Hürriyet ve Milliyet, haber kanalları arasında mayıs ayı birincisinin CNN Türk olduğunu ilan etti. Sabah gazetesi de mayıs ayında beş ayrı reyting kategorisinde de ATV’nin birinci olduğunu tam sayfa ilanla duyurdu.
ATV ve CNN Türk’ün çok izlendikleri ne kadar doğrudur, merak ettim. Reytinglere baktım; ATV’nin mayıs ayında birinci olduğu doğru. Son altı aydır da böyle gidiyor. ATV’nin haber bülteni de FOX Ana Haber ile yarış halinde. Seçim akşamı en çok izlenen ise FOX TV.
CNN Türk’ün reytingleri deprem sonrasında yükselişe geçmiş ve haber kanalları arasında mayıs ayı içerisinde ABC grupta birinci olduğu doğru. Ama mayıs ayında tüm gün kategorisinde TRT Haber birinci, CNN Türk ikinci, Halk TV onları izliyor. AB grubunda ise Halk TV öne geçiyor, CNN Türk onu izliyor. A Haber ise tüm günde dördüncü durumunda. (*)
Anlayacağınız iktidar yanlısı televizyon kanallarının izlenme oranları hiç de azımsanamayacak düzeyde. Zaten ortada bir seçim sonucu var ve bu sonuçlar, iktidarın mesajlarına, yer yer yalan ve montajlarına toplumun bir bölümünün inandığını gösteriyor. Bu mesajlar, o insanlara nasıl ulaştı? Kuşkusuz iktidar medyasının buradaki katkısı büyük.
Tersten de bakabiliriz; demek ki muhalif medyanın yayınları o insanlara ulaşamamış; etkisi bu mahalleyle sınırlı kalmış. Muhalif medyanın yayınları o cenahta inandırıcı olamamış.
Çünkü öbür TV’ler nasıl iktidarın sesi ise bu TV’ler de muhalefetin sesi. Tam da bu yüzden seçim sonrası seçmenin hayal kırıklığı ve tepkisi bu TV’lere yöneliyor. Elbette yayıncılıkta reyting her şey demek değil ama 14 Mayıs sonrasında muhalif TV kanallarının reytinglerinin düşmesi de bir gösterge.
Durum böyleyken artık muhalif medyadaki "İktidar medyası etkisiz, okunmuyor izlenmiyorlar" efsanesine son vermek gerek. Sadece iktidar medyasının televizyonları değil, gazeteleri ve internet siteleri de az ya da çok okur ve izleyici buluyor.
Muhalif ve eleştirel medya da gerçekçi olmak zorunda. Mesleki, kurumsal ya da kişisel taassuba kapılmadan, egolarını da bir kenara bırakarak gerçekleri toplumun tümüne neden iletemediklerini, neden etkili olamadıklarını konuşup, tartışmalıyız. Haber ve programlarda dönüşüm sağlandığı ölçüde izleyici de gelecektir.
"Sevgili RTÜK Başkanı"
Aslına bakarsanız RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin, sosyal medyadaki paylaşımıyla, seçim gecesi yayınları nedeniyle muhalif televizyon kanallarına ceza verileceğini daha baştan ilan ediyordu. "Bu tutumlarına sessiz kalmayacağız" dediği paylaşımının her satırı nefret kokuyordu.
Buna karşın Sözcü yazarı Deniz Zeyrek, Şahin’in hedef aldığı kanallardan FOX TV ve Çiğdem Toker’i savunan bir yazı kaleme aldı; "RTÜK, Gazeteci Çiğdem Toker’in ‘demokrasi sandıktan ibaret değildir’ sözlerini sorun etmiş. O cümleyi kurduğunda yanında oturuyordum. O cümlenin önünde ve arkasında demokrasiyle ilgili birçok cümlesi oldu" dedi. Zeyrek, "Sevgili RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin" diye hitap ettiği Şahin’e "ifade özgürlüğü"ne ilişkin sorular yöneltti. Sonra da "Kararınızı gerçek demokrasiye göre vermeniz dileğiyle" diye noktaladı yazısını.
