Pandemi döneminde olduğu gibi deprem felaketi sonrasında da yine komplo teorileri ortalığa saçıldı. En yaygın olanı ise “ABD’nin (Yüksek Frekanslı Etkin Güneşsel Araştırma Programı) HAARP teknolojisi ile Kahramanmaraş depremini tetiklediği” yolunda.
Depremin doğal bir olay olmadığı varsayımına dayalı bu komplo teorisi sosyal medyadan yayıldığı gibi maalesef medyada da kendine yer buluyor. Örneğin Nedret Ersanel, 15 Şubat’ta Yeni Şafak’ta yayımlanan “Deprem doğal mı, suni mi” başlıklı yazısında “depremlerin suni olarak tetiklenebileceği” yolundaki bilim dışı kanaatini dile getirdi; “HAARP gibi yapılara bile gerek kalmadan”, “fay hatlarına su basılması türünden insan yapımı uygulamaların dahi” depremi tetikleyebileceğini öne sürdü. Ersanel’in bu iddiaları Yeni Akit’te de haber oldu.
Beyaz TV’de 17 Şubat’ta yayımlanan “Ne var ne yok” programında “sözde bilimi” (pseudo-science) temsil eden isimlerden Ramazan Kurtoğlu, “K. Maraş merkezli depremin yüzde 90 yapay tetikleme olduğunu düşünüyorum” dedi. Bununla da kalmadı, “Kudüs’te bir depremle Mescidi Aksa’yı yıkacaklar. Sonrası Türkiye’nin kalbi İstanbul” diyerek “Yapay deprem” teorisini Kudüs ve İstanbul’a da taşıdı.
Programı sunan Türker Akıncı da “HAARP teknolojisinin kitabını yazmış” diye sundu bu kişiyi ve sonra Kurtoğlu’nun programdaki sözlerini sosyal medya hesabından da paylaştı. Dahası bu programın 24 Şubat’taki bölümünde de aynı komplo teorileri bir kez daha savunuldu.
Milat gazetesi de 20 Şubat’ta “Milli radar nasıl yıkılır” başlıklı sürmanşetten verdiği haberde “Depremlerde HAARP silahı kullanıldığı iddiaları giderek güçleniyor” diye yazdı.
Akşam gazetesi de bu komplo teorilerini 21 Şubat’ta manşetten eleştirdi. “129 yıldır aynı komplo” başlıklı haberin spotunda “Uzmanları ‘Mümkün değil’ dese de iddialar hâlâ TV’lerde, sosyal medyada tartışılıyor” denildi. Ancak bu iddiaların iktidara yakın Yeni Şafak ve Milat gazeteleri ile Beyaz TV’den de destek gördüğü belirtilmedi; bu kuruluşlar teşhir edilmedi.
Halk TV, Tele1 ve FOX TV’ye deprem yayınlarından dolayı ceza yağdıran RTÜK de Beyaz TV’deki toplumu yanıltıcı nitelikteki komplo yayınlarını görmedi!
“İçerik üreticileri” gazeteci mi?
Hatay’da, 20 Şubat’ta meydana gelen ikinci büyük depremden hemen sonra haber kanallarında kargaşa oluştu. O anda canlı yayında olanlar, şiddetli sarsıntı olduğunu duyururken bir yandan da ne olduğunu, yıkılan bina olup olmadığını anlamaya çalışıyorlardı.
Aynı dakikalarda Adem Metan ise sosyal medyadan yayımladığı kısa görüntüde panik içindeydi. “Arkadaşlar çok büyük bir deprem oldu. Çok büyük bir deprem oldu arkadaşlar. Arkadaşlar her yer yıkıldı. Her yer yıkıldııı” diye bağırıyordu. Bu görüntülere gelen tepkilerin ardından kendisi de hatayı kabullendi ve bu paylaşımını sildi.
Adem Metan’ın bir insan olarak o sarsıntıda böylesine heyecanlanması elbette anlaşılır. Üstelik de günlerdir deprem bölgesinde dolaşıyor, felaketin sonuçlarını gözleriyle görüyor.
Ancak Adem Metan bir gazeteci olsa bilgi sahibi olmadan, etrafı incelemeden hemen o anda “Her yer yıkıldı” diye yayına geçmesinin, üstelik de bunu iki deprem yaşamış insanları panikletecek biçimde yapmasının yanlış olduğunu önceden bilecekti.
Ama açıkça söylemek gerek, o bir gazeteci değil. Nitekim deprem bölgesinden bağlandığı TV yayınlarında ve sosyal medyada “gazeteci” denilse de o kendisini “Dijital yayıncı” olarak tanımlıyor. Çalışma tarzı da buna uygun. Gazetecilikte haber süreci farklı işler. Gazetecilik, editoryal kontrol mekanizmaları, kuralları, kamusal sorumluluğu, etik ilkeleri olan bir meslektir.
Artık dijital ortamlarda eline mikrofon alıp kamera karşısına geçen herkesi gazeteci olarak kabul etmekten vazgeçmeliyiz. Dijital mecralardaki “yeni gazetecilik” ile sınırları, kapsamı, kural ve ilkeleri belirsiz “içerik yayıncılığı”nı aynı kapsamda değerlendiremeyiz.
