Habertürk TV Genel Yayın Yönetmeni M. Akif Ersoy, DEM Milletvekili ve Meclis Başkanvekili Sırrı Süreyya Önder ile Öcalan’ın çağrısı hakkında söyleşiye başlarken, “Bu akşam kıymetli bir misafirim var. Çok büyük bir keyifle misafir ediyorum Sayın Önder’i” dedi.
Halbuki aynı M. Akif Ersoy, dört yıl kadar önce HDP’lilere uyguladıkları ambargoya yönelik eleştirileri yanıtlarken bambaşka havadaydı. Özetle “…PKK'yı terör örgütü olarak görmeyen ve kanlı eylemlerini kınamayan kişileri ve temsilcileri tartışma programlarına evrensel yayıncılık ilkeleri ve kendi yayın çizgimiz gereğince davet etmiyoruz” açıklaması yapmıştı.
Deneyimli gazeteci Zafer Arapkirli, bu yayın sonrasında ambargo uygulamaktan vazgeçtikleri için Habertürk ve Ersoy’u kutlarken, ambargonun yanlışlığına da dikkat çekti:
“Zaten en başta, ‘Gazeteci şununla konuşmaz, şunu ekrana çıkarmaz bunu ekrana çıkarmaz’ diye bir kural koyarak hata etmiştiniz. Gazetecinin böyle kuralları olmaz.
Biz katılmasak da siyasi bir duruşu/görüşü/programı/ideolojisi olan, meşru zeminde siyaset yapan insanların sıkı sıkıya sorgulanmak ve gazetecilik kuralları çerçevesinde, mer'i kanunların da çiğnenmemesi kaydıyla, iyi hazırlanılmış bir mülakat amacıyla ekrana çıkarılmasından hiç kimse istisna tutulamaz. Ambargo konulamaz.”
Çok haklı Arapkirli. Gazeteci hiç kimseye ambargo koyamaz; hele de milyonların oy verdiği bir partinin TBMM’deki temsilcilerini dışlayamaz; yok sayamaz. Herkesle her konuyu kötülüklerle arasına mesafe koyarak, yanlışları teşhir ederek konuşur.
Bu açıdan bakıldığında Ersoy ve Habertürk’ün ambargosu vahim bir gazetecilik yanlışıydı, vazgeçilmesi iyi oldu. Ancak Ersoy ve Habertürk, izleyicilerine bir açıklama borçlu. Nasıl oldu da Sırrı Süreyya Önder, “kıymetli bir misafir”e dönüştü? HDP’nin uzantısı olan DEM’in siyasi çizgisi değişmediğine göre ambargonun yanlış olduğuna mı kanaat getirdiler?
Öyle geçiştirerek, geçmişteki efelenmeleri yok sayarak olmaz. M. Akif Ersoy ve Habertürk, bu soruların yanıtlarını izleyicilerine tatmin edici bir dille açıklamak durumunda.
Sadece Habertürk de değil, yıllardır DEM çizgisine adını koymadan sansür uygulayan ama şimdi o partinin yöneticilerinin konuşmalarını yayımlayan öbür haber kanalları da tavır değişikliğini izah etmeli izleyicilerine.
Sağlık muhabirleri bakanlık memuru mu?
Milli Savunma Bakanlığı’nın “savunma muhabirleri” için düzenlediği “eğitim semineri”, yeni bir moda yarattı galiba. Sağlık Bakanlığı da sağlık muhabirlerine “eğitim programı” düzenledi.
Bakanlığın Anadolu Ajansı ile birlikte düzenlediği programda, “Dezenformasyonla mücadele ve kamu diplomasisi”, “Sağlık haberciliği dili ve sağlık haberciliğinde etik ve hukuki boyut”, “Sağlık iletişimi ve dezenformasyonla mücadele” ve “Sağlık haberciliği haber simülasyonu” sunumları yapılmış. Programın amacı “sağlık haberlerinin doğruluğunu artırmak, sağlıkla ilgili konuları etik ve bilimsel açıdan doğru biçimde raporlama yeteneği kazandırmak” imiş.
Keşke sağlık muhabirleri, kendilerini bakanlığın memuru düzeyine indirgeyen programa katılmasalardı. Bakanlık bürokratlarının gazetecilere eğitim vermeye kalkması, gazeteciliğin doğasına aykırı bir faaliyet. Çünkü bakanlık ve bürokratları, gazetecilerin haber kaynağı. Haberin nasıl oluşturulacağını haber kaynağı belirleyemez, belirlememeli. Ama bakanlık bürokratları oturmuş, nasıl sağlık muhabiri ve haberler istediklerini anlatmışlar, yazık doğrusu.
Gazeteci, bakanlığın çizdiği sınırlar içinde kalarak, bakanlık faaliyetlerine ve tüm sağlık alanına eleştirel yaklaşamaz. O yüzden iletişimin nasıl yürütülmesi gerektiği konusundaki beklentilerini ve sorunları dile getiren taraf bakanlık değil gazeteciler olmalıydı.
Sağlık Bakanlığı, gazetecilere habercilik dikte etmek yerine şeffaflığı ilke edinse dezenformasyona karşı mücadelede daha etkin yol alınabilirdi. Uzağa gitmeye gerek yok hâlâ pandemi sürecinde yaşamını yitirenlerin sayılarını bile doğru düzgün açıklamadı bu bakanlık.
