Medya Ombudsmanı

08 Mayıs 2023

AKP lobicisi TRT

İktidar propagandası yapan TRT, üstelik de bütün vatandaşların katkısıyla oluşan kamu kaynaklarından milyarlar harcıyor. TRT'nin sadece ABD'de yaptığı harcama -Yılmaz Polat'ın Tele1'deki yazısına göre- 1 milyon doların üzerinde! Hem de TRT, oralarda basın kuruluşu değil "lobi faaliyetleri yapan kurum" statüsünde. Aslında TRT'nin Türkiye'de yaptığı da iktidar lobisi

TRT'nin 1 aylık canlı yayın akışı

TRT, bu seçimde de "AKP'nin sesi" olmaya devam ediyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP'lilerin haberleri uzun uzun yayımlanırken, Millet İttifakı ile Emek ve Özgürlük İttifakı'ndaki partilerin kampanyaları görmezden geliniyor ya da aleyhte haberler veriliyor. RTÜK üyeleri İlhan Taşçı ve Tuncay Keser'e göre, TRT Haber, son bir ayda Erdoğan'a 32 saat, Kılıçdaroğlu'na sadece 32 dakika yer vermiş. Bu kuruma yıllarca emek vermiş Osman Köse de TRT'nin tek yanlı yayınlarıyla ilgili şu örnekleri saptadı:

AKP'nin seçim kampanyasında kullanacağı "Söyle" isimli şarkı, hiçbir editoryal süreçten geçirilmeden TRT Haber'in Twitter hesabından olduğu gibi paylaşıldı.    

AKP'nin aday tanıtım toplantısı canlı olarak TRT Haber ekranlarından yayınlandı.

TRT haberlerinde AKP ve ortakları "Cumhur İttifakı" olarak adlandırılırken, CHP ve diğer partilerin oluşturduğu Millet İttifakı yerine "6'lı Masa" ifadesi kullanılıyor.

CHP'nin "Sana Söz Yine Baharlar Gelecek" isimli reklam filmi, ancak ikinci defa başvurulmasının ardından ve kampanyanın başlamasından sekiz gün sonra yayımlandı.

TRT Haber, 'Seçim TIR'ı' yayınının ilk durağını Erdoğan'ın miting yapacağı günde Ş. Urfa'ya 'denk getirdi'. Yayında AKP'nin adayları Bekir Bozdağ ve A. Emin Önen ağırlandı.

AKP ve MHP'nin oluşturduğu Cumhur İttifakı'na katılan Yeniden Refah Parti Genel Başkanı Fatih Erbakan TRT Haber yayınına alındı.

İktidar propagandası yapan TRT, üstelik de bütün vatandaşların katkısıyla oluşan kamu kaynaklarından milyarlar harcıyor. TRT'nin sadece ABD'de yaptığı harcama -Yılmaz Polat'ın Tele1'deki yazısına göre- 1 milyon doların üzerinde! Hem de TRT, oralarda basın kuruluşu değil "lobi faaliyetleri yapan kurum" statüsünde. Aslında TRT'nin Türkiye'de yaptığı da iktidar lobisi.

Gazeteci de kutuplaşırsa

Fatih Selek, Türkiye gazetesindeki yazısında ekranda CHP'ye destek açıklaması yapan gazetecileri eleştiriyor; "Tarafsız gazetecilik' filan diye bik bik öttüklerinde bunları bir bir hatırlatacağım" diyordu.

Son derece haklıydı. İktidar destekçisi gazetecilere "yandaş" derken CHP'ye (ya da diğer muhalefet partilerine) oy vereceğini ilan edenleri tarafsız ve bağımsız gazeteci olarak kabul edemeyiz. Gazeteci, bütün partilere karşı mesafeli olur, nesnelliğini korur.

