Medya Ombudsmanı

05 Haziran 2023

Muhalif medya da yenilenmeli

Şimdi seçimler bitti; yeni bir dönem başladı. CHP, YSP ve muhalefet partileri gibi muhalif medyanın, özellikle TV’lerin yenilenmesi gerek

Umarım iki seçim akşamında muhalif televizyonların ekranlarında sonuçları yorumlamaya çalışan gazeteciler, ekran başına geçip kendilerini seyrederler.

Çoğunun o akşamki televizyonculuk performanslarından memnun kalmayacaklarına, dersler çıkaracaklarına eminim. O akşamların heyecanı, duygusal travması içinde söylenmiş öyle sözler var ki, sakin gözle izlendiğinde gazetecilik çizgisinin çoğu kez aşıldığı anlaşılır. 

İki seçim akşamında da o ekranlardaki gazeteciler sonucu kabullenmek istemiyor, serinkanlı analizler yapmak yerine temelsiz gerekçeler yaratmaya çalışıyor; hatta kimileri de heyecanla "Hattı müdafaa yok. Sathı müdafaa var. Teslim olmak yok" gibi "savaş" ve "mücadele" benzetmeleri yapıyordu. Ajansların, YSK’nın ve CHP’nin verileri ile de yetinmeyip sandık başlarından gelen imzalı tutanaklardaki sonuçlarla inanılmaz bir veri karmaşası da yaratıldı. Sonucun açığa çıktığı saatlerde bile hâlâ Erdoğan’ın "havlu attığı" söylenebiliyordu.

Sonucun kabullenilememesinin asıl nedeni, Kılıçdaroğlu’nun kazanacağına ilişkin beklentinin büyüklüğü ve angaje olunmasıydı. Anketler, sosyal medya ve CHP yönetimi aylar öncesinden sanal bir ortam yaratmıştı. CHP seçimin ilk turda kazanılacağına öyle inanmıştı ki, seçim sonrasında iktidara gelince yapılacaklara seçim kampanyasından daha fazla odaklanmıştı.

Düşünün altı partinin temsilcileri, ihtişamlı bir törenle açıklanan 244 sayfalık "Mutabakat Metni" üzerinde günlerce çalıştı. Muhalif medya ise seçim kazanmadan, hatta aday üzerinde bile anlaşmadan "Hükümet Programı" hazırlamanın anlamsızlığını sorgulamak bir yana alkış tuttu. Metnin içeriğine ilişkin cılız eleştiriler yöneltildi sadece.

Çünkü muhalif medya da yaratılan sanal ortamdan azade tutamıyordu kendini. İşin içinde bir de demokrasi mücadelesi olunca mesafeli davranmaktan, anketlere temkinli yaklaşmaktan, her söyleneni sorgulamaktan ve en önemlisi de eleştirmekten vazgeçilmişti. 

Muhalif TV kanallarında her akşam saatlerce konuşup duran gazeteci, siyasetçi ve uzmanlar da Erdoğan ve AKP iktidarının kaybetmesinin mutlak olduğu havasını besliyorlardı. "Yankı odası"nın parçasıydı hepsi. Gazeteciler, haber ve bilgi aktaran, analiz yapan kişiler olmaktan çok "yorumcular" haline gelmişlerdi. Haber programlarında yorum, haberin önüne geçmişti. Analizler, ek bilgiler değil doğrudan kişisel görüşlerini dile getiriyordu sunucular.

Hal böyle olunca seçim akşamlarında ekranlarda konuşan gazetecilerin farklı davranmaları beklenemezdi. Angaje gazetecilik savunma refleksi göstermiş, düş kırıklığı dışa vurmuştu.

Şimdi seçimler bitti; yeni bir dönem başladı. CHP, YSP ve muhalefet partileri gibi muhalif medyanın, özellikle TV’lerin yenilenmesi gerek. Hiçbir şey olmamış gibi aynen sürdürülemez.

Yenilenmeye ekranlardaki "konuşan kafalar"ı uzmanlık düzeyine indirip, bilgiyi, haberi, araştırmayı çoğaltarak başlayabiliriz. Habire konuşan gazetecileri ve haber bülteni sunucularını kendi seslerinin büyüsünden kurtarmak bile önemli bir adım olur.