Zeyrek’in bu yaklaşımı Şahin’i pek de etkilememiş olacak ki, RTÜK, FOX TV ve onun yanı sıra Flash Haber, Halk TV ve Tele 1’e ceza vermekten geri durmadı. Şahin kendi içinde tutarlı davrandı, şaşırtmadı. Onun demokrasi ve ifade özgürlüğü anlayışı hep böyle yasakçıydı zaten.
Gazeteciliği paraya çevirenler
Hande Fırat’ın çiftlik işine girmesinin ardından şimdi de Cem Küçük’ün bir ayakkabı şirketine ortak olduğu haberi geldi. 1.2 milyon sermayeli şirket beş ortaklı imiş. Ortaklardan biri de AKP’den milletvekili adayı olan iş insanı Nejdet Tıskaoğlu.
Cem Küçük, Türkiye gazetesi yazarı, üstüne bir de TGRT’de sabah programları yapıyor; ayrıca başka televizyonlarda yorumcu olarak ekrana çıkıyor. Anlaşılan oralardan kazandığı para yetmemiş; bulunduğu konumu paraya çevirmek istemiş.
Ancak bir gazetecinin ticari faaliyete girmesi yanlış. Türkiye Gazeteciliği Hak ve Sorumluluk Bildirgesi ve de Basın Kartları Yönetmeliği, gazetecinin tacirlik ve esnaflık yapmamasını öngörüyor. Çünkü şirket kuran bir gazetecinin ticari ilişkilerinde şirket çıkarları kamu yararının önüne geçer; şirket faaliyetlerinde gazeteciliğini kullanmış olur.
Gerçi gazetecilikten değil ama Cumhuriyet tarihinden çok değerli bir anekdotu hatırlatmak isterim. Adnan Menderes, kendisi başbakan iken oğlu Mutlu ticarete girmek isteyince ona engel olmuş: "Oğlum, ticarete girersen alıp sattığın ben olacağım!"
Cem Küçük de ticari faaliyet yürüten diğer meslektaşlarımız gibi gazeteciliğini alıp satmış olacak.
Yapay zekâ ve teknoloji yazıları
Atıf Ünaldı, "Yapay zekâ kimleri işsiz bırakacak?" başlıklı yazısında yapay zekanın "işini doğru dürüst yapmayan insanların" işlerini ellerinden alacağını anlatıyordu. Sonra da SGK, Yurt İçi Kargo, Yemeksepeti, Vodafone, Çiçeksepeti, Borusan gibi şirketlerden örnekler veriyordu.
Ünaldı’nın Gazete Pencere’deki yazısı şirketlere eleştirel yaklaşabilen bir yazı olması bakımından değerliydi. Aynı şekilde Füsun Sarp Nebil’in T24’te Teknopolitik başlığı altında kaleme aldığı yazılar da eleştirel nitelikte. Özellikle seçimlerle ilgili ayrıntılı analizler içeren yazıları son derece bilgilendiriciydi.
Bu iki yazar dışında kaçırdığım isimler varsa peşinen özür dilerim. Ama gazete ve internet sitelerinin teknoloji sayfalarına baktığımda genellikle şirketler ve markalarıyla ilgili eleştiri ve nesnel bir bakış göremiyorum. Hatta en ufak bir olumsuz ifade bile kullanılmıyor. Tüketici, okur ya da izleyici değil, şirketlerin çıkarları açısından yaklaşan, tanıtım sayfaları yayımlanıyor.
Ünaldı gibi ben de bir varsayımda bulunayım; yapay zeka, tanıtımcı teknoloji yazarlarını da işsiz bırakacak! Çünkü bu yazılar yaratıcılık da gerektirmiyor…
İşte sağlıkta şiddetin kaynağı
Seçimlerden sonra bazı iktidar yazarlarının frenleri boşaldı. Aydın Ünal, "Halk eğer eğitimden uzak kalmışsa, daha az formatlanmıştır ve iyiyi kötüden ayırma yetisi iyi eğitimliye göre daha güçlüdür" diye yazarak eğitimlileri aşağıladı. "Profesörün oyu 1 sayılıyorsa, halkın oyu 10 sayılacak kadar değerli, anlamlı ve isabetlidir" sözleriyle de çarpık bir anlayış ortaya koydu.
