Televizyonlardaki haber bültenlerinde siyasi olaylarla ilgili anket düzenlendiğini gördüm ama böylesine daha önce rastlamamıştım. Sözcü, sanki Narin’in katili okurlar arasında düzenlenecek bir anketle belirlenebilirmiş gibi, okurlarına “Sizce katil kim?” diye sordu.
“29 gün oldu, Narin’i öldüreni hâlâ bulamadılar” üst başlığı taşıyan “anket” haberinde “Amca mı?”, “Anne mi?”, “Abi mi?”, “Yenge mi?” ve “Nevzat mı?” diye bu kişilerin fotoğraflarına da yer verildi.
Gazetecilik açısından son derece yanlış bir habercilik bu. Gazeteci, böyle bir cinayette elde edilen verileri, masumiyet karinesine özen göstererek, suçluluğu kanıtlarla ve yargı kararıyla ortaya çıkmamış kişileri suçlu gibi gösteremez, zan altında bırakamaz. Ne gazetecinin katili bulmak gibi bir yükümlülüğü vardır, ne de katil okurlara sorularak, anket düzenlenerek bulunabilir. Bu en azından cinayeti hafife almaktır.
Nitekim amca Salim Güran ile işçisi R.A.’nın cinayet günü yaptığı 37 saniyelik telefon konuşmasıyla ilgili iddialı haberler iki gün önce çöpe gitti. İlk haberlerde soruşturma dosyasına girdiği kaydedilen tutanakta, R.A.’nın, Salim Güran’a “Tamam henüz bende değil, daha ölmemiş” dediği yer alıyordu. Ancak Anadolu Ajansı, üç gün önce telefon konuşması tutanağının dosyaya girdiği belirtilen yeni bir haber geçti; bu haberdeki tutanağa göre, konuşmada “daha ölmemiş” sözcükleri geçmiyor; R.A orada sadece “Tamam ben şimdi gider alırım” diyor!
AA’nın haberinde bu farklılığa nedenine ilişkin açıklama olmaması, değişikliğin tüm açıklığıyla anlaşılmasını önlüyor. Ama haber bu haliyle bile yayınlanan her veriye bakarak birilerine kesin suçlu gibi bakılmasının doğru olmadığını kanıtlıyor. Öyle ya, ilk tutanak haberleri R.A.’yı da cinayete karışmış gösteriyordu; tutanağın bu hali onu aklıyor gibi.
Bakın, cezaevinden yeniden adliyeye götürülen “itirafçı” Nevzat Bahtiyar, eski anlatımlarıyla çelişen yeni ifadesinde Salim Güran’ı suçladı. Fakat Salim Güran’ın avukatı da Milliyet’e verdiği demeçte, asıl failin Nevzat Bahtiyar olduğunu, öbürleriyle ilgili iddiaların çökeceğini savundu. Hangisi doğru, bunu da bilmiyoruz.
Soruşturma henüz tamamlanmadığına göre daha kim bilir neler değişecek, neler yanlış çıkacak, bilmediğimiz neler öğreneceğiz? O yüzden “Cinayeti çözecek görüşme kaydı” diye hüküm vermek yerine yeni bilgilere temkinli yaklaşmakta, hiç kimseyi peşinen suçlu göstermemekte yarar var.
Bu arada Narin cinayetine ilişkin Hürriyet’in, “Üzerinde ağırlıklı olarak durulan senaryolar” yazarak başını çektiği “senaryo haberciliği” belki daha devam edecekti. Fakat İsrail’in Lübnan’daki siber terör saldırısı haberleri gelince medyada dikkatler oraya yöneldi. Şimdi haber kanallarındaki tartışma programlarının konusu patlatılan çağrı cihazları.…
Habercilere mankenlik yaptırıyorlar
Bir süredir kadın haber programcıları, televizyon stüdyolarında çekilmiş fotoğraf ya da görüntülerini, giydikleri kıyafetin markasını da üzerine yazarak sosyal medyada paylaşıyorlar.
Çoğunlukla da hikaye bölümünde yapılıyor bu paylaşımlar. Haber programcılarının paylaşımlarıyla da kalmıyor, kıyafet firması da kendi hesabında ayrıca paylaşıyor habercilerin bu fotoğraflarını. Giysi tanıtan mankenlerin fotoğrafları arasında yer alan haber programcıları da onlarla aynı işlevi yerine getirmiş, mankenlik ve dolayısıyla reklam yapmış oluyorlar.
