Oğuz Demiralp

10 Mart 2024

Ölüm ana

Yaşamamıza izin veren Ölüm Ana olduğunu düşünüyorlar. Ondan medet umuyorlar. Ölümün yaşamdan güçlü olduğunu görüyorlar. Yılda yirmi, otuz bin cinayetin işlendiği bir ülkede ölüme "insaf et, bizi yaşat" diyorlar. Hayat o kadar ucuz olunca ölüme yakıştırılan güç artıyor. Ölümde ana rahminin, kucağının sıcaklığı aranıyor

Meksika katolik ülke olarak bilinir. Meksika'nın 19'uncu yüzyılın nerdeyse yarısından beri laik bir yapısı olduğu nedense kimsenin aklına gelmez. İspanya'dan aktarma Meksika katolik kilisesi ülkenin bağımsızlığından yana tavır koyamadığı için devletin olumlu baktığı bir kurum olmamıştır. Bu da kiliseyle devletin, din işleriyle devlet işlerinin biribirinden ayrılmasını kolaylaştırmıştır. 1859'da Meksika'nın büyük reformcu Cumhurbaşkanı Benito Juarez sayesinde kilisenin mallarına el konulmasıyla laik yapının temeli berkitilmiştir. Ancak laiklik sadece devlet / din ayırımı değildir. Aynı zamanda din ve vicdan özgürlüğüdür. Laikliğin bu yönüne gereken özenin gösterilmemesi, kilise ve din adamları üzerinde aşırı bir baskı kurulması sonucunda, 1920'lerde Meksika'da laikçilerle kiliseciler arasında "Cristero savaşı" diye anılan bir iç savaş yaşanmıştır. Bu da pek bilinmez. Sonuç olarak, Meksika bugün laik bir ülkedir, ama halkının çoğunluğu dindardır.

Gel gelelim, Meksika halkının katolikliği kendine özgüdür. Etrafta en çok görülen figür (beti), İsa değil, Meryem Ana'nın Meksikalı versiyonu olan Guadalupe Bâkiresi'dir. Meksika halkının çoğunluğunun katolikliğe yönelmesinin kökeninde Guadalupe Bâkiresi ile ilgili bir efsane bulunmaktadır. Başka bir yazımızda bu efsaneyi şöyle aktarmıştık:

"Yıl 1531. İspanyollar Meksika'yı ele geçireli 10 yıl olmuş. Hristiyanlığa yönelen yerliler görülüyor. Bunlardan biri de Juan Diego. Nahua kabilesinden. Asıl adı Cuauhtlatohuac. 'Kartal gibi konuşan' demekmiş. Ne ki, o kartal değil, gariban bir köylü, 54 yaşında. Mexico City yakınlarındaki Tepeyac tepesine (gene tepe eşittir tepe) yolu düşüyor bir gün. Daha doğrusu, içinden yükselen bir kadın sesi 'gel, gel' diyor, karşı koyamıyor. Tepeye varınca ne görsün: yerli kadın olarak Meryem ana. Evet, Meryem ana güzel çekici bir kadın olarak görünüyor hasbaya. İspanyolca ya da Latince değil Nahuaca da konuşmasın mı? 'Oğlum', diyor Juan'a, 'Hepinizi bundan böyle ben koruyacağım' diyor. Juan Diego dönüp papazlara anlatıyor başından geçeni. İnanmıyorlar. Bir daha yaşıyor aynı deneyimi. Gene inanmıyorlar, "kanıt getir" diyorlar. Bu kez Meryem ana bir kanıt verecek ona. 'Git' diyor, şu köşede kış günü açan gülleri topla götür, onlara. Juan Diego topladığı gülleri, üstüne pelerin gibi sardığı kaktüs liflerinden yapılmış kumaş parçasını açıp içine yerleştiriyor. Bir bohça yapıp, ver elini kilise. Papazlara 'İşte kanıtım' diye açıyor bohçayı, Bir de görsün, görsünler! Güller yok, kumaşın üstünde Meryem Ananın Juan Diego'ya göründüğü imgesi, resmi var. Bir mucize! Secde ediyor orada bulunan kim varsa, Diego, papazlar... Olayın haberi hızla yayılıyor Meksika'da. Hristiyanlığa geçişler de hızla artıyor. Ne ki, Meryem Ana demiyorlar bu kutsal Hatuna. Guadalupe Bakiresi diyorlar. Meksika'yı bugünkü Meksika yapan ayırtı, nüans. Guadalupe, Tepeyac'ın bulunduğu yerin adı. Arapça 'wadi-al-lub'dan gelirmiş, 'kara çakıllı nehir' demekmiş."

