Ölgün kültür yaşamımızda 18 aralık günü önemli bir gelişme oldu. Tanpınar Merkezi açıldı. Bir süredir sanal ortamda site olarak izlediğimiz merkez cisimleşebileceği bir mekâna kavuştu. Seçilen yer Alay Köşkü. Osmanlı tarihiyle özdeş bir yapı. Dile gelse kim bilir neler anlatır? 2011’den beri Ahmet Hamdi Tanpınar Edebiyat Müze Kütüphanesi ismi altında kültürel alanda yararlanılıyor. Tanpınar merkezinin de bu yapıya buyur edilmesi çok yerinde olmuş.
Merkez’in kuruluş amacı sitesinde şöyle açıklanır: “MSGSÜ, Ahmet Hamdi Tanpınar Edebiyat Araştırmaları ve Uygulama Merkezi” Tanpınar’ın İ.Ü. Türkiyat Enstitüsü’ne bağışlanmış arşivini dijitalleştirmek, tasnif etmek ve yayımlamak, Tanpınar hakkındaki akademik araştırmaları desteklemek, geliştirmek ve kaynak oluşturmak; Tanpınar’ın düşünce ve edebiyat dünyasının temel konuları bağlamında yapılacak disiplinlerarası çalışmalara zemin hazırlamak; Türk edebiyatını bütün dönemleri ve yazarlarıyla kuşatan sempozyumlar, seminerler, atölye çalışmaları, konferans serileri ve benzeri etkinlikler düzenlemek; bu etkinliklerin sonucunda ortaya çıkacak ürünleri kitaplaştırmak, merkezimizin web sitesi aracılığıyla bu tür çalışmaları daha geniş kitlerelere ulaştırmak amacıyla kurulmuş bir merkezdir.” Merkez’in ortaya çıkarılmasında öncü olan Abdullah Uçman ile Handan İnci’ye Tanpınar okuru olarak ne kadar teşekkür etsek azdır. Handan İnci’nin yönetiminde merkezin hem Tanpınar’ın dünyasında, hem de böylece kendi dünyamızda yeni keşifler yapılmasına yol açacağını düşünüyoruz. Handan İnci’nin enerjisinin ve Tanpınar tutkusunun merkezi ileri noktalara taşıyacağına eminiz.
Merkez’in açılışı Orhan Pamuk’un bir konuşmasıyla yapıldı. Pamuk, Tanpınar’dan nasıl etkilendiğini anlatarak, bu eşsiz yazara bir bakıma gönül borcunu dile getirdi. Pamuk’un konuşması kendi yazın dünyası bakımından da ilgi çekiciydi. Doğaçlama dile getirdiğini düşündüğüm şu sözlerini not almışım: “Boğazdan bahseder. Benim yaşadığım yerlerden bahseden bir yazar. Benim de ilgi duyduğum, ilgi duymak istediğim, o sırada yeterince tanımadığım halde tanımak ve sahiplenmek istediğim bir kültüre derin bir ilgi duyan bir yazardı. Huzur romanı benim romancılığımı aşırı derecede etkilemiştir.” Orhan Pamuk’un kurmaca (roman) dünyasının merkezine bu sözlerden kalkarak bir seyahat yapılabileceğini düşünüyorum. Göreceğiz.
Son yıllarda Tanpınar’a gösterilen ilgi iyice arttı. Bir Tanpınar enflasyonundan bile söz edilebilir. Yaşadığı sıralarda biraz kenara itilmiş olan Tanpınar açısından ilk bakışta çok memnuniyet verici bir gelişme bu. Ancak, edebiyat açısından dikkatli olmak gerekir. Son onyıllarda dünyada genel olarak bir eğilim var. Yazarlar efsaneleştiriliyor, yapıtlarının önüne geçiriliyor. Yazarların özel yaşamları, ne yapıp ettikleri yapıtlarından daha çok incelenir oluyor. Bunu gören hayattaki birçok yazar da ona göre bir kamu oyu stratejisi izliyor. Tanpınar’ın aksine yaşarken ün kazanabiliyorlar, bazen hak ederek, bazen de hak etmeyerek. “Celebrity” dünyasının kapısı geniştir, ama edebiyat dünyasının kapısı dardır. Tanpınar’ın dünyasına o dar kapıdan girilir.*
Öte yandan, kimin sözüydü unuttum (Turgut Uyar’ın olabilir mi?): büyük yapıtların okuyanı çok, sırdaşı az olur. Gerçekten, her yerde görülen, tekrar tekrar basılan büyük edebiyat yapıtları ne kadar okunur, bu okumaların niteliği nedir, merak konusudur. Kutsal kitaplar, Lozan Antlaşması gibi kurucu metinler de hep söz konusu olur, ama doğru dürüst hiç okunmaz. Çoğunluk ağızdan kulağa oynamayı yeğler. Sanırım insan doğası bu. Dolayısıyla yeni Tanpınar merkezi için dile getirebileceğim en güçlü dilek, Tanpınar’ın sırdaşlarının artmasına yol açmasıdır.
-------------------------------------------------------------------------------------------------
* Ahmet Hamdi Tanpınar edebiyat Müze Kütüphanesine girişte, sağ tarafta Tanpınar’ın, sol tarafta Yahya Kemal’in büstü var. Yahya Kemal’in büstünün neden oraya konulduğunu anlıyorum. Ancak, Tanpınar ömrü boyunca Yahya Kemal’in gölgesinden çıkmak, onun gölgesinde görülmemek istemiştir. Böylece Tanpınar’ın bir sırrını açık etmiş mi oluyorum, nasıl algılanır bilemem, ama “Girişte sadece Tanpınar’ın büstü olsaydı, daha iyi olurdu” diyorum.