Medya Ombudsmanı

11 Kasım 2024

Haber kanallarının reytingleri düşüşte

Haber kanalları yöneticileri bu alarmın kapılarının önünde çaldığını duyuyorlar mı acaba?

CNN Türk, eylül ayında olduğu gibi ekim ayında da tüm reyting kategorilerinde “en çok izlenen haber kanalı” olduğunu ilan etti. Demirören Medya’da yayımlanan bu haberlerin doğruluğunu merak edip inceledim.

Gerçekten de ekim ayı ortalamalarına göre, tüm kategorilerde CNN Türk birinci durumda. Tüm gün ortalamasında CNN Türk 2.36 reyting oranı ile ilk sırada. Onu TRT Haber (1.96), Halk TV (1.66), A Haber (1.59), Sözcü TV (0.95), Habertürk (0.96) ve NTV (0.77) izliyor. AB ve ABC gruplarında önemli bir farklılık, Halk TV ve Sözcü TV’nin reytinglerinin tüm gün ortalamasından çok daha yüksek olması. Halk TV, AB ve ABC gruplarında ikinci en çok izlenen kanal. TRT Haber ve A Haber’in izlenme oranları ise AB ve ABC gruplarında düşüyor.

Geçen yıl da haber kanallarının izlenme oranlarını incelemiştim. O zaman tüm gün kategorisinde TRT Haber birinci, CNN Türk ikinci, Halk TV üçüncü, A Haber dördüncü durumdaydı. Bu yılki sıralamada TRT Haber ve A Haber’in gerilediği görülüyor.

Aslına bakarsanız haber kanallarının tümünün izlenme oranlarında geçen yıla göre genel düşüş söz konusu. TRT Haber’in reytingi tam gün ortalamasında 3.10’dan 1.96’ya, CNN Türk’ün 2.81’den 2.36’ya, Halk TV’nin 2.79’dan 1.66’ya, A Haber’in 2.15’den 0.95’e, Sözcü TV’nin 1.53’ten 0.95’e, Habertürk’ün ise 1.30’dan 0.96’ya düşmüş durumda. Bu veri, haber kanalları izleyicilerinin haberden ve tartışma programlarından bir miktar kaçtığını gösteriyor.

Özellikle akşam yayınlarında CNN Türk dışında 2 ve üzeri reyting alan kanal yok. CNN Türk ve Halk TV’nin ortalamalarını sabah yayını yükseltiyor. Öğle saatlerinde ise haber kanallarının neredeyse tümünün izlenme oranları neredeyse sıfıra yaklaşıyor.

Tabii bu reyting ölçümlerinin güvenilirliği de tartışmalı. Örneğin, “ölü saatler” denilen gece 02.00 ile 07.00 arasında her nasılsa AHaber, CNN Türk ve TRT Haber gibi iktidar kanalları bazen 6-10 gibi yüksek reytingler alırken, muhalif kanalların reytingleri 0 ile 2 arasında kalıyor. Bu da iktidar kanallarının ortalama izlenme oranını yüksek gösteriyor. 

Ancak izlenme oranlarını anlayabilmek için elimizde başkaca veri yok. Bu verilerin ana ekseni, izleyicinin haber aktarma yöntemlerinden ve “konuşan kafa” programlarından sıkıldığını söylüyor. Anlaşılan haber kanallarında değişim vakti gelmiş, izleyici alarm veriyor.

Haber kanalları yöneticileri bu alarmın kapılarının önünde çaldığını duyuyorlar mı acaba?

Devletin siyasal yararı ne ki?

İki yıl önce “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” suçu icat etmeleri yetmedi, şimdi de “devletin güvenliği veya iç ve dış siyasal yararı aleyhine faaliyet” suçu yaratmaya çalışıyorlar.

Adına bu kez “etki ajanlığı” demeden Türk Ceza Yasası’nın “Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk” bölümüne ek yapıyorlar. “Devlet güvenliği veya iç ve dış siyasal yararları aleyhine yabancı bir devlet veya organizasyonun stratejik çıkarları veya talimatı doğrultusunda suç işleyenler”e hapis öngörüyor bu madde.

İyi de devletin güvenliğine, iç ve dış siyasal yararına kim karar verecek? Tabii ki devleti yönetenler! AKP iktidarı, böyle muğlak, sınırları belirsiz ifadelere dayanarak eleştirel gazetecileri hapse attırabilmek için yeni bir yasal dayanak elde etmiş olacak.

