Augusto Monterrroso Orta Amerika’nın en iyi yazarlarındandır. Annesinin ülkesi Honduras’ta 1921’de doğmuş, babasının ülkesi Guatemala’da yaşamış, siyasal nedenlerde göç ettiği Meksika’da ise ömrünün çoğunu geçirerek 2003’de ölmüştür.
Augusto Monterroso 11 yaşından sonra okulu bırakmış, kendi kendini yetiştirmiş. Ece Ayhan onu tanısaydı “Orta ikiden terk dediğin böyle olur işte!” derdi herhalde.
Augusto Monterroso dünyanın, daha doğrusu insanın değiştirilebileceğine inanmış gençliğinde. Guatemala’da diktatörlüğe karşı aktif mücadele vermiş. Diktatörler, yağ çekenler dışında konuşanı, yazanı sevmezler. Monterroso da Meksika’ya sığınmak zorunda kalmış. Sonra ülkesinde işler düzelince dönüp belirli hizmetler vermiş. Meksika’ya bu kez diplomat olarak gitmiş. Daha sonra Juan Rulfo’nun ülkesine kalıcı olarak yerleşmiş.
Augusto Monterroso Latin Amerika’nın ve İspanyolcanın en çok ödül alan yazarlarındandır. Daha çok kısa öyküleriyle tanınır. “Mikro anlatı” ustası derler Monterosso’ya.
En ünlü öykülerinden birini okuyalım. Öykünün başlığı Kara Koyun.
“Uzak bir ülkede yıllarca önce kara bir koyun vardı. Kurşuna dizildi.
“Bir yüzyıl sonra pişmanlık duyan sürü onun adına bir atlı heykel dikti. Heykel konulduğu parka çok iyi gitti.
“O gün bu gündür ne zaman bir kara koyun ortaya çıksa derhal giderilir, olağan ve sıradan koyunların gelecek kuşakları da heykel sanatıyla ilgilensinler diye.”
Gabriel Garcia Marquez Türkçe’ye aktardığımız bu öykünün de yer aldığı kitabı şöyle tanımlar: “Bu kitabı eller yukarıda okumak gerekir. Tehlikeli oluşunun nedeni hınzırca bilgeliğinde ve ciddiyetten yoksun öldürücü güzelliğindedir.”
Dünya edebiyatının en kısa öyküsünü de Monterroso yazmıştır. Şöyle:
“Uyandığında dinozor hâlâ oradaydı.”
Bu öyküden anladığımız o uykuya dalarken dinozor yanı başındaydı. Akla gelen soru da şu: Dinozor oradayken nasıl uyuyabildi? Bence, koyunları sayarak…
Yeni yılınız kutlu olsun…