Kabine totocular yine çuvalladı
“Bakan toto” oyunları, AKP’nin yerel seçim yenilgisinin hemen ardından başlamıştı. Medyada ara ara kabaran “kabinede revizyon kulisleri” bir süredir kongreye takılı kalmıştı; kimileri kongreden önce, kimileri kongreden hemen sonra bazı bakanların değişeceğini haber veriyordu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kongre tarihini erkene çekmesi de “partide ve kabinede büyük değişimin” işareti olarak yorumlanıyordu. Örneğin, TGRT Haber Ankara Temsilcisi Fatih Atik, kongre öncesinde parti yönetimi ve kabinede büyük değişiklikler olacağını, 6-7 bakanın değişeceğini dile getiriyor; Mahinur Ö. Göktaş, Ömer Bolat, Vedat Işıkhan, M. Nuri Ersoy'un adlarını veriyordu. Aynı programda konuşan eski AKP Milletvekili Şamil Tayyar ise “Yeri garanti olan tek bakan var. O da Mehmet Şimşek” diyordu.
BBC Türkçede bile “AKP: Teşkilatlardaki değişim parti yönetimine yansır mı?” haberleri yayımlanıyor; Erdoğan’ın kongreye birkaç gün kala ya da kongre akşamı kabinede sınırlı değişiklik yapabileceği belirtiliyordu.
Önceki deneyimlerinden hareketle “Bakan toto”dan kaçınan Abdülkadir Selvi bile AKP kongresinden iki gün önce “Kabine değişikliğinin ise kongreden sonra olması bekleniyor. Haftaya hem parti yönetiminde değişiklik yaşanacak hem de kabine değişecek” diyor ama isimlendirmiyordu. Cumhuriyet’in “AKP yönetimi ve kabinede köklü değişime gidiliyor” haberinde ise “kongre sonrasında en az beş bakanın değişeceği” belirtiliyor, isimler veriliyordu.
AKP kongresinden önceki gece de televizyonlarda “Bakan toto”lar iyice ayyuka çıkmıştı. Halk TV’de “Gözler Resmi Gazete’de” yayını yapıldı; liste çıkmayınca bu kez “Kabine’de beklenen değişiklik bu gece olmadı” altyazısıyla geçiştirildi durum.
Sinan Burhan, TV100’deki programda “Önümdeki günlerde kabine değişikliği yapılacak. En önemli parametrenin ‘Terörsüz Türkiye’ süreciyle ilintili bakanlarda olduğunu düşünüyorum. Cumhurbaşkanının, bakan olarak düşündüğü isimlere MYK ve MKYK’da yer vermeyeceği ifade ediliyor” dedi; listeye giremeyen Vedat Demiröz’ün bakan olabileceğini ekledi. Onu teyit eden Murat Kelkitlioğlu da “Görevden alınacak bakanların hiçbiri MYK ve MKYK üyesi olmayacak. Cuma günü açıklanacağı yönünde bilgi var bende. Çok kapsamlı çok geniş değil, en fazla 4-5 bakanla sınırlı kabine değişikliği bilgisi var” diye konuştu.
Kongre günü de değişiklik olmayınca doğal olarak “kulisler” de tarihi ileriye aldı. Habertürk Ankara Temsilcisi Fevzi Çakır, kongre günü “Bence (Cumhurbaşkanının) kabine planı da hazır, isimleri belirledi. Zamanlama konusunda elbette takdir kendisinin. Bu hafta içinde ya da bayram sonrası ya da haziran. Ak Parti döneminin en kapsamlı revizyonu ihtimalini çok uzak görmüyorum” dedi. A Haber’de de değişikliğin nisan ayına kalabileceği söylendi.
Velhasıl senaryo çok ama şurası açık, kongrenin de üzerinden iki hafta geçti, değişiklik bekleyenler Resmi Gazete gözlemekten yoruldu ama Erdoğan hâlâ değişiklik yapmadı. “Kulis bilgisi” yazanlar, “Telefonuma yeni bilgi geldi” diye ekranda hava basanlar yine yanıldı.
Erdoğan’ın, kararlarını dar bir çevreyle aldığı, oradan bilgi sızdırmanın kolay olmadığı malum. Gazeteciler bu gerçekliği kabullenip, bakan değişikliği haberlerini de ona göre yapmalı.
Yargıda mahkûmiyet oranları ve masumiyet
Adalet istatistiklerine göre, 2023 yılında ceza mahkemelerinde yargılanan 1 milyon 965 bin kişiden sadece 682 bini mahkûm olmuş! Öbürleri ya beraat etmiş ya da hükmün geri bırakılması gibi kararlar verilmiş.
Mahkûm olanlar, yargılananların yüzde 35’i bile değil. Muhtemelen soruşturmalarda gözaltına alınanların mahkûmiyet oranı daha düşüktür, yüzde 20’yi bile bulmaz mahkûm olanlar.
Yargı bu haldeyken “masumiyet karinesi” daha büyük önem kazanıyor. Soruşturma ve yargı haberlerinde masum insanları lekelememek, onları suçlu gibi göstermemek öncelikli olmalı.
Maalesef pratikte bu ilkelere yeterince özen gösterilmiyor, soruşturmaya uğrayan, gözaltına alınan insanlar hemen suçlu ilan ediliyor. İktidar medyasının muhalif belediyelerdeki operasyonlardaki hedef gösterme, yargı belirtme işlevleri malum. Ama muhalif medyada da soruşturmaya uğrayan insanları zor durumda bırakacak yayınlar olabiliyor.
Son örneği de Beykoz Belediyesi’nde gözaltına alınan 22 kişinin isim ve fotoğraflarının HalkTV’deki Parantez programında yayımlanmasıydı. Bu kişiler, zan altında bırakılmış oldu ama sonra sadece Beykoz Belediyesi Başkanı Alaattin Köseler ve 12 kişi tutuklandı; yargılama sonrasında belki hiçbiri mahkûm olmayacak, onu da bilmiyoruz.
Tek cümleyle:
|
ELEŞTİRİ, ŞİKÂYET VE ÖNERİLERİNİZ İÇİN: medyaombudsman@gmail.com