“Etki ajanlığı” yasa önerisinin TBMM Genel Kurulu’na getirilmesi beklenirken MHP’den muhalif medyaya karşı yeni bir atak geldi. MHP Genel Başkan Yardımcısı İsmail Özdemir, “yabancı vakıf ve derneklerden fon alan medya kuruluşlarının RTÜK lisanslarının iptali”ni öngören bir yasa önerisini Meclis Başkanlığı’na verdi.

10Haber muhabiri Furkan Karabay’ın, sırf yazdığı haber ve paylaşımı nedeniyle tutuklanması iktidarın cendereyi daha da sıkılaştırmayı amaçladığının habercisi. “Halkı yanıltıcı bilgi” maddesini pervasızca kullanan iktidar, bu yasalar çıktıktan sonra kim bilir nasıl saldıracak?

Gazetecilik meslek örgütleri altı ay önce hep birlikte karşı çıkarak, iktidarın “etki ajanlığı” yasasında geri adım atmasını sağlamıştı. Hep birlikte itiraz yine zorunlu...

Aile boyu cinayetler de bulaşıcı mı?

Gerçekten bir artış var mı emin olamıyorum, elimde sayısal bir veri yok. Ama yakınlarını öldürdükten sonra intihar eden erkekler hakkındaki haberlerle son günlerde sık karşılaşıyorum:

“Bakırköy’de eşini öldürüp intihar etti”, “Üç çocuğunun gözü önünde dehşet saçtı: Eşini öldürüp sonra intihar etti”, “Batman’da oğlu ve eşini tabancayla ateş ederek öldürdükten sonra aynı silahla yaşamına son verdi”, “Göl kıyısında önce sevgilisini öldürdü ardından intihar etti”, “Gaziantep’te aile katliamı! Eşi ve dört çocuğunu öldüren baba intihar etti”.

Bunlar, gazeteler ve haber sitelerinde son bir ayda gördüğüm aile boyu cinayet ve intihar haberlerinden bazıları. Üç beş yıl öncesine kadar, intihar eden erkeklerin, kadınların, eşlerinin ve çocuklarının da yaşamına son verdiği olaylara rastlanmıyordu. Hangi nedenle olursa olsun intihar eden erkekler, genellikle çevrelerindeki insanlara zarar vermeden veda ediyordu yaşama. Nereden başladıysa son yıllarda intihar edenlerin aile boyu cinayet işledikleri olaylarla karşılaşmaya başladık. Hem de giderek artıyor bu vakalar.   

Elbette aile boyu cinayet ve ardından gelen intiharların tümünün kişisel vakalar olduğu söylenemez; toplumsal, siyasal ve ekonomik nedenleri de olabilir. Bu başlı başına araştırılması ve çıkacak sonuçlara göre önlem alınması gereken bir konu.

Ama her aile boyu cinayet ve intihar haberini gördüğümde düşünmekten kendimi alamadığım bir soru var; Acaba biz gazetecilerin de bu vakaların artmasında rolü var mı? Zira bu vakaların bir yanı cinayet ise öbür yanı da intihar. Bulaşıcı olması ve başkalarına da örnek oluşturması nedeniyle de -istisnai haller dışında- intiharların haberleştirilmemesi gerekli. Evrensel gazetecilik deneyiminin bizleri ulaştırdığı aşama bu.

Maalesef; Türkiye’de medya, özellikle de dijital mecralarda yayın yapanlar, intiharların haber yapılmaması kuralına özen göstermez oldu. Kriminal, siyasal, sosyal nedeni olmayan ve ünlü ya da siyasal kişilikler dışındaki intiharları da intihar yöntemlerini de içerecek şekilde ayrıntılı haber yapıyorlar. Bu intiharların artmasına neden olabilecek bir gazetecilik yanlışı.

Aile boyu cinayet ve ardından intihar vakalarına dair haberlerin de intihara yeltenecek erkeklere örnek teşkil ediyor olması mümkün. Belki de bu haberler intihara karar veren erkeklere önce yakınlarını öldürmenin olabilirliğini gösteriyor; cinayeti normalleştiriyor!

Aile boyu cinayet ve ardından intihar haberlerinin bulaştırıcı niteliğini gözetmek zorundayız. İntihar haberleri gibi bu vahşetin haberlerini de yayımlamasak ne kaybederiz ki? Onun yerine nedenlerini araştırmalı, bu cinayet ve intiharların ortadan kaldırılmasına odaklanmalıyız.

