Oğuz Demiralp

05 Kasım 2017

Lozan ve nikâh

Bizde laiklik, devletin din işlerini kontrol altında tutması demek

Lozan Konferansı tutanaklarının nerdeyse bir serüven romanı okur gibi heyecanla okunan bölümlerinden biri azınlık haklarının görüşüldüğü bölümdür. Bu bölüm içinde en hararetle tartışılmış konulardan biri gayrimüslimlerin nikahları konusudur. Türk heyetinin laiklik ilkesini Avrupalılara karşı savunduğu bu tartışmalarda dinler, kültürler arasında da ilginç karşılaştırılmalar yapılmıştır.

Örneğin, Türk delegesi, müslüman görenekleri uyarınca nikahın sivil bir edim olduğunu, evlenmek için iki tanığın yeterli geldiğini, ayrıca bir din adamına gerek olmadığını anlatır. Yunan delegesi (Venizelos) da, Kuran-ı Kerim uyarınca yapılan evlenmenin hiç bir dinsel yönü olmadığını kabul eder.

On yıllar sonra aynı konuyu kendi aramızda tartışıyoruz. Lozan’da tartışmasını en azından kendi aramızda bitirdiğimizi sandığımız bir konuya dönmemizi nasıl yorumlamalı? Neyse... İzleyebildiğim kadarıyla, şimdiki tartışmada bir taraf, “papazlar nikah kıyıyor da, bizim din adamlarımız niye kılmasın?” diyor. Öbür taraf imamın rütbelisine, rütbesizine nikah kıydırmanın laikliğe aykırı olduğunu söylüyor.

Her şeyden önce: papaz başka, bizim din adamları başka, çünkü dinleri başka. Her şeyden önceden bir önce: Fark dinlerde. Hristiyanlarda evlenme ediminin geçerli olması için mutlaka dinsel bir yetkili yoluyla yapılması gerekiyor. (Elbette günümüzde bu tablo laiklik yönünde çok değişti.)

Müslümanlıkta öyle bir şey yok. Bir çok kişinin yazdığı gibi, islamda dini nikah yok. İslama göre, evlenmenin en arı biçiminde, kadın ile erkeğin en az iki tanığın gözü önünde karşılıklı rıza ifadeleri yeterli. Hattâ, herkes bildiği ve ona göre davrandığı sürece kayda bile gerek yok. Doğal olarak, zamanla topluluk genişledikçe, gözle takip olanakları azaldıkça evlilik sözleşmelerini kayda ve sağlama bağlamak için evlendirici olarak üçüncü bir kişiye, gene zamanla bir otoriteye duyulan ihtiyaç ilk dönemlere oranla artıyor. Kadı, kadıya bağlı imam, nihayet imam o otorite olarak çıkıyorlar sosyal tarih sahnesine. Arap kökenli  Fransız müslümanlar arasında islamın sosyal tarihi üzerine çalışma yapan çok, bizde bu konuda çalışan pek yok. Andığım ve yukarıdaki özet bilgileri toparladığım Fransız kaynaklarda öne sürüldüğüne göre, imama nikah kıyma görevi verilmesi 16ncı yüzyıldan sonra özellikle bizde gelişen bir pratik olmuş. Hatta, bu kez Fransız değil bir Alman kaynağında, rahmetli H. V. Velidedeoğlu’na atfedilen bir deyimle, “çok kuvvetli bir gelenek” olmuş. Dolayısıyla imamın nikah kıymasının dinsel gereklilikle hiç bir ilgisi yok. Toplumun zaman içinde oluşan ve her gelenek gibi , doğası gereği, zamanla değişebilecek bir geleneği.

Diğer tarafın argümanına gelince, önce laiklikten ne anlıyoruz, bir anımsamak gerek. Laiklik kuramsal düzeyde din ile devlet işlerinin ayırılması demek, ama bizde öyle değil. Bizde laiklik, devletin din işlerini kontrol altında tutması demek. Niye öyle? Geçenlerde bir bakanımız pek güzel açıkladı. Diyanet olmazsa “cami cami” bölünebileceğimizi söyledi. Demek ki, Türkiye’de, devletin dini kontrol etmesi gerektiğinde iktidarı, muhalefeti mutabık. Bizdeki laiklik,  devlet işlerinin, din işleri ve diğer işler olarak ayrılması anlamını taşıyor. Araya kesin bir çizgi, kalın bir duvar çekmişiz. İmama devlet memurudur diye bir medeni hukuku icra görevi verirseniz, bu kesin çizgi çiğnenmiş, kalın duvarda bir delik açılmış olabilir. Aslında, bence, o çizgiyi biz Lozan’da devletin temelini atarken çekmişiz, Lozan’a katılan diğer ülkelere karşı savunmuşuz. Bunu anımsamalıyız.

Dolayısıyla, din görevlilerine nikah kıydırmak din açısından gerekli görünmüyor ve Türk usulü laiklik anlayışına aykırı görünüyor. Elbette, yukarıda değindiğimiz “çok kuvvetli geleneğe” de devletin saygı göstermesi sosyal / kültürel bir gerekliliktir. Bunun yolu da bildiğimiz şekilde sivil makamlarca nikah kıyıldıktan sonra insanları ne yapacakları konusunda serbest bırakmaktır. Din görevlilerine nikah görevi vererek, dinin beklemediği ve laik hukuk düzenimizi zedeleyecek bir adım atmak değildir. (Bir soru: din görevlileri, diğer evlendirme memurları gibi, bir müslüman ile bir hristiyanı evlendirebilir mi?) Bu konuda benim sade vatandaş olarak görüşüm, böyle bir adım atılıyorsa Lozan’da sergilemiş olduğumuz tutuma da ters düşüleceği yönündedir.  Ne diyelim? Ne oluyorsa, hayırlısı olsun!