Oğuz Demiralp

19 Nisan 2023

Kararlı ve hızlı değişim gerekli

Geçiş dönemi "Bir Tereddütün Romanı" olmamalıdır

Güncel veriler Kemal Kılıçdaroğlu'nun cumhurbaşkanlığı seçimini kazanacağını, Meclis seçimlerinde de muhalefet kesiminin çoğunluğa ulaşacağını gösteriyor. Rahat bir nefes alacağız demektir.

Birçok aklıevvvel AKP'linin Cumhuriyet'i Türkiye tarihinde bir parantez olarak gördüklerini unutmadık. Asıl parantez, belki ilk iktidar yıllarını ve sonra partiden ayrılan bazı politikacıları saymazsak, AKP olmuştur. Umarız bu parantez 14 Mayıs günü bir daha açılmamak üzere kapanır.

İktidar 14 Mayıs tarihini DP'nin 1950 seçimlerini kazandığı gün olduğu için seçti. Aslında kendi açısından hayret verici bir yanlış yaptı iktidar. 1950 seçimlerinde DP'nin sloganı "Yeter! Söz milletin" idi. Şimdi ise millet kavramını muhalefet kullanıyor. Bugün "Yeter! Söz milletin!" diyen Cumhur değil Millet İttifakı'dır. Yirmi yıl! Gerçekten yeter!

İktidar farkında mıydı, bilmem, ama 14 Mayıs ayrıca Anneler Günü. O gün annelere verilecek en büyük armağan seçimleri muhalefetin kazanması, dolayısıyla çocuklar için olumlu bir gelecek umudunun doğması olacaktır. Yoksa gençlerimizin geleceklerini yurt dışında arama eğilimi güçlenecektir.

Yeni dönemin öncelikli işi elbette deprem yaralarının sarılmasıdır.

Bunun dışında, hem maddi hem de manevi alanlarda bir onarım ve atılım hareketinin başlaması gerekmektedir. Kararlı ve hızlı adımlar atılmazsa düş kırıklıklarına kısa sürede kapı açılır.

Onarım ve atılım gerektiren alanlardan biri de ülkemizin Batı ile ilişkileridir.

Yineleyelim: Ülkemizin dünya siyasal haritasındaki yeri Batıdır. Hayali Avrasya ve sürekli çalkalanan Orta Doğu değildir. Elbette Asya ve Orta Doğu ülkeleriyle yakın işbirliği ilişkileri geliştirilecektir, ama sağlama alınması gereken konum Batı'daki yerimizdir. Batı da sadece ABD ile ilişkilerimizin düzeltilmesinden ibaret değildir. Avrupa ile bütünleşme sürecimizin canlandırılarak devam ettirilmesi bizim için esastır. Çok boyutlu bir Avrupa vizyon bildirgesinin açıklanmasında büyük yarar görüyorum.

Şubat ayında yapılmış olan Münih Güvenlik Konferansı'nı televizyondan izledim. Türkiye'den bir katılım göremedim. Türkiye'den söz edildiğini de işitmedim. Oysa Batı'nın önemli bir bütünleşme ve dayanışma çabasının dışavurumuydu o konferans. Türkiye'siz bir Batının şekillenebildiğini gördüm.

"Batı bizden vazgeçemez." düşüncesinin rehavetine kapılmak yanlıştır. Batıya yüzümüzü yeniden dönmektir Türkiye'nin yararına olan. Bu amaçla bazı adımları hızla atmak gerekir.

Osman Kavala, Hakan Altınay ve arkadaşları derhal özgürlüklerine kavuşturulmalıdır.

Selahattin Demirtaş da derhal özgür kılınmalıdır. Kaldı ki, Demirtaş Türkiye'in gereksinim duyduğu önemli, belirleyici bir politikacımızdır.

İstanbul Sözleşmesine hemen dönülmelidir.

11 – 12 Temmuz 2023 tarihlerinde yapılacak NATO Doruk toplantısına yeni cumhurbaşkanımız İsveç'in bu örgüte üye olmasını engelleyen biri olarak gidemez.

ABD ile hızla görüşerek, S – 400'ler bir daha kullanılmayacak şekilde depoya kaldırılmalıdır, elbette F- 35 programına dönüş güvencesi alınarak.

Dışişleri Bakanlığının onarımına ilk günden başlanmalıdır.

Yukarıda belirttiğim Avrupa vizyon bildirgesi açıklanmalıdır.

Elbette, bütün bu adımlar atılırken, solculuğu Batı düşmanlığı sanan anlayışın etkisinde kalmamak gerektiğini de ısrarla vurgulayalım. Bu anlayış bir çıkmaz sokaktır. CHP ile HDP'nin Avrupa Sosyalistler Partisi'nin ortak üyeleri olduklarını unutmayalım. Dış politikamız açısından çok daha iyi şekilde kullanmamız gereken bir karttır bu üyelikler.

Geçiş dönemi "Bir Tereddütün Romanı" olmamalıdır. Birkaçını saymaya çalıştığım adımların hızla atılması halinde Türkiye'nin imajı hem Batı'da hem de küresel düzeyde hızla olumlu yönde değişecektir. Bu da Türkiye'nin dış ilişkilerinde elini çok ama çok güçlendirecektir.