Cinayeti bile görmediler

Seçim kutlamalarına kan bulaştı. Toplumdaki kutuplaşma da öyle bir noktada ki, saldırı haberleri bile hangi tarafın hedef alındığına bağlı olarak medyada haber oluyor ya da olamıyor.

İktidar medyasının seçim sonrasında görmezden geldiği kanlı olayların başında Ordu Gülyalı’da AKP’lilerin kutlama konvoyundakilerle tartışan İyi Partili Erhan Kurt’un kalbinden bıçaklanıp öldürülmesi olayı geliyor. Bu haber internet sitelerinin yanı sıra Cumhuriyet, Hürriyet, Karar ve Milliyet’te yayımlandı. Ama Akşam, Sabah, Türkiye, Yeni Şafak, Yeni Akit, Milat gibi iktidar gazeteleri, faili AKP’li olan bu cinayeti tek satır haber yapmadı.

Aynı şekilde Giresun’da CHP’nin Bulancak ilçe binasına taşlı saldırı düzenlenmesi de Cumhuriyet ve Karar dışında medya kuruluşunda haber olamadı.

İktidar medyası, Üsküdar’da kaçak kafe sahiplerinin, yıkım için gelen ekipteki İBB İmar Müdürü Ramazan Gülten’i dövmesinde ve AKP’lilerin İBB Meclis oturumu sonrasında Medyascope muhabiri Ali Macit’i darp etmesinde de haber değeri görmedi.

Bu kadar vahim olayları yayımlamayan iktidar medyası, Manisa Turgutlu’da İyi Parti İlçe Başkanı’nın "Katiller kazandı" paylaşımına ve İzmir’de CHP üyesi bir kadının AKP’ye oy verenlerin listesini hazırladıkları yolundaki sözlerine geniş yer ayırdı.

Buna karşılık "İzmir’deki kutlamada atılan taşlar, genç kızı başından yaraladı" (Sabah), "Lüleburgaz’da AK Parti binasına taşlı saldırı" (Akşam) haberleri de muhalif medyada görülemedi. Kaş’ta oy kullanmayan bir kişinin dövülmesi ve Sultangazi’de bir fırıncının Erdoğan’ı destekleyen bir gence hakaret ettiği iddiası da muhalif medyada haber yapılmadı.

İktidar ve muhalif medyada ortak verilen haberler, seçim gecesi Trabzon’da havaya açılan ateş sonucu dört kişinin yaralanması ve kendini vuran bir kişinin ölümüydü. Bu kadarla kalmamalı, medya nereden gelirse gelsin bütün şiddet olaylarına aynı refleksle karşılık vermeliydi. Özellikle de iktidar medyasının cinayetleri, darp olaylarını bile aktarmayıp, sadece AKP’lilere yönelik hakaret benzeri olayları haber yapması toplumsal barış açısından endişe verici.

Erdoğan posteri cezası

O fırıncıya uygulanan cezadan ne kadar da mutlu olmuşlardı öyle?  "O fırına Erdoğan’ın posterini astılar" (Yeni Şafak), "O ahlaksızın fırını mühürlendi" (Yeni Akit), "Küfürbazın fırını mühürlendi" (Milat), "Halk düşmanı fırıncı (Akşam), "Ak Partiliye ekmek satmam’ diyen fırıncının ruhsatı iptal" (Sabah) başlıkları dışa vuruyordu sevinçlerini.

Halbuki gazetecilik kaygısıyla hareket eden bir kişinin önüne böyle bir haber geldiğinde hemen "masumiyet ilkesi"ni anımsaması gerekir. Yargı kararı ile kesinleşmedikçe, hiç kimsenin suçlu ilan edilemeyeceğini öngören bu ilkeyi her gazeteci bilir.

Fakat bu olayda K.Y. adlı fırıncı "Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı desteklediği için 16 yaşındaki Musab Bin Umeyir Aksoy’a hakaret edip kovmak" ile suçlandığı için gözaltına alınmıştı, henüz ortada bir yargı kararı yoktu. Sultangazi Belediyesi zabıtaları, yargıyı beklemeden hemen cezasını kesmiş, ruhsatını iptal etmiş, fırını kapatmış, fırının camına da Erdoğan posteri asmışlardı! Tabii iktidar medyasındaki kampanyanın ardından da tutuklandı fırıncı.