Instagram’ı taradım, A Haber, Beyaz TV, CNNTÜRK, Ekol TV, KRT ve 24 TV’den kadın programcıların giydikleri kıyafetlerin markasını tanıttıkları fotoğraf ve görüntülerini buldum. Öğrendiğim kadarıyla, bu haber kanallarının yönetimleri, firmalarla anlaşma yapıyor; firmalar programlarda giyilmek üzere kıyafet gönderiyor, karşılığında da kadın haberciler, Instagram’da o markanın reklamını yapıyor.
Mankenlik yaptırılan ünlü ekran yüzlerinin paylaşımları arasında en çok dikkat çeken, 24 TV’nin Cumhurbaşkanlığı muhabiri Yağmur Yıldız’ın paylaşımı. Kıyafet mankenliğini çok sevmiş olacak ki, firmanın kıyafetiyle Anıtkabir merdivenlerinde hareketli görüntüsünü çekmiş klip gibi koymuş hesabına.
Kadın habercilerden paylaşımlarının üzerine #reklam etiketi koyan da var koymayan da. Oysa gazetecilerin, haber programcılarının gizli ya da açık reklam yapması etik bir davranış değil. Habercilik ile şirket çıkarlarının, maddi ilişkinin iç içe geçmesi, çıkar çatışması yaratır; editoryal bağımsızlık zarar görür. Bu yüzden de Türkiye Gazetecilik Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’nde, gazetecilerin “sosyal medyada da reklam, tanıtım, ürün yerleştirme yapmaması” ilkesi yer alıyor.
RTÜK’ün Yayın Hizmetleri Yönetmeliği’nde de programa destek verenlerin isim ve logolarının sadece program sonunda görünmesine izin veriliyor; haber bültenlerine sponsorluk/ destek alınamayacağı belirtiliyor. Bu da demek oluyor ki, RTÜK, haber programcılarının ekranda kendi görüntüleriyle, sponsorluk duyurusu yapmasını yasaklıyor.
Tabii ki RTÜK, sosyal medyaya karışamaz ama yaklaşımı doğru. Haber programcılarının TV ekranında yapamayacakları reklamı, sosyal medyada da yapmamaları gerekir. TV yöneticilerinin kadın programcılarına mankenlik yaptırması -kendi tercihleri değilse- mobbingdir.
Haber sunanlar niye bağırır?
Televizyonlarda bağıra çağıra haber sunulması son yıllarda giderek daha da artan bir salgın haline geldi. Habertürk’te sabah programlarını sunmaya başlayan Faruk Aksoy da sürekli bağırarak anlatıyor haberleri. En sakin haberde, sohbette bile sesi yüksek perdeden çıkıyor.
Kimileri de bağırmakla kalmayıp ayakta bir o yana bir bu yana salınıyor, bazen zıp zıp zıplıyor. Yanılmıyorsam, -geçen hafta A Haber’den ayrılan- Erkan Tan, TV8’de başlattı bu tarzı. Stüdyonun içinde, sık sık arkadaki LED ekranın önüne gidip, masaya gelerek, arada koşu temposunu andırır hareketlerle, haberin ritmine göre, sesini yükseltip alçaltarak ama mutlaka “mütemadiyen gezinerek” haber sunuyorlar.
Böyle davranmalarının gereğini çözebilmiş değilim. Haber bültenini gösteriye dönüştürüp daha çok izletiyor olabilirler ama sunucular bültenin öznesi haline geliyorlar. İzleyiciyi habere değil sunucuya odaklıyorlar.
Haberler bu kadar curcunayla sunulunca insan, izleyici olarak geçmiş yılların Gülgün Feyman, Ali Kırca ya da M. Ali Birand’ının haber sunumunu özlüyor. Her birinin kendine özgü tarzı vardı ama öyle ne bağırıyorlardı ne ekranda oradan oraya koşturuyor, el kol hareketleri yapıyorlardı. Tabii kimseye hakaret de etmiyor, haberleri yoruma boğmuyorlardı.