Aysun Kayacı, "Benim oyum ile çobanın oyu bir mi?" diye yanlış bir cümle sarfettiğinde aleyhte kampanyaya maruz kalmıştı. Aydın Ünal’a ise itiraz gelmedi. Ünal’ın Kayacı’dan farkı, iktidar cephesinin mensubu olması. Üstelik Ünal, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın eski metin yazarı!
Aslında sağlıkta şiddetin ana kaynağı bu tip görüşlerin uluorta ifade edilebilmesi. Çünkü bu yazılarla eğitimliler, profesörler aşağılanıp, itibarsızlaştırılarak hedef haline getiriliyor.
Tek cümleyle:
- "Büyükada davası"nda yargılanan "hak savunucuları"nın tümü beraat etti ama onları "15 Temmuz darbe girişiminin devamı niteliğinde toplantı yapmak" ile suçlayan iktidar medyası özür dilemedi; Hürriyet, Milliyet ve Yeni Şafak dışında haber olarak bile vermediler.
- Yeni bakanlarla ilgili haberlerde "Cumhurbaşkanlığı kabinesi" ifadesi kullanılıyor ama "Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi"nde ne "Bakanlar Kurulu" var ne de "kabine".
- Millî Gazete’nin Tarım Kredi Kooperatifleri eski Genel Müdürü Fahrettin Poyraz hakkındaki yolsuzluk iddialarıyla ilgili 14 haberine, konuyla ilgisi olmayan bir kişinin başvurusu üzerine erişim engeli getirildi.
- Hakan Fidan’ın sesinin bakan olduktan sonra ilk kez duyulduğu yazılsa da aslında sesi kamuoyunda dokuz yıl önce Suriye’deki Süleyman Şah Türbesi'ne karşı IŞİD tehdidine verilecek yanıtın konuşulduğu toplantının gizli kayıtlarının sızdırılmasıyla duyulmuştu.
- Yeni Akit, "Kur operasyonunun tetikçisi zillet" manşetiyle döviz kurlarının artmasının sorumluluğunu muhalefete yıkmaya çalıştı.
- BBC’nin "İngiltere'de 100 yıl önce soyu tükenen kelebek türü yeniden ortaya çıktı" haberinde kelebeklerin Latince adı yazılmamış, sadece "siyah damarlı beyaz kelebek" denilmişti.
- Yeni bakanların açıklanmasının ardından yaygın medyadaki haber başlıklarında en çok kullanılan sözcük "şifre"ydi; yeni bakanların olmayan şifresi çözülüyordu.
- Hakkâri’nin Yüksekova ilçesinde 5 yaşındaki Erdem Aşkan adlı çocuğun bir uzman çavuşun kullandığı aracın çarpması sonucu yaşamını yitirmesi yaygın medyada haber olamadı.
- Halk TV’de Seda Selek, e-devletteki kimlik verilerinin çalınmasıyla ilgili haberi sunarken "Sitenin adını vermeyeceğiz" dedi ama görüntüye eklenmiş dış seste, sitenin adı açıkça söylendi.
- Hürriyet’in, "Villada korsan hayvanat bahçesi" haberinde villanın sahibi ile görüşülmemişti; villanın kime ait olduğu da yazılmamıştı.
- T24’ün "Beraber yaşadığı kadını öldürdükten sonra vücudunu parçalayarak düdüklüde pişirdi" başlığı, haberi şiddet pornosu yaklaşımıyla sunuyordu.
- Yeni Şafak, AKP’li Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin tam sayfa örtülü reklamını "Bu bir reklamdır" uyarısı da koymadan yayımladı.
