmıyor; sadece açıklamaları yayımlıyor. Bazı yazarlar da o açıklamalar doğrultusunda yazarak iktidarın maskeleme çabasına katkıda bulunuyor.

Muhalif medya ise bu konuyu ısrarla takip ediyor; "yurttaş gazeteci" Metin Cihan da İsrail'e giden gemileri yılmadan takip ediyor, belgeliyor, yayımlıyor. Özellikle Karar gazetesi ve Saadet Partisi'nin yayın organı Milli Gazete ile TV5 kanalı, İsrail'e ihracatı yakın takibe almış durumda, sık sık da manşete çıkarıyorlar.

Son olarak da Metin Cihan, 25 Mart akşamı, İsrail'e gönderilen mallarla ilgili TÜİK'in ocak ayı verilerinin görselini paylaştı. Bu veriler kısa sürede internette yayıldı. TV 5 de Cihan'ın yayımladığı görsele dayanarak, üç saat kadar sonra "TÜİK verileri ortaya koydu: 2024'te Türkiye'den İşgalci İsrail'e barut, silah ve parçaları ihracatı devam ediyor" haberi yayımladı; BirGün ve Evrensel de kullandı bu haberi.

O akşam Karar TV'ye çıkan AKP İstanbul İl Başkanı Osman Nuri Kabaktepe'ye de soruldu haber. Kabaktepe ısrarla TÜİK verilerine ilişkin görselin "fotomontaj" olduğunu savundu.

Ama Ticaret Bakanlığı'nın ertesi gün akşama doğru yaptığı açıklama Kabaktepe'yi boşa düşürdü. Bakanlık açıklamasında, TÜİK'in görseli doğrulanıyor ama o verilerin İsrail'e barut, silah ve patlayıcı madde değil, "jel yakıt, çakmak gazı, yivsiz av tüfeği yedek parça ve aksesuarları ile balıkçılık malzemeleri (zıpkın vb)" ihraç edildiğini gösterdiği savunuluyordu.

İktidar medyasının büyük bölümü Ticaret Bakanlığı'nın ve bakanlık açıklamasını duyuran Dezenformasyonla Mücadele Merkezi'nin paylaşımını görmedi, görenler de çarpıttı. Yeni Şafak'ın başlıktaki "İsrail ile ticaret iddiasına 3 yalanlama" ifadesi doğru değildi. Aynı şekilde Yeni Akit'in ihraç maddelerinin İsrail'e değil Filistin'e gittiği haberi de gerçeği yansıtmıyordu.

Çünkü bakanlık, nihayetinde İsrail ile ticaretin devam ettiğini kabul etmişti.

Hürriyet ise Milli Savunma Bakanlığı'ndan gelen açıklamayı "MSB İsrail ile işbirliği iddialarını yalanladı" diye yayımlamakla yetindi. Fakat Ticaret Bakanlığı'nın İsrail'e ihracatın sürdüğünü doğrulamasını yok sayarak okurunu yanılttı. Hem de Hürriyet'te MSB haberinin üzerinde "İsrail'e silah satışı en çok ABD ve Almanya'dan" haberi yer alıyordu. Akşam ise "İngiliz milletvekillerinin İsrail'e silah satışının bitirilmesini istediği" haberi yayımladı.

Şaka gibi, Türkiye'den silah gittiği haberlerini, TÜİK'in verilerini yok say; sonra da git ABD, İngiltere, Almanya haberi yap. İktidara şirinlik yaparken böyle komik olmak da var kaderde. 

TRT Haber ve Akşam'ın habercilik şaheseri

TRT Haber ve Akşam'ın "Diplomatik kaynaklar: Alman makamları olayda kundaklama ihtimalinin bulunduğunu açıkladı" haberi gerçek bir habercilik şaheseriydi!

Haberin kaynağının, "diplomatik kaynaklardan yapılan yazılı açıklama" olarak sunulması birinci gariplikti. Birileri yazılı açıklama yaptıysa altına ismini de koyar. Yazılı açıklama yapanın adı sanı niye gizli olsun? Açıklama yapan kaynağı gizlemenin mantığı yok.

İkinci gariplik de "diplomatik kaynakların açıklaması"nın, aslında Alman makamların açıklamasının açıklaması olması! "Diplomatik kaynaklardan yapılan açıklamada, Almanya'da, Türk kökenli Bulgar vatandaşlarının öldüğü yangına ilişkin, Alman makamlarının olayda kundaklama ihtimalinin bulunduğunu açıkladığı belirtildi" deniyordu haberde.

Aslında bu haberi yazan da yayımlayan da açıklamanın mesajını anlayamamış, anlatamamış. Açıklamanın mesajı şu cümlede saklı; "Hadisenin aydınlatılmasını ve olası şüphelilerin adalet karşısına çıkarılmasını bekliyoruz." Bu beklentiyi başa çekseler daha doğru olurdu ama onda da kaynağı gizlemek değil, aksine Dışişleri Bakanlığı diye açık açık yazmak gerekirdi.

Sıhhat sisteminin beşerlere makus tesiri!

CHP Bursa Milletvekili Kayıhan Pala, bir hekim olarak, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 14 Mart Tıp Bayramı'ndaki konuşmasında Şehir Hastaneleri'ni övmesine sessiz kalamadı. Cumhuriyet'e yaptığı değerlendirmede, bu hastanelerin verimsiz olduğunu, toplum sağlığına zarar verdiğini vurguladı ve "Sağlık sisteminin performansı çok kötü" dedi.

