Medya Ombudsmanı

12 Ağustos 2024

Neydi o meyhanenin adı?

Bir kişi ile konuşup ya da sosyal medyadaki bir paylaşımı alıp, yer ve zaman vermeden haber diye yayımlamak kolay geliyor olabilir ama bu kötü gazetecilik. Temel habercilik kuralları ayaklar altına alınmış oluyor. Amaç, insanların bilme hakkı ve kamu yararı ise bu metinler o işlevi yerine getirmez


Yaygın medyada yeni bir alışkanlık var; olumsuzluk içeren haberlerde restoran, otel, özel hastane ve şirket isimleri hemen hiç verilmiyor.

Son olarak Habertürk’ün “Cihangir'deki lüks meyhanede şoke eden görüntüler”, Halktv’nin “Şampanya ikramını kabul etmedi başına gelmeyen kalmadı!” haberlerinde meyhanenin adı yoktu. Daha sonra onlarca site, tv ve gazete de bu haberleri aynen kopyaladı ama meyhanenin adını araştırma gereği duymadı. Haberlerde, olayın ne zaman meydana geldiği bilgisi de eksikti.

Hatta zabıtaların meyhaneyi mühürlemesi ve işletme sahibinin gözaltına alınmasından sonra bile BirGün, Milliyet, Sözcü, Korkusuz ve Kanal D’de meyhanenin adının “Divane Cihangir” olduğu bilgisi verilmedi.  Hatta olayın ne zaman meydana geldiği de yoktu çoğunda.

İsimsiz haberlere bir örnek de Anadolu Ajansı’nın “Maliye’den kayıt dışı hasılatı belirlenen firmaya rekor ceza” haberi. Bu haberde de 6 milyar lira ceza verilen sigara şirketinin adı yoktu! Bu haberi kullanan Akşam, Hürriyet, Milliyet, Milli Gazete, Sabah, Türkiye, Yeni Şafak ile onlarca haber sitesinde de bu kadar büyük ceza verilen şirketin ismi eklenmemişti.

"5 yıldızlı otelde klima eylemi” haberinde ise klima sorunu çözülmeyen otel müşterisinin yatağını restorana taşıdığı belirtiliyordu. Cenk Bilge adlı kişinin sosyal medyaya koyduğu görüntülerden yapılan bu haberde olayın geçtiği “5 yıldızlı otel”in adı yoktu. Bu haber hemen tüm televizyonlarda, haber sitelerinde de isimsiz yayımlandı. Oysa otelin adı haberin temel unsurlarından biri. Müşterilerine kötü davranan otelin adını bilmek bu toplumun hakkı.

Aynı şekilde, “Sakat bırakan unutkanlık” ve “İspanya’dan İstanbul’a estetik için geldi cenazesi döndü” haberlerinde de özel hastanelerin adı yoktu; hastanelerin yetkilileriyle de konuşulmamıştı. Hepsi de “5N1K”nin “Nerede”si ve öznesi eksik haberlerdi; tek taraflıydı.

Bir kişi ile konuşup ya da sosyal medyadaki bir paylaşımı alıp, yer ve zaman vermeden haber diye yayımlamak kolay geliyor olabilir ama bu kötü gazetecilik. Temel habercilik kuralları ayaklar altına alınmış oluyor. Amaç, insanların bilme hakkı ve kamu yararı ise bu metinler o işlevi yerine getirmez. Sabun köpüğü gibi eğlencelik olarak okunur, geçer gider. Ne insanlar bir şey öğrenmiş olur, ne de bir sorun çözülür.

 Savcı vakası ve eksik habercilik

Ünye Cumhuriyet Savcısı Mücahid Şamil Koca’nın, Aybastı’daki restoranda yaşadığı olaya ilişkin ilk haberler “Savcı, dolu olduğu için yemek yiyemediği mekânın sahipleri ve çalışanlarını gözaltına aldırdı” başlığını taşıyordu. Savcı’nın ifadesi ve yeni görüntüler ortaya çıkınca haber tam tersine döndü; “Ünye Cumhuriyet Savcısı darbedildi, çocuğu ve kayınvalidesi yaralandı!”

T24 ve Halk TV’den İsmail Saymaz’ın, ilk haberlerini düzeltirken, özür dilemeleri, yanlışın sorumluluğunu açık yüreklilikle kabul etmeleri olumlu bir tavırdı. Ancak her iki açıklamada da savcılık kaynaklarından bilgi alınamaması nedeniyle ilk haberin “eksik” ve “tek taraflı” olduğunun belirtilmesi, dijital medyadaki yaygın hatanın yinelendiğine işaret ediyordu. BirGün de ilk haberini düzeltip özür dilerken, haberin “eksik bilgiyle ve tek taraflı olarak servis edildiğini” kabul etti.