TRT geleneğinden gelen, yılların Can Okanar’ı ise bütün bu hengâmenin dışında kalarak iktidar yanlısı A Haber’de kendi tarzını kararlılıkla sürdürüyor. Sözcükleri son derece düzgün telaffuz ediyor, vurguları hep yerli yerinde… Haberi öne çıkarıyor ve izleyicinin dikkatini aktardığı haberde tutmayı başarıyor. Onun da sorunu, okuduğu haberlerin içeriği…
Soru beğendirmek zorunda değiliz
İktidar mensupları, gazetecilerin sorularına karşı tahammülsüz davranışlar içinde. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, idam cezasının geri getirilmesini soran gazeteciye, “Böyle sapık ve yanlış sorularla aldatmaya heves etmeyin” diye çemkirdi.
İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, Narin cinayetini sormak isteyen gazeteciye çocuk azarlar gibi eliyle “sus” işareti yaptı. Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin de gazetecilerin okullardaki temizlik sorununa ilişkin soruları yanıtsız bıraktı; “Gündemimiz basketbol” diyerek gazeteciye işini öğretmeye kalktı.
Bahçeli, Yerlikaya ve Tekin’e yöneltilen sorularda ne bir sapıklık ne bir hakaret ne aldatma çabası var, gündemdeki konularla ilgili sıradan sorular. Yanıtlamak yerine tepki göstermeleri, gazetecilere ve gazeteciliğe olduğu kadar topluma da saygısızlık.
Bir kere, gazeteci, siyasilere soru beğendirmek zorunda değildir. Gazeteci kamu adına soru sorar, muhatabı da onu yanıtlayarak halkın bilgi edinme hakkına saygı göstermiş olur.
Gazetecilerin bu davranışlara gereken tepkiyi verememiş olması ise üzücü. Zira sahadaki gazetecinin gücü, çalıştığı medya kuruluşunun gücü kadardır! Muhabirlere sahip çıkılmayınca iktidar mensupları gazeteci azarlamayı alışkanlık haline getirebiliyor maalesef.
Tek cümleyle:
- Korkusuz’un, kişilerin isimleri ve ne zaman yaşandığı belli olmayan bir olaydan söz eden “Karısını sevgilisiyle bastı: Havaalanı ayağa kalktı” manşeti, haberden çok kurgusal bir metne benziyordu.
- Hürriyet dışındaki iktidar medyası, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “İlk dört maddeyle derdimiz yok” sözlerini, bu konudaki tartışmayı HÜDAPAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu’nun başlatmış olduğuna değinmeden haberleştirdi.
- Türkiye gazetesinin “Bu nasıl iş usta” manşetinde oya, yalıtım, su tesisatı gibi işler için ustaların istediği ücretlerin İstanbul için geçerli ücretler olduğu vurgulanmıyordu.
- Kanal D’nin yeni dizisinin tanıtımında ve Milliyet’in “Tanıtıma ‘Narin’ türküsü damga vurdu” haberinde öldürülen Narin’in adı kullanılarak duygu sömürüsü yapıldı.
- Akşam, Gazete Pencere, Posta ve Yeni Akit’in Sakarya’daki makarna fabrikası yangını haberinde fabrikanın Oba Makarna firmasına ait olduğu bilgisi eksikti.
- Hürriyet, Yeni Akit ve Yeni Şafak’ın da aralarında olduğu iktidar medyasının, Filistin’de İsrail askerlerinin öldürdüğü Ayşenur Ezgi Eygi’nin kimliğiyle ilgili bilgi verirken “sosyalist” olduğunu yazmamaları dikkat çekiciydi.
- -NTV, İHA ve Sabah’ın “Türkiye, küresel SİHA pazarında zirvede” haberinde “ABD merkezli bir araştırma kuruluşunun raporuna göre” diyerek hazırlayan kuruluşun adını yazmadı; sadece TRT Haber, “Yeni Amerikan Güvenliği Merkezi (CNAS)” ismini vererek eksiği giderdi.
- Sabah’ın, “Kızını öldüren damadını vurdu” başlığıyla verdiği haberi, Korkusuz, “Damadına sıktı kızını öldürdü” diye tamamen farklı bir vaka olarak haberleştirdi.
- Türkiye gazetesi, Panathinaikos-Maccabi basketbol maçında Türk antrenör Ergin Ataman’ı da sinirlendiren Türkiye aleyhtarı pankart açılmasını “Rum çirkinliği” diye nefret söylemi içeren bir başlıkla haber yaptı.
- Konya B. Belediye Başkanı U. İbrahim Altay, Dünya Yerel Yönetimler Meclisi’ndeki konuşmasını, Akşam, Yeni Akit ve Yeni Şafak’a verdiği yarımşar sayfalık haber görünümlü reklamla duyurdu.