Tam bir hafta sonra aynı demecini başka bir haber sitesinde görünce çok şaşırdı. Güya Cumhuriyet'ten alınmıştı ama bambaşka bir dil kullanılmıştı haberde. "Türkiye'de sıhhat sisteminin performansının çok makus olduğunu vurgulayan Pala" ve "beşerler randevu alamıyor" gibi abuk ifadelerle dolu haberde "Kent Hastanesi", "Erdoğan'ın kelamları", "sıhhat sistemi", "sıhhat işçileri", "mühlet" gibi Pala'nın dilinde olmayan sözcükler göze çarpıyordu.

Sitedeki Çoruh Postası gazetesi sahibi Tolga Gül'ün yaşamını yitirdiği trafik kazası haberinde de "Gazeteciler kaza yaptı: 1 meyyit, 1 yaralı" başlığı kullanılmıştı. Ölü yerine "meyyit" sözcüğünü kullanan kaç kişi vardır ki bu ülkede? Tam bir Türkçe garabeti.

Kayıhan Pala'nın demecinin farklılaştırılmasının nedenini site yöneticisi Celal Özdemir'e sordum; "Haberler bize bootlardan geliyor" yanıtını verdi. Yazışmamızdan sonra da haberi düzeltti. Ama bir bilgisayar programının oradan buradan çektiği haberleri, bu şekilde başkalaştırarak ve kontrol etmeden kullanmak doğru değil.

"Yapay zekâ" denilen yeni teknolojiler, yeni yanlışlara kapı açmamalı.

Tek cümleyle:

ELEŞTİRİ, ŞİKÂYET VE ÖNERİLERİNİZ İÇİN: medyaombudsman@gmail.com

Faruk Bildirici kimdir?

Faruk Bildirici Gaziantep'te doğdu. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi'ni (BYYO) bitirdi. Gazeteciliğe, Haziran 1980'de Cumhuriyet'te başladı. 12 Eylül askeri döneminde sıkıyönetim ve eğitim muhabirliği, 1983 seçimlerinden sonra da Başbakanlık, siyasi parti ve parlamento muhabirliği yaptı. Bir süre Haber Müdürlüğü görevinde bulunduğu Cumhuriyet'ten, Nisan 1992'de ayrıldı.

Sabah Gazetesi'nde beş ay süren parlamento muhabirliğinden sonra Ekim 1992'de Hürriyet'e geçti. Yaklaşık beş yıl Hürriyet Ankara Büro Şefi olarak görev yaptı. Bu dönemde yazı dizileri hazırladı; portre yazıları kaleme aldı. Araştırma kitapları yayımladı.

Bir süre yine Hürriyet'te araştırmacı-yazar olarak çalıştıktan sonra Mart 2002'de Ankara Temsilci Yardımcılığı'na getirildi. 2002-2003 yıllarında Tempo dergisinde "Kırlangıç Yuvası" köşesinde yazdı.

31 Ağustos 2004- 14 Mart 2005 tarihleri arasında "Anlatsam Roman Olur" başlığıyla Hürriyet gazetesinde gerçek yaşam öyküleri kaleme aldı. Bu dizide kaleme alınan öykülerden hareketle hazırlanan aynı adlı televizyon programı Kanal D'de yayımlandı.

TV8'de "Çuvaldız" (1999-2001), Cine-5'te "Üç artı Bir", Tv 8'de "Nerede kalmıştı?" (2009) adlı programlar yaptı. Hürriyet Pazar'da "Puzzle portreler" başlığıyla yayınlanan portre söyleşileri hazırladı.

Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı'nda üç dönem "Araştırmacı gazetecilik", Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde de iki dönem (2014-2015) "Parlamento muhabirliği", Başkent Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde de üç dönem (2016-2019) "Medyanın güncel sorunları" dersleri verdi.

19 Nisan 2010'dan Mart 2019 tarihine kadar Hürriyet gazetesinin Okur Temsilciliği (Ombudsman) görevini yürüttü. 3.5 ay kadar Radyo ve Televizyon Üst Kurulu üyeliği yaptı; Başkan Ebubekir Şahin'in birkaç yerden maaş almasına karşı çıkması üzerine AKP ve MHP kontenjanından gelen üyelerin oylarıyla RTÜK üyeliğine son verildi. 

Halen bağımsız "Medya Ombudsmanı" olarak, T24'ün yanı sıra bu misyonunu kabul eden ANKA, Gazete Duvar, Gazete Pencere, Gazete Kapı, Gerçek Gündem, BirGün, 12 Punto, Muhalif'te ve kendi web sitesinde medyadaki etik sorunlara dair yazılar kaleme alıyor.

Yayımlanan kitapları:

Gizli Kulaklar Ülkesi (Şubat 1998), Maskeli Leydi: Tekmili birden Tansu Çiller (Temmuz 1998), Üniforma Slogan Biber (Şubat 1999), Kuzum Bülent: Ecevit'e aileden mektuplar (Şubat 2000), Siluetini Sevdiğimin Türkiyesi (Temmuz 2000), Anıtkabir Racon Zambak (Nisan 2001), Hanedanın Son Prensi: Mesut Yılmaz ve ANAP'lı yıllar (Aralık 2002), Yemin Gecesi: Leyla Zana'nın yaşamöyküsü (Şubat 2008), Serkis bu toprakları sevmişti (Ekim 2008), Günahlarımızda yıkandık (2018) Medyanın ombudsmanı Saray’ın medyası (2021)