Adil yargılanma hakkı

14. Uluslararası Suç ve Ceza Filmleri Festivali’nin bu yıl “Adil yargılanma hakkı” temasını işlemesi yerinde bir seçim. Maalesef “adil yargılanma hakkı”nın ihlal edildiği algısı çok arttı.

 Elbette yok yere doğmuyor bu algı. Düşünebiliyor musunuz, mahkeme kanıtlar için “bu aşamada tartışmalı olmakla birlikte” ifadesi kullanıyor ama buna rağmen CHP’li Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer’in tutukluluğuna itirazı reddediyor!

Narin Güran cinayeti ile ilgili davada Hürriyet gazetesi “Müebbetlik dört yalancı” manşeti atarak, kendisini mahkemenin yerine koydu. Yargılanan dört kişinin de suçlu olduğu kararını verip manşetten ilan etti! Milliyet, sanık Nevzat Bahtiyar’ın doğruluğu kanıtlanmış gibi “Mahkemede iki itiraf” başlığı atarken bu kişinin ifadesinin daha önceki “itiraf”ları ile çeliştiğinden söz etmedi! Sabah da aynı şekilde “Narin’i amcası Salim boğdu” başlığı attı.

Duruşma akşamları CNN Türk, AHaber ve Habertürk’te “mahkeme” kurulup, duruşmada olanlara ilişkin hüküm kuruldu. En garibi de eski Ekonomi Bakanı Masum Türker’in, CNN Türk’te dava hakkında “uzman” gibi konuşturulmasıydı.

Medya, Narin Güran davasında gazetecilik şüpheciliğini, yargılamaya adil ve dengeli yaklaşımı iyice elden bıraktı; hüküm ilan ederek mahkemeyi de baskı altına alıyor. Peki, annenin, kardeşin ve amcanın “adil yargılanma hakkı” yok mu? Biz gazeteciler, herkesin ama herkesin adil yargılanma hakkının ve masumiyet karinesinin tavizsiz savunucuları olmalıyız.  

Fehmi Koru’nun serzenişi

Bizim medyanın, Batı medyasının tersine Türkiye’nin BRICS’e üyelik başvurusuna pek ilgi göstermediğini yazmıştım.

Bu eleştirime, Fehmi Koru’dan “Ombudsman Karar gazetesini izlemiyor galiba” serzenişi geldi. Koru, BRICS zirvesi konusundaki “Devletler oyun oynuyor… Türkiye’nin de bir oyunu var ama” ve “Yeni hedef: Dış politikada imkansızı başarmak” başlıklı yazılarını da gönderdi.

Ayrıca dostlardan gelen öbür serzenişlerin de hakkını teslim edip; BirGün’de Hayri Kozanoğlu’nun, Cumhuriyet’te M. Ali Güller’in, Evrensel’de Bülent Falakoğlu’nun, T24’te Barçın Yinanç, Hakan Aksay ve Namık Tan’ın, Ekonomim’de Zeynep Gürcanlı’nın, Sol Haber’de Korkut Boratav’ın “BRICS zirvesi” hakkında geniş yazılar hazırladıklarını kayda geçirip eksikliğimi gidermeye çalışayım.  

Muhtemelen gözden kaçırdığım başka yazılar da olabilir. Ama yine de Türkiye’nin yüzünü Batı’dan Doğu’ya döndüğü değerlendirmelerine neden olan BRICS’e üyelik başvurusu ve sonuçlarının çok daha fazla ilgiyi hakettiği eleştirim baki.

Tek cümleyle:

-İhlas Holding’in Kırgızistan’da hidroelektrik ve doğalgaz çevrim santrali ihalesini almasını aynı gruptaki Türkiye gazetesi manşetten, TGRT de aynı görüntüleri defalarca tekrarlayarak 5 dakika boyunca yayımlandı.

-Cumhurbaşkanı Erdoğan gibi TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş da Brezilya gezisine devletin özel uçağıyla gitti ve bir grup gazeteciyi de beraberinde davetli götürdü.

-Akşam, Cumhuriyet ve Karar, “Hemşireler uyudu bebek boğuldu” haberinde özel hastanenin adını gizlerken, İHA ve Türkiye gazetesi ise Memorial Diyarbakır Hastanesi adını verdi.

-Cumhuriyet internet ve Medyaradar sitesindeki “Bahar'ın Rengin'i Ecem Özkaya kendisine gelen mesajları ifşaladı” başlığındaki gibi “ifşaladı” diye bir fiil yok; “ifşa etti” olmalıydı.

-İktidar sözcülerinin her önüne gelene “terörist” denildiği yetmezmiş gibi Yeni Şafak yazarı İbrahim Karagül, “siyasi terörizm” diye bir kavram türeterek hedefi daha da büyüttü.