Fatih Selek'in Bekir Bozdağ yorumu: Az bile söylemiş

Ancak "tarafsızlık" konusunda bu görüşü dile getiren Selek'in, "az bile söylemiş" diyerek Bekir Bozdağ'ı savunması yadırgatıcı. Zira Bozdağ, o konuşmasıyla açıkça bu ülkenin insanları arasında ayrımcılık yaptı. AKP'nin kazanmasından mutlu olacakları "alnını secdeye koyanlar", AKP'nin kaybetmesine sevinecekleri de "şampanya patlatanlar" olarak kategorize etti. Bir tarafı "dinine bağlı Müslümanlar" diye yüceltirken, öbür tarafı "içki içenler" olarak ötekileştirdi.

Ne yazık ki, Fatih Selek üç örnek üzerinden genellemeler yaparak arka çıktı Bozdağ'a. "CHP'li Edirne belediye başkanı", "CHP'nin gazetecisi" ve "rakı reklamına alkış tutanlar" gibi kim oldukları belirsiz üç beş kişinin tutumunu, AKP iktidarına karşı olan milyonlarca insana teşmil etti; aynen Bozdağ gibi o da insanları kategorilere ayırdı.

Bir gazeteci bile böyle yaparsa hiç kimse kutuplaştırmadan yakınmamalı...

Görmeyen duymayan gazetecilik

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "TOGG fabrikasında her üç dakikada bir araç üretiliyor" dedi. Açıldığı günlerde fabrikada dolaştırılan gazeteciler de öyle yazmıştı. Ama fabrika altı aydır "seri üretimde" ve tek vardiya çalışıp saatte bir araç üretilse bile şimdiye kadar yollarda binden fazla TOGG olması gerekirdi! Fabrika turlayan otomotiv gazetecileri orada ne gördü bilemiyoruz. Neyse araçların dağıtımı nihayet başladı, ne hızla araç üretildiğini de anlarız umarım.

Ankara- Yozgat- Sivas hızlı tren hattı açıldı. Hemen tüm haberlerde Ankara -Yozgat arasının 1 saate, Sivas'ın da 2 saate düştüğü söylendi. İlan panolarında da öyle yazıyor. Ama TCDD'nin programında Ankara-Sivas sefer süresi 2 saat 35 dakika görünüyor. Yolculuk fiilen 3 saate kadar çıkıyor. İlk sefere katılan gazeteciler de yazmadı yolculuğun ne kadar sürdüğünü.

Erdoğan'ın Kanal 7 ve Ülke TV'nin yayını sırasında rahatsızlandığında karşısında gazeteciler vardı. Olup biteni ayrıntılı olarak yazmaları gerekirdi. Sadece Kanal7 Ankara Temsilcisi Mehmet Acet, o anlarda yaşananları yazdı  ama o da "Bir bayılma, şuur kaybı vs. olmadı. Erdoğan'ın mide bulantısının arttığını fark ettik hepimiz. Ve anlık kararımızı verip yayına ara verdik" demekle yetindi. Yazdıkları, Erdoğan'ın rahatsızlanmasını nasıl fark ettiklerini anlatmaması bir yana yayının kesilmesinden önce duyulan "Eyvah eyvah" sesini de açıklamıyordu.

Bu üç vaka bir kısım gazetecilerin kendilerini topluma doğru ve eksiksiz bilgi vermekle yükümlü hissetmemelerinin örnekleri. Söyleneni, gösterileni, isteneni yazan ama görmeyen duymayan, konuşmayan bir gazetecilik anlayışı geliştirdiler…

Mağdur çocuğu korumadılar

16 yaşındaki arkadaşlarını açık araziye götürüp döven beş kişinin, dayak görüntülerini sosyal medyada yayımlamasıyla ilgili olarak DHA'nın geçtiği haber sorunluydu.