İkisini eşdeğer görürsek mesleği değersizleştirir; “kamu yararı” işlevini görmezden gelir; onun yerine sosyal medyada yayılan her içeriği “haber” diye adlandırmayı, dijital şöhret peşinde koşmayı ve şirketler ile güç odaklarının tanıtım aracı olmayı gazetecilik kabul etmiş oluruz.
Prof. Dr. Süleyman İrvan da Adem Metan’ın o paylaşımının ardından sosyal medyada “Adem Metan bir gazeteci değil, sosyal medya içerik üreticisi” görüşünü dile getirdi. İrvan, Adem Metan’ın “sansasyonel paylaşımının, deprem haberciliğinde sakin davranmanın, paniğe kapılmamanın ne kadar önemli olduğunu gözler önüne serdiğine” dikkat çekti.
Akademisyen Gökhan Bulut da “yeni bir gazetecilik paradigması oluşturulmaya çalışılması”ndan yakınırken, “Haber ve içerik aynı şey değildir” diye yazdı. “Girişimcilik” temelinde oluşan yeni bir meslek kavrayışı ortaya çıkıyor. Teknolojik aygıtların olanaklarına ve bireylerin içerik üretimine gazetecilik demekte aceleci davranmak doğru değil” dedi.
Yazar Atıf Ünaldı ise dijital mecralarda faaliyet yürüten Adem Metan ve Oğuzhan Uğur gibi isimlere “gazeteci” denilmesine karşı. “Onlar kendilerine gazeteci demiyor. Onlara bu rolü markalar ve otoriteler yükledi. Bunlar Pulitzer ödüllü Thomas Freidman'in ‘empowered individual’ diye tanımladığı teknoloji ile ‘Güçlendirilmiş kişiler’ o kadar” dedi.
İrvan, Bulut ve Ünaldı ile benzer düşünüyoruz. Dijital mecralardaki bu isimleri, gazeteci olarak adlandırmamak, o mecralarda gazetecilik yapanlardan da ayırmak gerek. Bir önceki yazımda Oğuzhan Uğur için “yeni medyacı” demiştim ama “medya” sözcüğü de fazla. Bu isimleri “dijital yayıncı” olarak adlandırmak daha doğru. İleride nereye evrileceğini kestirmek zor tabii ki…
Müslüman olan Çinli uydurmacası
İHA’nın “Çinli arama kurtarma personeli Müslüman oldu” haberine göre, “Çinli arama kurtarma ekibinde görevli Jun Cang, enkaz altında Kur'an-ı Kerim bulunca kelime-i şahadet getirerek Müslüman olmuş; Yusuf adını almıştı!
Bu haber kısa sürede yayıldı; Yeni Şafak, Sabah, Ülke TV, TRT Haber, Habertürk ve Diyanet TV de yayımladı. Ancak BirGün, “Yapay zekayla Müslüman yaptılar” başlıklı haberinde Jun Cang’ın fotoğrafının yapay olduğunu öne sürdü. İHA’yı yalanlayan bu haber de Cumhuriyet, Diken, Karar ve Gerçek Gündem’de kullanıldı.
Ardından İletişim Başkanlığı devreye girdi. “Dezenformasyonla Mücadele Merkezi”, “Çinli kurtarma görevlisinin Kuran’la çekilen fotoğrafı”nın gerçek olduğunu savunarak, İHA’yı doğruladı. Bu gelişmeler üzerine Teyit.org ve AA Teyit Hattı da inceledi haberleri.
Düğümü çözen, AA bölge muhabirlerinin Jun Cang’a ulaşıp görüşmesi oldu. Cang, “Ailesinin ve kendisinin Müslüman olduğunu, haberdeki fotoğrafın enkazdan çıkarılan Kur'an ile çekildiğini, ilgili haberin gerçek olmadığını” söyledi. Buna rağmen AA Teyit Hattı, incelemenin sonuç bölümünde sadece “fotoğrafın yapay zekayla üretildiği” haberinin yanlış olduğunu yazdı.
Oysa fotoğrafın gerçek, haber kurmaca olduğu ortaya çıkmıştı! BirGün ve onun haberini kullanan sitelerin çoğu, yeni bilgileri de ekleyerek haberlerini düzelttiler. Ama ne İHA ve diğer siteler düzeltti haberini ne de İletişim Başkanlığı. Jun Cang’ın enkazda Kuran bulunca Müslüman olduğu, adını değiştirdiği yolundaki kurmaca haber hâlâ yayında. Hatta İHA, bir de Cang’ın bir camiye 500 yuan bağışladığı haberi yaptı üstüne… Bu artık bile bile yanlışta ısrar…
Uzman deprem muhabirleri gerek
Gazeteler ve internet siteleri deprem felaketine ilişkin haberlerle kaplı. Televizyonların haber programları da öyle. Deprem felaketi medyanın ilgi odağında olmaya devam ediyor. Olmalı da.