-Hürriyet Spor’da “2026 Dünya Kupası ülkemizi tek yürek yapacak” başlıklı yarım sayfa metinde bir içecek markasının tanıtımı yapılıyordu ama paralı yayın uyarısı konulmamıştı.

-Muhalif medya, CHP’li Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin konserlere yüksek ücretler ödediği haberlerine ilgi göstermedi.

-Hürriyet’in “Trump zaman yolcusu mu?” haberinde komplo teorisinin kaynağı belirsizdi.

ELEŞTİRİ, ŞİKÂYET VE ÖNERİLERİNİZ İÇİN: medyaombudsman@gmail.com

Faruk Bildirici kimdir?

Faruk Bildirici Gaziantep'te doğdu. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi'ni (BYYO) bitirdi. Gazeteciliğe, Haziran 1980'de Cumhuriyet'te başladı. 12 Eylül askeri döneminde sıkıyönetim ve eğitim muhabirliği, 1983 seçimlerinden sonra da Başbakanlık, siyasi parti ve parlamento muhabirliği yaptı. Bir süre Haber Müdürlüğü görevinde bulunduğu Cumhuriyet'ten, Nisan 1992'de ayrıldı.

Sabah Gazetesi'nde beş ay süren parlamento muhabirliğinden sonra Ekim 1992'de Hürriyet'e geçti. Yaklaşık beş yıl Hürriyet Ankara Büro Şefi olarak görev yaptı. Bu dönemde yazı dizileri hazırladı; portre yazıları kaleme aldı. Araştırma kitapları yayımladı.

Bir süre yine Hürriyet'te araştırmacı-yazar olarak çalıştıktan sonra Mart 2002'de Ankara Temsilci Yardımcılığı'na getirildi. 2002-2003 yıllarında Tempo dergisinde "Kırlangıç Yuvası" köşesinde yazdı.

31 Ağustos 2004- 14 Mart 2005 tarihleri arasında "Anlatsam Roman Olur" başlığıyla Hürriyet gazetesinde gerçek yaşam öyküleri kaleme aldı. Bu dizide kaleme alınan öykülerden hareketle hazırlanan aynı adlı televizyon programı Kanal D'de yayımlandı.

TV8'de "Çuvaldız" (1999-2001), Cine-5'te "Üç artı Bir", Tv 8'de "Nerede kalmıştı?" (2009) adlı programlar yaptı. Hürriyet Pazar'da "Puzzle portreler" başlığıyla yayınlanan portre söyleşileri hazırladı.

Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı'nda üç dönem "Araştırmacı gazetecilik", Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde de iki dönem (2014-2015) "Parlamento muhabirliği", Başkent Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde de üç dönem (2016-2019) "Medyanın güncel sorunları" dersleri verdi.

19 Nisan 2010'dan Mart 2019 tarihine kadar Hürriyet gazetesinin Okur Temsilciliği (Ombudsman) görevini yürüttü. 3.5 ay kadar Radyo ve Televizyon Üst Kurulu üyeliği yaptı; Başkan Ebubekir Şahin'in birkaç yerden maaş almasına karşı çıkması üzerine AKP ve MHP kontenjanından gelen üyelerin oylarıyla RTÜK üyeliğine son verildi. 

Halen bağımsız "Medya Ombudsmanı" olarak, T24'ün yanı sıra bu misyonunu kabul eden ANKA, Gazete Duvar, Gazete Pencere, Gazete Kapı, Gerçek Gündem, BirGün, 12 Punto, Muhalif'te ve kendi web sitesinde medyadaki etik sorunlara dair yazılar kaleme alıyor.

Yayımlanan kitapları:

Gizli Kulaklar Ülkesi (Şubat 1998), Maskeli Leydi: Tekmili birden Tansu Çiller (Temmuz 1998), Üniforma Slogan Biber (Şubat 1999), Kuzum Bülent: Ecevit'e aileden mektuplar (Şubat 2000), Siluetini Sevdiğimin Türkiyesi (Temmuz 2000), Anıtkabir Racon Zambak (Nisan 2001), Hanedanın Son Prensi: Mesut Yılmaz ve ANAP'lı yıllar (Aralık 2002), Yemin Gecesi: Leyla Zana'nın yaşamöyküsü (Şubat 2008), Serkis bu toprakları sevmişti (Ekim 2008), Günahlarımızda yıkandık (2018) Medyanın ombudsmanı Saray’ın medyası (2021)