Sabah, sosyal medyadan aldığı şiddet içeren videoyu iki ayrı haberde yayımladı. Şiddet pornografisi içeren bu haberlerde saldırganların isimleri kodlandı ve fotoğrafları kullanılmadı. Ama mağdur çocuk, adı açık yazılıp yüzü görünen fotoğrafı da kullanılarak teşhir edildi. Hürriyet, NTV, Milliyet de mağdur çocuğu korumadıkları gibi dayak fotoğraflarını yayımladılar

Çocuğa şiddet görüntülerinin, 16 yaşındaki çocuğun adının ve fotoğrafının yayımlanması yanlıştı. Çocuğun babaannesi ile birlikte gazetecinin objektifinin karşısına geçmiş olması durumu değiştirmez. Mahremiyetinin gözetilmesi gerekirdi.

Bu olay o çocuğun yaşamını zorlaştırma tehlikesi barındırdığı gibi oluşturacağı dijital ayak izi sayesinde yaşamı boyunca onu takip edecek. Medya yıllar boyu mağdur etmeye devam edecek.

"Yandaş Medya" tescillenmiş

KRT'ye gönderilen bir iletiyi önce şaka sandım. Halil Onuk adlı kişi, "Yandaş Medya" ve Yandaş TV" markasını Türk Patent Enstitüsü'nde kendi adına tescillendiğini belirtiyor; bu tanımların geçtiği görüntülerin silinmesini istiyordu.

Yandaş Medya Twitter hesabı

Patent Enstitüsü'nden kontrol ettim; hakikaten bu kişi "Yandaş Medya Yayıncılık Basın Hizmetleri" adlı bir şirketin kurucusu görünüyor. Sosyal medyada da kendisini "Yandaş Medya TV kurucusu" olarak tanıtıyor. Orada da "Yandaş Medya TV" adlı bir hesabı var. Anladığım kadarıyla "Yandaş medya" artık Balıkesirli bu yerel gazetecinin ticari hakları kapsamında...

Montajlanmış fotoğraflar

Seçim döneminde gazetecilik de yanlış yarışına girdi desem yeridir. Bakıyorum da haber fotoğraflarını fotoşoplamak, montajlamak bile yaygın hale geldi.

Sabah gazetesi 3 Mayıs'ta Ekrem İmamoğlu'nun YSP bayrakları ve Selahattin Demirtaş portresi taşıyan kalabalık önünde göründüğü bir fotoğraf kullandı. "CHP'li İmamoğlu'ndan Demirtaş'a selam" başlığıyla kullanılan bu kare iki fotoğraf birleştirilerek oluşturulmuştu.

Yeniçağ'ın 27 Nisan'da manşetten kullandığı fotoğrafta Temel Karamollaoğlu, Kemal Kılıçdaroğlu ve Gültekin Uysal, mitingdeki kalabalığın önüne monte edilmişti. Cumhuriyet'in 3 Mayıs'ta manşetten yayımladığı fotoğrafın orijinalini Özgür Özel sosyal medyadan paylaşmıştı. Cumhuriyet, o fotoğraftaki kalp işareti yapan kalabalık ile Kılıçdaroğlu'nu birleştirmişti.

Oysa haber fotoğrafı üzerinde hiçbir oynama yapılmamalı. Haber fotoğrafını değiştirmek, gerçeği bozmak olur. AP, Pulitzer ödüllü ünlü foto muhabiri Narciso Contreras'ı, Suriyeli bir isyancıyı gösteren fotoğrafının alt köşesindeki kamera görüntüsünü sildiği için "doğruluk standartlarını çiğnediği" gerekçesiyle işten atmıştı. Reuters de Beyrut muhabiri Adnan Hajj ile sırf bir fotoğraftaki kontrastı artırdığı için yollarını ayırmıştı.

Görüldüğü gibi dünya gazeteciliğinde haber fotoğrafına dair kurallar çok katı. Asla oynamamak temel kural. Ama özel durumlarda oynama olduğunda, montaj, fotoşop gibi yöntemler kullanıldığında da o görselin nasıl üretildiği açıkça belirtilmeli. Bizim gazeteler montaj olduğunu yazmaya gerek duymuyor maalesef.