Meksika katolikliğinin temelini oluşturan Guadalupe Bâkiresi'nin bir rakibesi vardır: La Santa Muerte. Tam Türkçesi Azize Ölüm. "Meksikalı Meryem Ana'ya karşı Ölüm Ana" dersek rekabeti daha iyi betimlemiş oluruz.

Şaka değil: Son üç dört on yıldır Ölüm Ana'ya tıpananların sayısı hızla artıyormuş, milyonları bulmuş. Öte yandan, ticari popüler kültür nesnesi olarak Ölüm Ana figürlerini Guadalupe Bâkiresi'nikinden daha çok görebiliriz Meksika'da, giderek Meksika ürünlerine açık bütün kültür pazarlarında. Neye benziyor Ölüm Ana? Türlü tasarımlarını bulabiliriz, ancak onu en iyi tanımlayan birkaç çizime ve bir yontuya bakalım.

Böyle işte! Meksikalı Meryem Ana'nın iskelet hâli gibi... Elinde bir küre tutuyor: yerküre. Bütün dünyayı avucuna almış. Sonra tırpan: "Azrail benim" diyor... Başka çizimlerde omuzuna bir baykuş konduğuna da görüyoruz. Bilgeliğin simgesi. Ölüm Ana'nın eline adaletin terazisinin verildiği çizimler de yaygın.

Bu tür figürlerin popüler kültürde moda olabilmesini anlıyoruz, ama Ölüm Ana'ya neden tapar insanlar, Ölüm Ana için tapınaklar yapıp, neden tapınırlar onun yontuları önünde? Anlamak güç... Elbette, binlerce araştırma yapılıyor bu konuda. Gene de insan havsalasını zorlayan bir konu.

Geleneksel Meksika kültüründe ölüm yaşamdan dışlanmaz, insanlar ölülüleriyle yaşarlar. Ölüler Günü'nden biliriz. Ne ki, Meryem Ana'yı ölü haline getirip canlısının yerine koymak, ölüyü yaşama katmak değil, yaşamı tersine çevirmektir. Bir bakıma Meryem Ana'nın koruması altında yaşamaktan vazgeçmektir.

Ölüm Ana'ya tapanlara bakıyorsunuz: kaçakçılar, hırsızlar, kartel mensupları bir yanda, yoksullar, atılmışlar, dışlanmışlar öbür yanda... Kısacası, yasanın ve düzenin dışına çıkanlar, çıkartılanlar yönelmişler Ölüm Ana'ya. Bir çok açıdan yasaklanmıştır da Ölüm Ana kültü. Buna karşın çoğalıyor kapılananları… Neden?

Kartel mensuplarını filan anlıyorum biraz. Yerleşik inanç ve toplum düzeninin dışına çıkmış, bu düzeni hırpalayarak yaşayan insanlar… Ya yoksullar, yoksunlar? Onlar da düzenden umutlarını kesmiş olmalı. Guadalupe Bâkiresi'nin onları mutlu yaşatabileceğine inanmıyorlar artık. "Bu düzende sonumuz ölüm" diyorlar. Ölüme dönüyorlar yüzlerini, sonlarına, nihai makama. Bizim canımızı alma, giderek bizim adam gibi yaşat, mutlu kıl, diyorlar. Ölümlü dünyayı ölümün dünyası olarak görüyorlar. Bizi yaşatanın Meryem Ana değil, yaşamamıza izin veren Ölüm Ana olduğunu düşünüyorlar. Ondan medet umuyorlar. Ölümün yaşamdan güçlü olduğunu görüyorlar. Yılda yirmi, otuz bin cinayetin işlendiği bir ülkede ölüme "insaf et, bizi yaşat" diyorlar. Hayat o kadar ucuz olunca ölüme yakıştırılan güç artıyor. Ölümde ana rahminin, kucağının sıcaklığı aranıyor.

Hepimiz Azrail'in menzilindeyiz, Ölüm Ana'ın elinin eriminde, avucundayız giderek. Keskin bir ölümlük bilincidir bu. Yaşamı daha değerli kılması gereken bilinçtir. Ama düzen bozuk olunca, Meryem Ana kendi oğlunu bile kurtaramayınca Ölüm Ana'ya sığınmaktan başka çare kalmıyor, anlaşılan.