- Yeni Şafak’ta, “Memurun ve memur adayının danışmanı” köşesinde cumhurbaşkanının emekli maaşı 73.200 TL iken milletvekillerinin emekli maaşının 111.232 TL’ye yükseltilmesinin normal olmadığı, bunun düzeltilmesi gerektiği savunuldu.
ELEŞTİRİ, ŞİKÂYET VE ÖNERİLERİNİZ İÇİN: medyaombudsman@gmail.com
Faruk Bildirici kimdir?Faruk Bildirici Gaziantep'te doğdu. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi'ni (BYYO) bitirdi. Gazeteciliğe, Haziran 1980'de Cumhuriyet'te başladı. 12 Eylül askeri döneminde sıkıyönetim ve eğitim muhabirliği, 1983 seçimlerinden sonra da Başbakanlık, siyasi parti ve parlamento muhabirliği yaptı. Bir süre Haber Müdürlüğü görevinde bulunduğu Cumhuriyet'ten, Nisan 1992'de ayrıldı. Sabah Gazetesi'nde beş ay süren parlamento muhabirliğinden sonra Ekim 1992'de Hürriyet'e geçti. Yaklaşık beş yıl Hürriyet Ankara Büro Şefi olarak görev yaptı. Bu dönemde yazı dizileri hazırladı; portre yazıları kaleme aldı. Araştırma kitapları yayımladı. Bir süre yine Hürriyet'te araştırmacı-yazar olarak çalıştıktan sonra Mart 2002'de Ankara Temsilci Yardımcılığı'na getirildi. 2002-2003 yıllarında Tempo dergisinde "Kırlangıç Yuvası" köşesinde yazdı. 31 Ağustos 2004- 14 Mart 2005 tarihleri arasında "Anlatsam Roman Olur" başlığıyla Hürriyet gazetesinde gerçek yaşam öyküleri kaleme aldı. Bu dizide kaleme alınan öykülerden hareketle hazırlanan aynı adlı televizyon programı Kanal D'de yayımlandı. TV8'de "Çuvaldız" (1999-2001), Cine-5'te "Üç artı Bir", Tv 8'de "Nerede kalmıştı?" (2009) adlı programlar yaptı. Hürriyet Pazar'da "Puzzle portreler" başlığıyla yayınlanan portre söyleşileri hazırladı. Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı'nda üç dönem "Araştırmacı gazetecilik", Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde de iki dönem (2014-2015) "Parlamento muhabirliği", Başkent Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde de üç dönem (2016-2019) "Medyanın güncel sorunları" dersleri verdi. 19 Nisan 2010'dan Mart 2019 tarihine kadar Hürriyet gazetesinin Okur Temsilciliği (Ombudsman) görevini yürüttü. 3.5 ay kadar Radyo ve Televizyon Üst Kurulu üyeliği yaptı; Başkan Ebubekir Şahin'in birkaç yerden maaş almasına karşı çıkması üzerine AKP ve MHP kontenjanından gelen üyelerin oylarıyla RTÜK üyeliğine son verildi. Halen bağımsız "Medya Ombudsmanı" olarak, T24'ün yanı sıra bu misyonunu kabul eden ANKA, Gazete Duvar, Gazete Pencere, Gazete Kapı, Gerçek Gündem, BirGün, 12 Punto, Muhalif'te ve kendi web sitesinde medyadaki etik sorunlara dair yazılar kaleme alıyor. Yayımlanan kitapları: Gizli Kulaklar Ülkesi (Şubat 1998), Maskeli Leydi: Tekmili birden Tansu Çiller (Temmuz 1998), Üniforma Slogan Biber (Şubat 1999), Kuzum Bülent: Ecevit'e aileden mektuplar (Şubat 2000), Siluetini Sevdiğimin Türkiyesi (Temmuz 2000), Anıtkabir Racon Zambak (Nisan 2001), Hanedanın Son Prensi: Mesut Yılmaz ve ANAP'lı yıllar (Aralık 2002), Yemin Gecesi: Leyla Zana'nın yaşamöyküsü (Şubat 2008), Serkis bu toprakları sevmişti (Ekim 2008), Günahlarımızda yıkandık (2018) Medyanın ombudsmanı Saray’ın medyası (2021) |