Oğuz Demiralp

01 Mayıs 2018

İnsan kalitesindeki düşüş

Hiçbir şeyin hiçbir kimsenin umurunda olmadığı bir toplumsal yaşama doğru hızla yol alıyoruz

Bir halk otobüsündeyim. Ön kapıya dikilmiş bir genç binişleri zorlaştırıyor. 25 yaşlarında, sakallı, o müthiş Türk dizilerindeki müthiş aktörler gibi (!). Ön sırada oturan yaşlı bir hanımefendi “Evladım, binenlere engel oluyorsun, biraz ilerlesene!” deyiveriyor. Sırıtıyor genç adam, yanıt vermiyor. Bir iki zorluk daha yaşanınca yaşlı hanım uyarısıın tekrarlıyor. Gene sırıtıyor örnek görünümlü (!) genç. “Ben suriyeliyim, anlamıyorum!”, diyor, güya aksanına da değiştirerek. Sonra yaşlı hanımefendiyle utanmadan bir tartışmaya giriyor. Yaşlı hanım, Atatürk gençliğinden söz edecek oluyor. Genç gururla sesini yükseltiyor: “Ben Fatih Sultan Mehmet’in torunuyum.”  Araya girilip bastırılıyor tartışma...

Yeşil ışıkta karşıdan karşıya geçiyorum. Önümde bir otomobil beliriveriyor. İçinde pis sakallı yaşları yirmi / otuz arası iki genç adam. Trafik ışığını gösteriyorum. Açık pencereden “Hadi canım sen de!” diyerek elini sallıyor, araba uzaklaşıyor.

Ülkemizde yeni bir yaratık türü ortaya çıktı. Yaşları 18 ile 30 arası pis görünüşlü, sakallı, saygısız, doyumsuz, kültürsüz, işi gücü müphem lumpen bir kitle. Stadlarda, sokaklarda, malûm partinin mitinglerinde bunlar... Hele bir araya geldiler mi, kendilerini pek de güçlü hissediyorlar.

Eskiden insan sokağa çıkıp halkın arasına karışınca bu kadar pis görünümlü, ters davranışlı yaratıklara rastlamazdı. Sayıları tavşan hızıyla çoğalıyor. Bu yaratıklar ülkemizin en aşağı son on yıldır yaşadığı manevi çöküntünün ürünleri.

Manevi kalkınmanın yolu ne yazık ki sadece dinsel kuralları öğretip uygulanmalarını sağlamakla açılmıyor. İnsanlara doğru dürüst çağdaş eğitim vermek gerek. İnsan ilişkilerinde karşılıklı saygıyı, hoşgörüyü daha ilkokulundan başlayarak öğretmek gerek. Adab- ı muaşereti küçümseyen maganda ahlakının önüne geçmek gerek. Acayip televizyon dizileriyle insanlara şiddeti, Cumhuriyete saygısızlığı, kin tutmayı öğretmemek gerek. Saldırganlığı, ayrışmayı, kamplaşmayı körükleyen siyasi söylemlerden vaz geçmek gerek. İnsan haklarını öğretmek gerek.

Bütün bu söylediklerimin boşuna olduğunu biliyorum. Hiçbir şeyin hiçbir kimsenin umurunda olmadığı bir toplumsal yaşama doğru hızla yol alıyoruz. Bir ülkede hukuk devleti, demokrasi, insan hakları hep birlikte zayıflar, kuvvetlinin sözünün hükmettiği bir ortama geçilirse insan kalitesi elbette düşer. O tür toplumsal yaşamda egemen olan şey, orman kanunudur.  Herkesin taptığı tek şey vardır, o da kuvvet.