İktidar medyası, hukukta böyle bir ceza mı var diye sormuyor. Suçlu olduğu kesinleşmeden yargısız ceza nasıl verilir diye sormak yerine belediyenin yaptığına alkış tutuyor. O fırıncı böyle bir davranışta bulunduysa kesinlikle yanlış yapmıştır; kınanması, cezalandırılması gerekir. Ama bunu yargı yapmalı. Aksi halde medya yargısız cezalandırmayı kendine hak gören "imtiyazlı" yeni bir grubun doğmasına katkıda bulunmuş olur; bu tip infazların yaygınlaşmasına kapı açar.  

 Tek cümleyle:

ELEŞTİRİ, ŞİKÂYET VE ÖNERİLERİNİZ İÇİN: medyaombudsman@gmail.com

Faruk Bildirici kimdir?

Faruk Bildirici Gaziantep'te doğdu. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi'ni (BYYO) bitirdi. Gazeteciliğe, Haziran 1980'de Cumhuriyet'te başladı. 12 Eylül askeri döneminde sıkıyönetim ve eğitim muhabirliği, 1983 seçimlerinden sonra da Başbakanlık, siyasi parti ve parlamento muhabirliği yaptı. Bir süre Haber Müdürlüğü görevinde bulunduğu Cumhuriyet'ten, Nisan 1992'de ayrıldı.

Sabah Gazetesi'nde beş ay süren parlamento muhabirliğinden sonra Ekim 1992'de Hürriyet'e geçti. Yaklaşık beş yıl Hürriyet Ankara Büro Şefi olarak görev yaptı. Bu dönemde yazı dizileri hazırladı; portre yazıları kaleme aldı. Araştırma kitapları yayımladı.

Bir süre yine Hürriyet'te araştırmacı-yazar olarak çalıştıktan sonra Mart 2002'de Ankara Temsilci Yardımcılığı'na getirildi. 2002-2003 yıllarında Tempo dergisinde "Kırlangıç Yuvası" köşesinde yazdı.

31 Ağustos 2004- 14 Mart 2005 tarihleri arasında "Anlatsam Roman Olur" başlığıyla Hürriyet gazetesinde gerçek yaşam öyküleri kaleme aldı. Bu dizide kaleme alınan öykülerden hareketle hazırlanan aynı adlı televizyon programı Kanal D'de yayımlandı.

TV8'de "Çuvaldız" (1999-2001), Cine-5'te "Üç artı Bir", Tv 8'de "Nerede kalmıştı?" (2009) adlı programlar yaptı. Hürriyet Pazar'da "Puzzle portreler" başlığıyla yayınlanan portre söyleşileri hazırladı.

Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı'nda üç dönem "Araştırmacı gazetecilik", Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde de iki dönem (2014-2015) "Parlamento muhabirliği", Başkent Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde de üç dönem (2016-2019) "Medyanın güncel sorunları" dersleri verdi.

19 Nisan 2010'dan Mart 2019 tarihine kadar Hürriyet gazetesinin Okur Temsilciliği (Ombudsman) görevini yürüttü. 3.5 ay kadar Radyo ve Televizyon Üst Kurulu üyeliği yaptı; Başkan Ebubekir Şahin'in birkaç yerden maaş almasına karşı çıkması üzerine AKP ve MHP kontenjanından gelen üyelerin oylarıyla RTÜK üyeliğine son verildi. 

Halen bağımsız "Medya Ombudsmanı" olarak, T24'ün yanı sıra bu misyonunu kabul eden ANKA, Gazete Duvar, Gazete Pencere, Gazete Kapı, Gerçek Gündem, BirGün, 9.Köy, İkinci Yüzyıl, KRT TV, Muhalif'te ve kendi web sitesinde medyadaki etik sorunlara dair yazılar kaleme alıyor.

Yayımlanan kitapları:

Gizli Kulaklar Ülkesi (Şubat 1998), Maskeli Leydi: Tekmili birden Tansu Çiller (Temmuz 1998), Üniforma Slogan Biber (Şubat 1999), Kuzum Bülent: Ecevit'e aileden mektuplar (Şubat 2000), Siluetini Sevdiğimin Türkiyesi (Temmuz 2000), Anıtkabir Racon Zambak (Nisan 2001), Hanedanın Son Prensi: Mesut Yılmaz ve ANAP'lı yıllar (Aralık 2002), Yemin Gecesi: Leyla Zana'nın yaşamöyküsü (Şubat 2008), Serkis bu toprakları sevmişti (Ekim 2008),