Kısa kısa:


ELEŞTİRİ, ŞİKÂYET VE ÖNERİLERİNİZ İÇİN: medyaombudsman@gmail.com

Faruk Bildirici kimdir?

Faruk Bildirici Gaziantep'te doğdu. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi'ni (BYYO) bitirdi. Gazeteciliğe, Haziran 1980'de Cumhuriyet'te başladı. 12 Eylül askeri döneminde sıkıyönetim ve eğitim muhabirliği, 1983 seçimlerinden sonra da Başbakanlık, siyasi parti ve parlamento muhabirliği yaptı. Bir süre Haber Müdürlüğü görevinde bulunduğu Cumhuriyet'ten, Nisan 1992'de ayrıldı.

Sabah Gazetesi'nde beş ay süren parlamento muhabirliğinden sonra Ekim 1992'de Hürriyet'e geçti. Yaklaşık beş yıl Hürriyet Ankara Büro Şefi olarak görev yaptı. Bu dönemde yazı dizileri hazırladı; portre yazıları kaleme aldı. Araştırma kitapları yayımladı.

Bir süre yine Hürriyet'te araştırmacı-yazar olarak çalıştıktan sonra Mart 2002'de Ankara Temsilci Yardımcılığı'na getirildi. 2002-2003 yıllarında Tempo dergisinde "Kırlangıç Yuvası" köşesinde yazdı.

31 Ağustos 2004- 14 Mart 2005 tarihleri arasında "Anlatsam Roman Olur" başlığıyla Hürriyet gazetesinde gerçek yaşam öyküleri kaleme aldı. Bu dizide kaleme alınan öykülerden hareketle hazırlanan aynı adlı televizyon programı Kanal D'de yayımlandı.

TV8'de "Çuvaldız" (1999-2001), Cine-5'te "Üç artı Bir", Tv 8'de "Nerede kalmıştı?" (2009) adlı programlar yaptı. Hürriyet Pazar'da "Puzzle portreler" başlığıyla yayınlanan portre söyleşileri hazırladı.

Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı'nda üç dönem "Araştırmacı gazetecilik", Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde de iki dönem (2014-2015) "Parlamento muhabirliği", Başkent Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde de üç dönem (2016-2019) "Medyanın güncel sorunları" dersleri verdi.

19 Nisan 2010'dan Mart 2019 tarihine kadar Hürriyet gazetesinin Okur Temsilciliği (Ombudsman) görevini yürüttü. 3.5 ay kadar Radyo ve Televizyon Üst Kurulu üyeliği yaptı; Başkan Ebubekir Şahin'in birkaç yerden maaş almasına karşı çıkması üzerine AKP ve MHP kontenjanından gelen üyelerin oylarıyla RTÜK üyeliğine son verildi. 

Halen bağımsız "Medya Ombudsmanı" olarak, T24'ün yanı sıra bu misyonunu kabul eden ANKA, Gazete Duvar, Gazete Pencere, Gazete Kapı, Gerçek Gündem, BirGün, 9.Köy, İkinci Yüzyıl, KRT TV, Muhalif'te ve kendi web sitesinde medyadaki etik sorunlara dair yazılar kaleme alıyor.

Yayımlanan kitapları:

Gizli Kulaklar Ülkesi (Şubat 1998), Maskeli Leydi: Tekmili birden Tansu Çiller (Temmuz 1998), Üniforma Slogan Biber (Şubat 1999), Kuzum Bülent: Ecevit'e aileden mektuplar (Şubat 2000), Siluetini Sevdiğimin Türkiyesi (Temmuz 2000), Anıtkabir Racon Zambak (Nisan 2001), Hanedanın Son Prensi: Mesut Yılmaz ve ANAP'lı yıllar (Aralık 2002), Yemin Gecesi: Leyla Zana'nın yaşamöyküsü (Şubat 2008), Serkis bu toprakları sevmişti (Ekim 2008),