Bir komşum, Muharrem İnce’nin Cumhurbaşkanlığına aday gösterilmesini “bir umut ışığı” olarak niteledi. Gördüğümüz kadarıyla, CHP tabanının birinci tercihi de İnce. Klasik CHP tabanının ötesine seslenebilecek özelliklere sahip. Halk çocuğu profili çizmesi, dindar denilen kesimlerle diyalog kurabilmesi, ağzının lâf yapabilmesi İnce’ye CHP tabanının ötesinde destek alma yolunu açacaktır.
Diğer adaylar da kaliteli. Meral Hanımın ortak bir ismi aday göstermek uğruna adaylıktan vazgeçmesi kendini ve İyi Parti hareketini inkâr etmek olurdu. Bu beklenmemeliydi. Meral Akşener önemli bir çıkış içinde görülüyor. Tabanında sağın çeşitli renklerini barındırması onun hem avantajı, hem de riski. Denge uzmanlığını başarırsa çıkışını sürdürecektir.
Temel Karamollaoğlu son dönemin popüler siyasetçisi. Bir TV kanalında dinledim. İçerikli konuşuyor. Yapacağı ciddi muhalif kampanya iktidar kanadını sarsacaktır.
Selahattin Demirtaş’ın cezaevinde olması büyük ayıbımız. Ancak siyasette mağdurluk oyların artmasına yol açabilir. Gene de Demirtaş dışarıda olsaydı seçime ayrı bir heyecan gelirdi. Demirtaş parlak bir siyasetçi.
Bu dört önemli aday, hem toplam oylarının seçimin ikinci tura kalmasına yol açacak düzeyde olmasını sağlamaya çalışacak, hem de muhtemel ikinci tura kalacak aday olmak için kendi aralarında yarışacaklar. Birbirinin ayağına basmamaları çok önem taşıyor.
İkinci tur olacaksa, Muharrem İnce ile Meral Akşener’den birinin o tura girebileceği görülüyor. Muharrem İnce ikinci tura kalırsa, Meral Hanım ile Temel Bey’in, CHP’ye oy vermeye bir türlü eli gitmeyen geniş seçmen kitlelerini ikna için özel çaba göstermeleri gerekecek. Meral Akşener ikinci tura kalırsa, Muharrem İnce, CHP ve S. Demirtaş’ın Kürt oyları üzerinde çalışması gerekecek. Meral Akşener ikinci tura kalır da HDP Meral Akşener’i değil, iktidarı desteklemeye yönelirse bunu kimse anlamaz, anlayışla karşılamaz.
Evet, kamuoyundaki havaya, sosyal medyaya, çeşitli anketlere bakılırsa bir umut ışığı var. Bu umut ışığı sadece belirli kişi ve zümreye karşıtlıktan kaynaklanmıyor. Türkiye’nin değişmeye ihtiyacı var. Bunu iktidar bile görüyor. Eskisi kadar “yola devam” türküleri söylemiyorlar. Sanki on beş yıldır onlar iktidarda değilmiş gibi, muhalefet gibi konuşuyorlar. İktidar da görüyor değişim ihtiyacını. “Değişimi en iyi ben yaparım” havası yaratmaya çalışıyor. Gel gör ki, eski ellerle yeni işler yapılmaz. Yeni ellere gerek var, üstelik temiz ellere gerek var.
Dünyadaki şu görüntümüze bakın! Türkiye deyince kimse olumlu şeyler düşünmüyor. Şu ekonominin gidişine bakın! O istatistikleri kimse yutmuyor. Ne yabancı sermaye geliyor, ne de piyasa notlarımız düzeliyor. Günlük hayattaki pahalılığa bakın! Hükümet güya ücretlere bir zam yapıyor, piyasada fiyatlar iki üç yükseliyor.
Ya insan hakları, demokrasi, hukuk devleti! Seçim heyacanından ötürü pek söz edilmiyor, ama görüntümüz vahim. AB’nin ilerleme raporu, ABD’nin insan hakları raporu eskiden manşet olurdu. Şimdi zor haber oluyor, ama medyamızın bu tavrı negatif gerçekleri değiştiremiyor.
Güya askeri vesayete son verdik. Bu kez üst komutanın siyasi otoritenin talimatıyla siyasete müdahele ettiğini gördük. Sivil bürokrasinin müdahelesi de cabası....
3 Mayıs Basın Özgürlüğü günü idi. Gene dünya görsel / yazılı basınında en çok söz edilen ülkelerden biri olduk o gün. Basın özgürlüğü endeksinde 157’nciliğe düşmüşüz. En çok tutuklu gazeteci bulunan ülkeymişiz. Bu görüntüyü, ülkesini, ulusunu seven biri içine sindirebilir mi?
Evet, değişim şart. Ancak, seçim kampanyasının önemli bölümü Ramazan ayına rastlayacak. Bunu iktidarın kullanmaya çalışacağı kesin. Bakalım Ramazan ayında yaratılacak hava, değişim ihtiyacı duyulmasını nasıl etkileyecek?