Şu bordo bereli küçük kız hikâyesi hiç hoş olmadı. Nerdeyse bütün dünya görsel ve yazılı basını o görüntüleri kaptı, yayınladı, yorumladı. Şöhretimize şöhret katıldı.
Küçük kızımızı öyle giydirip salona getirenlerin iyi niyetinden ve olumlu duygularından şüphe etmeyiz, ama ortaya çıkan tablo pek olumlu izlenim yaratmadı. Hele küçük kızımızın savaşa giderek şehit olabileceğinden söz edilmesi…
Bizim de uymamız gereken uluslararası hukuk kurallarına göre çocukların savaşa sürülmesinin yasak olması bir yana, küçücük kızların ellerinde silah savaştıkları ve şehit düştükleri bir durumu tahayyül etmek beni açıkca ürküttü.
Halkın büyük bir çoğunluğu TSK’nın harekâtını zaten destekliyor, bu tür sahnelere ne gerek var?
Bütün bunların, maksadını, kastını aşan hareketler, sözler olduğunu düşünüyorum, yoksa vaziyet kötü demektir. Körpe zihinlere, gönüllere militarizm aşılamaya ihtiyacımız olduğunu sanmıyorum.
Büyükler olarak görevimiz oğullarımıza, kızlarımıza ölümü değil, yaşamayı öğretmektir. TSK’nın görevi de çocuklarımıza güven ve güvenlik içinde yaşayacakları bir ortam sağlamaktır.
Lütfen, ülkemizde zaten ne derece düzgün olduğu tartışılan psikolojik ortamı Afrin dolayısıyla çığrından çıkarmayalım. Gelişmelerin rasyonel açıklamasını yapalım, rasyonel şekilde algılanmalarını sağlayalım.
Sosyal medyada bir fizik mühendisi kızımızın dünyanın en önemli üniversitelerinden birinde genç akademi üyeliğine seçilmesi dolayısıyla yaptığı konuşmayı izledim. Benim de göğsüm kabardı, her izleyen gibi. Değerli bilim insanımız, konuşmasında, Atatürk’ün açtığı yolun önemini anlattı. Atatürk’ün, “Benim sözüm bilime aykırıysa bilimi seçin” (mealen) dediğini anımsattı.
Bilimin ve aklın yolundan ayrılmazsak, o bereli küçük kızımızı da, daha nice kızımızı da Harvard üniversitesindeki ablaları gibi parlak bir istikbale kavuşturabiliriz.
Bu vesileyle şehitlerimizin anısı önünde gene saygıyla eğiliyoruz.