44 binden fazla insanın yaşamını yitirdiği, on binlerce binanın yıkıldığı deprem, mağdur olan insanların sorunları çözüldüğü, depremlere karşı ülke düzeyinde yeterli önlem alındığı günlere kadar da medya, bu felakete olan ilgisini yitirmemeli.
Eğer 15-20 gün sonra medya depremzedelerin problemlerine ve yeni depremlere karşı hazırlıklara ilgisini yitirir; 1999’daki Gölcük depreminden sonra olduğu gibi olağan gündemine dönerse bir daha deprem felaketi yaşandığında siyasiler ve yetkililer kadar sorumlu olur.
Medya, merkezden deprem bölgesine gönderdiği muhabirleri oradan hemen çekmemeli. Belki aylarca yakından izlemek gerekecek o kentleri. Biz gazeteciler unutursak, siyasiler ve bürokratlar daha kolay unutur. Buna izin vermemek gerek.
Gazete ve haber siteleri, düzenli yayımlanacak “Deprem Sayfaları”na, televizyonlar “Deprem Programları”na devam etmeli. Zaten Türkiye gibi bir depremler ülkesinde medyada uzman deprem muhabir kadroları gerekli.
Medya da yeni depremlere hazırlanırken bir yandan da 11 kentteki depremin izlerinin silinmesine ve ülkenin yeni depremlere hazırlanmasına katkıda bulunmuş olur.
Deprem haberlerinden kısa kısa: Yeni Şafak, “Yalan haber can aldı” başlıklı haberinde “Dolaşıma giren haberlerden biri Hatay’daki ‘Baraj patladı’ yalanıydı” dedi ama gazetelerinden Taha Hüseyin Karagöz’ün sosyal medyada “Baraj patladı” diye yazıp tepkiler üzerine silmesinden hiç söz etmedi. Halk TV’de “Görkemli Hatıralar” programında depremzede kız çocuğuna, deprem travması tekrar yaşatıldı; çocuk ağlayınca da duygusal müzik eşliğinde yayına devam edildi. Serhan Asker’in program öncesinde depremzede çocuklarla çekilen görüntülerinin ekrana getirilmesi de yanlıştı. Çocuklar gösterinin parçası yapılmamalı, acıdan beslenilmemeliydi. A Haber, “Adıyaman diye Kahta'yı gösterdi! ‘Hayat normale döndü’ haberleri yayımlandı” diye eleştirildi ama o haberde zaten drone ile çekilen görüntüler eşliğinde Kahta’daki durum anlatılıyordu; asıl yanlış ekranda “Adıyaman'da hayat normale dönüyor" yazılmasıydı. TGRT ve Sabah’ın internet siteleri ile Sözcü ve Türkiye gazeteleri, Fransız deprem bilimci Xavier Le Pichon ile Habertürk TV’de yapılan Marmara ve K. Maraş depremleriyle ilgili söyleşisini haber yaparken kaynak göstermedi. RTÜK, Erol Mütercimler’in imam hatipler hakkındaki sözleri nedeniyle 2020 yılında Global TV’ye yayın durdurma cezası vermişti ama Mütercimler, aynı konuşmadan yargılandığı davada önceki gün beraat etti. Akşam, Hürriyet, Milliyet, Sabah, Yeni Akit, Yeni Şafak gibi iktidar yanlısı medya, Fenerbahçeli taraftarların. Konyaspor maçında "Yalan yalan yalan, dolan dolan dolan. 20 sene oldu istifa ulan” sloganları atarak hükümeti istifaya çağırmasını yok saydı. Sözcü, Milliyet, NTV ve CNN Türk, Nurdağı Belediye Başkanı Ökkeş Kavak ve Belediye Meclis üyesi müteahhit Yunus Kaya’nın tutuklanmasıyla ilgili haberde, ikisinin de AKP’li olduğundan bahsetmedi. Yapı Kredi Bankası’ndan yapılan açıklamada, “Gaziantep’teki Emre Apartmanı’nın herhangi bir kolonunun tarafımızca kesilmesiyle ilgili iddialar kesinlikle gerçeği yansıtmamaktadır” denildi. İslamcılara yakınlığıyla bilinen Misvak Caps, 1999 Düzce depreminin olduğu gün çekilen fotoğrafları, “Ecevit ve Demirel günler sonra gittikleri deprem bölgesinde sokaklarda yatan yaralıları ziyaret ediyor” diye paylaşarak gerçeği saptırdı. TRT Haber, “10 yıl önce çay sözü verdi, onu bile unutmadı, sözünü tuttu. Cumhurbaşkanı Erdoğan sadece Türkiye'de değil, tüm dünyada dediğini yapan lider olarak biliniyor. Bugüne kadar söyledikleri ve yaptıkları bu kanaatin kanıtı” diye propaganda haberi yaptı. İHA muhabirinin “Ararken çekelim sizi isterseniz ağlıyorsunuz ya” dediği iki depremzede kadın enkaz üzerinde ararmış gibi yaparak görüntü alınmasına izin verdi. |
ELEŞTİRİ, ŞİKÂYET VE ÖNERİLERİNİZ İÇİN: medyaombudsman@gmail.com