Doğru olan, bir haber eksik ve tek yanlı ise tamamlanmaya çalışılmasıdır. Eksik haber, haber değildir. Fakat son dönemde hız kaygısı her şeyin önüne geçti; eksiğin sonradan tamamlanması ve muhatabın cevabının sonradan eklenmesi yoluna gidilir oldu. Bu yöntem, Aybastı’daki gibi vahim ve dikkat çekici sonuçlara da yol açabiliyor.

Ne yazık ki, ilk haberlerin düzeltilmesinden sonra hemen tüm medyadaki Savcı Koca’nın şiddete maruz kaldığı haberlerinde de tek yanlı bir dil hakimdi. Savcı Koca’nın ifadesi ve açıklamaları aktarılırken, bu kez de tutuklanan restoran sahibi Erkan Güleç ve öbür restoran çalışanlarının savunmasına yer verilmemesi eksiklikti.

Bu haberlerin başka bir yanlışı da savcının alnı şişen bebeğinin mahremiyetinin ihlal edilmesiydi. Gerçek Gündem’de flulaştırılmadan kullanılan fotoğrafı, birçok haber sitesi de öyle alıntıladı. Babası vermiş de olsa doğru olan bebeğin üstün yararının gözetilmesi ve dijital ayak izi oluşmaması için yüzünün kapatılmasıydı. Bazen çocukları, ebeveynlerinin yanlışına karşı korumak da biz gazetecilere düşüyor. 

Söyleşiye gazeteci montajı

Olmayacak işler oluyor medyamızda. Sahte söyleşiyi voleybolcu Naz Aydemir Akyol’un, sosyal medyadaki paylaşımıyla öğrendik:

"Aralık ayında Nevşin Mengü ile ‘Nevşin ile Nirvana’ programı için yapılan röportajımın, başka bir kanal için hazırlanarak sonradan başka bir sunucunun montajlanmasıyla, yapıldığı tarihten 8 ay sonra yayınlanmasına bir anlam veremedim. Bilginize sunarım.”

Gerçekten de söyleşiden Nevşin Mengü çıkarılmış; aynı soruları Ersin Düzen sormuş gibi yeni görüntü çekilip, eski görüntülerle montajlanmıştı. Sanırsınız Naz Aydemir Akyol ile Ersin Düzen konuşmuş ama alttan yer yer Nevşin Mengü’nün sesi de duyuluyordu.

İlginçtir, söyleşi tepkiler üzerine Youtube’dan kaldırıldı ama Nevşin Mengü’den itiraz gelmedi. Ersin Düzen de sosyal medyadaki ağır eleştirilere ses çıkarmadı; kendini savunamadı.

Zira sadece Naz Aydemir Akyol söyleşisinde değil, 343 Digital adlı Youtube kanalında yayımlanan “Ersin Düzen ile Nirvana” programında sporcular Hande Baladın ve Zehra Güneş ile yapılan iki söyleşide de sorular sonradan eklenmişe benziyor. Ayşe Begüm Onbaşı ile yapılan söyleşide ise Ersin Düzen, sporcuyla hiç yan yana görülmüyor.

Bu kadar büyük bir sahtecilikten sonra Ersin Düzen ekranlara nasıl çıkar bilemiyorum. Saygısızlık yaptığı sporcular ve izleyiciler ile Nevşin Mengü’den özür bile dilememiş olması nasıl bir ahlaki bataklığa düştüğünün farkında olmadığını gösteriyor.


Trans yüzücünün fotoğrafı

İki satırlık bir haberdi. “Olimpiyat Komitesi, Lia Thomas'ı gerekçe göstermeden kadın yüzme müsabakalarından uzaklaştırma kararı aldı.” Hemen altında da trans yüzücü Lia Thomas’ın, mayosunun önü kabarık görünen bir fotoğrafı yer alıyordu!

4 Ağustos gecesi, bu fotoğraf ve haberi, aralarında AjansAbluka, BirimHaber, EkinoksHaber, DarkWebHaber, X Haber, Mevzi, Muhbir, PoliticTürk’ün de bulunduğu yüzbinlerce takipçili “Dijital Haberci”ler, sosyal medyadan paylaştı.

Fakat yaydıkları bu haber gerçek değildi. Dünya Su Sporları Federasyonu, cinsiyet değiştiren Lia Thomas’ın kadınlar kategorisinde yarışmasını yasaklamıştı. Hukuk mücadelesini de kaybeden Lia Thomas, Paris Olimpiyatları’na zaten katılmamıştı. Lia Thomas’ın beş yıl önce Pensilvanya Üniversitesi'ndeki bir yarışmada çekilen fotoğrafı üzerinde oynanmıştı. Montaj fotoğraf, önce uluslararası hesaplarda dolaşıma çıkmış; Meksika’daki InfodemiaMX adlı doğrulama sitesi, bu fotoğrafın montaj olduğunu duyurmuştu.

