Oğuz Demiralp

23 Ağustos 2019

İçerde ve dışarda başarıdan başarıya

Ekonomi zaten kötü giderken, kayyım kararı ile siyaseti daha da karıştıracak olumsuz bir adım atılmış oldu

Hangi konuda ‘Olur mu öyle şey?’ derseniz Türkiye’de oluyor.

Birkaç ay önce seçimle iş başına gelmiş belediye başkanlarını görevden alıp yerlerine kayyım atanması olacak iş değil, ama oldu. Türkiye’de artık sandık demokrasisi bile sorgulanıyor. Bu olayın izahını göremiyorum. Somut kanıt da şimdiye kadar göremedik. Bilmediğimiz şeyler varsa bilelim.

Dışarıya nasıl anlatılır bu olay? Tarafı olduğumuz Avrupa Yerel Özerklik Şartına uygunluğu nasıl savunulabilir?

Hepsinden önemlisi: Bu olay Kürt vatandaşlarımıza nasıl izah edilebilir? Bu olay bir kısım Kürt vatandaşlarımızda yabancılaşma duygusuna yol açmaz mı? Bunları düşünmek gerekir.

Ancak yakın siyasal amacın HDP destekli Millet İttifakı’nı bozmak olduğu anlaşılıyor. Sadece CHP ile İyi Parti arasında değil, CHP içinde de sorun çıkarabilecek bir olay olarak değerlendirildiği görülüyor. Bu siyasi manevrayı atlatmak gerekir. İlkesel bir yaklaşım sergilenmeli. Demokrasi savunulmalı. Seçimle gelen seçimle gider.  

Ekonomi zaten kötü giderken, siyaseti daha da karıştıracak olumsuz bir adım atılmış oldu.

Peki dışarıda işler çok mu iyi gidiyor? En çok yoğunlaştığımız konu olan Suriye’deki durum iyice tatsız. Güya ABD ile bir anlaşma yolundayız. Bunu diplomatik başarı saymak çok güç. ABD sınırın iki tarafına da yerleşip, kendi aklınca Fırat’ın Doğusundaki oluşumu bize karşı, bizi de onlara karşı savunacak.

Biz biraz ABD ile yakınlaştık ya, Ruslar hemen rahatsız oldular. Tepkiyi İdlib’de veriyorlar. Lavrov’un tehdit kokan açıklamalarıyla Türk Konvoyuna saldırı eş zamanlı. Şehitlerimizin hesabını kimden soracağız, Esad’dan mı, aziz dostumuz Putin’den mi?

ABD ile Rusya bizi çekiştirip duruyorlar, ama biribirinin ayağına pek basmıyorlar. Belli ki, Suriye konusunda bir anlaşma zemini arıyor, ama henüz bulamıyorlar.

Ya mülteci işi? Kontrolsuz ve bence uluslararası kurallara uymayan bir mülteci politikası yüzünden Türkiye’de ciddi sosyal sorunlar doğuyor. (Fransız televizyonunda gördüm. 21 yaşında bir  Suriyeli kadın İstanbul’da dördüncü çocuğuna hamileydi. Eşi sınırdışı edilecekmiş.) Suriyelilerin zorla geri gönderilmesi ise şimdiden Batı kamuoyunda eleştiriliyor. Mülteci yükünü bizimle paylaşmadılar, sırtımızı sıvazlamakla kaldılar, ama şimdi ‘mültecileri neden korumuyor da geri gönderiyorsunuz?’ diye eleştirmeye hazırlar.  Bu oyunu bilerek oynamak gerekiyordu.

En azından şunu bilelim. Esad, Suriye’deki sünni nüfus ne kadar azalırsa o kadar memnun olur. Onun için Türkiye’ye gidenlerin geri dönmesine yeşil ışık yakmaya fazla istekli değildir.

İçine iyice girdiğimiz Suriye konusu çözümlenmedikçe başımız belâdan kurtulmaz. Gerçek çözüm de ancak BM çerçevesinde müzakere yoluyla olabilir. Esad ve Fırat’ın Doğusu dahil bütün taraflar, aktörler masaya oturmalı. Eksik katılımlı müzakerelerin hiç bir şansı yok. Gel gelelim, bizim bu konudaki politikamız, anlayışımız nedir? O da pek belli değil.

Quo Vadis Türkiye?