Fransa’da 17 Kasım günü çok önemli bir gün olabilir. Benzin ve mazot fiyatlarının arttırılmasıyla başlayan zam furyasına Fransız halkı karşı çıkıyor. Sarı Yelekliler adıyla anılan büyük bir protesto hareketi başladı. Örgütlü, şimdiye kadar gayet düzenli bir sosyal muhalefet hareketi. Fransız halkı demokratik hakkını kullanıyor.
Bizde daha beter zamlar yapıldı. Biraz mırın kırın etmenin dışında önemli bir itiraz görülmedi. İktidar, halkımızın ağır başlılığından ve sadakatinden emin. Hem de o kadar emin ki, millet sıkıntıdayken, iktidar dünyanın belki de en lüks uçağına biniyor, o uçan sarayın içini çoğunluğu geçim sıkıntısı içindeki halkımıza basın yoluyla teşhir ediyor. İktidar, halkımızın tepki göstereceğini değil, böyle bir uçağa sahip olduğumuz için gurur duyacağını düşünüyor olmalı.
İnsaflı olalım. İktidar halkın ekonomik sıkıntılarını görmüyor, seçimlerde bir tepki vermesinden çekinmiyor değil elbette. ‘Seçimlere kadar Doları baskı altında tutarız. Enflasyonuna da biraz düşük gösteririz. Halk zaten muhalefete güvenmiyor. Vaziyeti gene idare ederiz.” taktiği uyguluyor iktidar. Muhalefet? Onlar kendi âlemlerinde... “Mutlu, mesut” biribiriyle didişip duruyorlar.
Ülkemizde siyasi muhalefet zayıf. Demokratik ölçüler içinde bir sosyal muhalefet hareketi de maalesef oluşamıyor. Buna karşılık Cumhuriyet’e ve Atatürk’e dinselci fanatik muhalefet gittikçe daha canlı. Hemen belirteyim: Bizim mevzuatımızdan çok daha geniş olan evrensel ifade özgürlüğü ölçüleri çerçevesinde hiçbir tarihi şahsiyetin veya rejimin eleştirilmesine, hattâ olumsuz değerlendirilmesine karşı değilim. Ancak bizim dinselci fanatiklerin niyeti belli. Türkiye’de bir Taliban düzeni istiyorlar. Ellerine baltayı kolaylıkla alabiliyorlar. Gidiş çok tehlikeli.
Üst mevkiide olanların bu gelişmeleri yakından izlemeleri, kötüye gidişi önlemeleri gerekir. Ne yazık ki, Diyanet İşleri Başkanımızın son performansı bu bakımdan tam bir talihsizlik örneği...
Esef vericidir: Diyanet İşleri Başkanımız o fesli şahsı gerçekten ziyaret etmiş. Özel arabasına binerek sivil ve özel bir ziyaret yapsa sorun yok belki. Gel gelelim, resmi makam arabasıyla, resmi unvanı, resmi giysiyle ziyaret etmiş. Bol bol fotoğraf çektirip bunları basına servis etmiş. Belli ki Diyanet İşleri Başkanı bir mesaj vermek istemiş. Bu mesajın laik cumhuriyete, Atatürk’e karşıtlık mesajı olduğu açık.
Diyanet İşleri Başkanı cumhuriyet ve Atatürk konusunda o fesli şahıs gibi düşünüyor ve düşüncelerini dışa vurma ihtiyacı içinde olabilir. Ancak bunu sivil hayata ya da siyasete geçerse yapabilir. Türkiye Cumhuriyeti devleti memuru olduğu sürece yapamaz. Bence, Diyanet İşleri Başkanı’nın davranışı kamu göreviyle ilgili bütün yasalara, mevzuata aykırıdır. Üstüne üstlük vahim bir aykırılıktır bu. Kamunun tümüne birleştirici hizmet sunması gereken bir görevli kamuyu bölücü bir davranış sergilemiştir. Ne gereği vardı, 10 Kasım’ı unuttuğu izlenimi yarattığın yetmiyormuş gibi, şip şak fotocularla resmi cübbeyle o tuhaf şahsı 10 Kasım’ın arefesinde ziyaret etmenin? Ayrıl o makamdan, ondan sonra ne mesaj verirsen ver, ne dersen de... Olağan bir düzen içindeki herhangi bir ülkede böyle bir olay soruşturma ve hukuki işlem konusu olur.
İmamın cemaat üstündeki etkisi bilinir. Dıyanet işleri Başkanının bu davranışını, umarız, dinselci fanatikler yeşil ışık olarak görmemişlerdir. Ancak bugünlerde basına yansıyan bazı olaylar fazlasıyla endişe verici...
Dinselci fanatizm zaafiyet içinde gördüğü yerden gövdeye giren bir mikrop gibidir. Yavaş yavaş bütün gövdeyi zehirler. Dine, kültüre, topluma, devlete zarar verir. Her hastalık gibi önleyici tedbirler gerektirir. Ülkemiz yönetimi bu tür tedbirler alıyor mu?
Biz en aşağı üç yüzyıldır dinselci fanatizm ile uğraşaduralım, ABD yirmi yıl içinde kızıl gezegen Mars’a insan göndereceğini ilân etti. Kızıl, yani ateş renkli gezegen. Bakarsınız, biri çıkar, “Orası Cehennnem, gavurlara göre” der. Dünyanın düz olduğunu iddia edenlerden böyle bir söz işitirseniz, şaşırmayın.