Belli ki, Türkiye’den de birileri montaj fotoğrafı görüp almış, başkaları da kopyalayarak çoğaltmıştı. “Dijital Haberci” unvanı kullanan bu hesaplara “Kırıntı Haberci” demek daha doğru. Zira çoğu duyduklarını, editoryal süzgeçten geçirmeden paylaşarak dezenformasyonu yayıyorlar. Gazeteci gibi göründükleri için gazeteciliğin itibarını da zedeliyorlar. 

Tek cümleyle:

Eleştiri, şikâyetveönerileriniziçin: medyaombudsman@gmail.com

Faruk Bildirici kimdir?

Faruk Bildirici Gaziantep'te doğdu. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi'ni (BYYO) bitirdi. Gazeteciliğe, Haziran 1980'de Cumhuriyet'te başladı. 12 Eylül askeri döneminde sıkıyönetim ve eğitim muhabirliği, 1983 seçimlerinden sonra da Başbakanlık, siyasi parti ve parlamento muhabirliği yaptı. Bir süre Haber Müdürlüğü görevinde bulunduğu Cumhuriyet'ten, Nisan 1992'de ayrıldı.

Sabah Gazetesi'nde beş ay süren parlamento muhabirliğinden sonra Ekim 1992'de Hürriyet'e geçti. Yaklaşık beş yıl Hürriyet Ankara Büro Şefi olarak görev yaptı. Bu dönemde yazı dizileri hazırladı; portre yazıları kaleme aldı. Araştırma kitapları yayımladı.

Bir süre yine Hürriyet'te araştırmacı-yazar olarak çalıştıktan sonra Mart 2002'de Ankara Temsilci Yardımcılığı'na getirildi. 2002-2003 yıllarında Tempo dergisinde "Kırlangıç Yuvası" köşesinde yazdı.

31 Ağustos 2004- 14 Mart 2005 tarihleri arasında "Anlatsam Roman Olur" başlığıyla Hürriyet gazetesinde gerçek yaşam öyküleri kaleme aldı. Bu dizide kaleme alınan öykülerden hareketle hazırlanan aynı adlı televizyon programı Kanal D'de yayımlandı.

TV8'de "Çuvaldız" (1999-2001), Cine-5'te "Üç artı Bir", Tv 8'de "Nerede kalmıştı?" (2009) adlı programlar yaptı. Hürriyet Pazar'da "Puzzle portreler" başlığıyla yayınlanan portre söyleşileri hazırladı.

Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı'nda üç dönem "Araştırmacı gazetecilik", Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde de iki dönem (2014-2015) "Parlamento muhabirliği", Başkent Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde de üç dönem (2016-2019) "Medyanın güncel sorunları" dersleri verdi.

19 Nisan 2010'dan Mart 2019 tarihine kadar Hürriyet gazetesinin Okur Temsilciliği (Ombudsman) görevini yürüttü. 3.5 ay kadar Radyo ve Televizyon Üst Kurulu üyeliği yaptı; Başkan Ebubekir Şahin'in birkaç yerden maaş almasına karşı çıkması üzerine AKP ve MHP kontenjanından gelen üyelerin oylarıyla RTÜK üyeliğine son verildi. 

Halen bağımsız "Medya Ombudsmanı" olarak, T24'ün yanı sıra bu misyonunu kabul eden ANKA, Gazete Duvar, Gazete Pencere, Gazete Kapı, Gerçek Gündem, BirGün, 12 Punto, Muhalif'te ve kendi web sitesinde medyadaki etik sorunlara dair yazılar kaleme alıyor.

Yayımlanan kitapları:

Gizli Kulaklar Ülkesi (Şubat 1998), Maskeli Leydi: Tekmili birden Tansu Çiller (Temmuz 1998), Üniforma Slogan Biber (Şubat 1999), Kuzum Bülent: Ecevit'e aileden mektuplar (Şubat 2000), Siluetini Sevdiğimin Türkiyesi (Temmuz 2000), Anıtkabir Racon Zambak (Nisan 2001), Hanedanın Son Prensi: Mesut Yılmaz ve ANAP'lı yıllar (Aralık 2002), Yemin Gecesi: Leyla Zana'nın yaşamöyküsü (Şubat 2008), Serkis bu toprakları sevmişti (Ekim 2008), Günahlarımızda yıkandık (2018) Medyanın ombudsmanı Saray’ın medyası (2021)