- İHA, 14 Nisan’daki "Vücut geliştirme şampiyonu evini ateşe verdi" haberinde bu kişinin "vücut geliştirme şampiyonu" olduğunu yazmamış gibi 7 Haziran’da da "Doğalgazı açıp evini yakan kişi vücut geliştirme şampiyonu çıktı" diye haber yaptı.
ELEŞTİRİ, ŞİKÂYET VE ÖNERİLERİNİZ İÇİN: medyaombudsman@gmail.com
Faruk Bildirici kimdir? Faruk Bildirici Gaziantep'te doğdu. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi'ni (BYYO) bitirdi. Gazeteciliğe, Haziran 1980'de Cumhuriyet'te başladı. 12 Eylül askeri döneminde sıkıyönetim ve eğitim muhabirliği, 1983 seçimlerinden sonra da Başbakanlık, siyasi parti ve parlamento muhabirliği yaptı. Bir süre Haber Müdürlüğü görevinde bulunduğu Cumhuriyet'ten, Nisan 1992'de ayrıldı. Sabah Gazetesi'nde beş ay süren parlamento muhabirliğinden sonra Ekim 1992'de Hürriyet'e geçti. Yaklaşık beş yıl Hürriyet Ankara Büro Şefi olarak görev yaptı. Bu dönemde yazı dizileri hazırladı; portre yazıları kaleme aldı. Araştırma kitapları yayımladı. Bir süre yine Hürriyet'te araştırmacı-yazar olarak çalıştıktan sonra Mart 2002'de Ankara Temsilci Yardımcılığı'na getirildi. 2002-2003 yıllarında Tempo dergisinde "Kırlangıç Yuvası" köşesinde yazdı. 31 Ağustos 2004- 14 Mart 2005 tarihleri arasında "Anlatsam Roman Olur" başlığıyla Hürriyet gazetesinde gerçek yaşam öyküleri kaleme aldı. Bu dizide kaleme alınan öykülerden hareketle hazırlanan aynı adlı televizyon programı Kanal D'de yayımlandı. TV8'de "Çuvaldız" (1999-2001), Cine-5'te "Üç artı Bir", Tv 8'de "Nerede kalmıştı?" (2009) adlı programlar yaptı. Hürriyet Pazar'da "Puzzle portreler" başlığıyla yayınlanan portre söyleşileri hazırladı. Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı'nda üç dönem "Araştırmacı gazetecilik", Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde de iki dönem (2014-2015) "Parlamento muhabirliği", Başkent Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde de üç dönem (2016-2019) "Medyanın güncel sorunları" dersleri verdi. 19 Nisan 2010'dan Mart 2019 tarihine kadar Hürriyet gazetesinin Okur Temsilciliği (Ombudsman) görevini yürüttü. 3.5 ay kadar Radyo ve Televizyon Üst Kurulu üyeliği yaptı; Başkan Ebubekir Şahin'in birkaç yerden maaş almasına karşı çıkması üzerine AKP ve MHP kontenjanından gelen üyelerin oylarıyla RTÜK üyeliğine son verildi. Halen bağımsız "Medya Ombudsmanı" olarak, T24'ün yanı sıra bu misyonunu kabul eden ANKA, Gazete Duvar, Gazete Pencere, Gazete Kapı, Gerçek Gündem, BirGün, 9.Köy, İkinci Yüzyıl, KRT TV, Muhalif'te ve kendi web sitesinde medyadaki etik sorunlara dair yazılar kaleme alıyor. Yayımlanan kitapları: Gizli Kulaklar Ülkesi (Şubat 1998), Maskeli Leydi: Tekmili birden Tansu Çiller (Temmuz 1998), Üniforma Slogan Biber (Şubat 1999), Kuzum Bülent: Ecevit'e aileden mektuplar (Şubat 2000), Siluetini Sevdiğimin Türkiyesi (Temmuz 2000), Anıtkabir Racon Zambak (Nisan 2001), Hanedanın Son Prensi: Mesut Yılmaz ve ANAP'lı yıllar (Aralık 2002), Yemin Gecesi: Leyla Zana'nın yaşamöyküsü (Şubat 2008), Serkis bu toprakları sevmişti (Ekim 2008), |