Oğuz Demiralp

14 Haziran 2020

Ayasofya

İstanbul'un her yeri fethin simgesi. İstanbul'u 1453'den beri bizim olduğunu anımsatmak, anımsamak için ille Ayasofya'nın cami olması mı gerekir?

Yetkililerimiz Ayasofya Müzesi'nin yeniden camiye çevrilmesi fikrine yurt dışından gelen tepkilere, özetle, "Bu bizim iç meselemiz" şeklinde cevap veriyormuş. Aslında, 'kışkırtsınlar da yurt dışından daha çok tepki gelsin, bu mesele bizimle kafir Batı arasında tam bir çatışmaya dönüşsün, kamuoyunda uyanacak dinselci milliyetçi dalgayı da oya tahvil etsinler, bu vesileyle laik kesimleri de zora soksunlar' diye düşünüyor olabilirler mi acaba?

Yurt dışında kim, ne kadar yakından izlemektedir bu konuyu? Ayasofya yeniden camiye çevrilirse kim, ne tepki verir? Bilemem. Bildiğim, Ayasofya konusunun bizim iç meselemiz olmaktan çok içimizdeki bir mesele olduğudur; zihnimizde, ruhumuzda bir türlü halledemediğimiz meselelerden biri olduğudur.

Başından beri bazı çevreler Ayasofya'nın müze yapılmasının Batı'ya verilmiş bir ödün olduğunu düşünür, yeniden camileştirilmesi için uğraşırlar. Bu çevrelerin çoğunun laik cumhuriyet fikrini de içselleştirmekte zorluk çektiklerini biliriz. Bu sıralarda hem iç hem de dış koşullar bakımından harekete geçmenin uygun olacağını düşünüyor olabilirler. Buna karşılık, 'İktidara siyasi desteğin azalmasının önüne geçmek için kala kala bir Ayasofya kartı kaldı. Oyuna gelmeyelim' diyen muhalefet çevreleri de haklı olabilir. Göreceğiz, ama gene ekonomiyi, demokrasiyi tartışmak gerekirken, Fransızların deyişiyle, eski şeytanları uyandırıyoruz, yanlış yapıyoruz.

Ayasofya kılıç hakkıymış, İstanbul'un fethinin simgesi olduğu için camiye çevrilmesi gerekirmiş. Bu çağda kılıç hakkı diye bir hak savunulabilir mi? O zaman bütün ülkeler önce fethedip sonra elden çıkardığı yerleri, o yerlerdeki türlü eseri geri istesin. Gerekirse yeniden fethetsinler. Her fetihten sonra üç gün talan hakkını da uygulasınlar, Kafaya bak! Öte yandan, İstanbul'un her yeri fethin simgesi. İstanbul'u 1453'den beri bizim olduğunu anımsatmak, anımsamak için ille Ayasofya'nın cami olması mı gerekir? Kaldı ki, İstanbul fethini bir dinin diğer bir dine üstün gelmesi olarak düşünmek, sunmak yanlıştır. O zaman uygarlık çatışması yaklaşımının tuzağına düşersiniz.

AKP'nin başlangıç döneminde dünyada geniş kabul ve destek görmesinin en önemli nedeni uygarlıkların çatışmasına karşı uygarlıkların barışmasını sağlayacak bir siyasi hareket olarak görülmesiydi. Bugün, bakın türlü yorumlara, AKP, uygarlıkların barışmasından değil çatışmasından medet uman bir siyasi hareket olarak görülüyor. Yazık değil mi?

Sultanahmet'in Akbıyık mahallesinden geldiğim için Akbıyık camiini de, Sultanahmet camiini de, Ayasofya Müzesini de iyi bilirim. Ayasofya'nın müze yapılmasını bir barış ve barışma mesajı olarak görmüşümdür, küçüklüğümden beri. Uygarlıkların barışması yönünde tarih boyunca verilmiş en önemli mesajlardan biridir. Ancak, böyle bir mesaj verebilmek için kendinize güvenmeniz, devletinize, milletinize güvenmeniz, kendinizin kuvvetli olduğunu bilmeniz gerekir. "Böyle bir şey yaparsam karşı taraf bunu bir zayıflık işareti olarak görür, üstüme gelir" diye düşüyorsanız, için için karşı taraftan çekiniyor, kendi kuvvetinizden şüphe ediyorsunuz demektir. Bu kadar büyük barış ve barışma mesajları verebilmek büyük insanların, büyük milletlerin işidir.

Ayasofya Müzesi'nde dinsel çatışmaların ötesine geçerek dinsel bir edim gerçekleştirmek mümkündür. Her 29 Mayıs günü Diyanet İşleri Başkanımızla Fener Patriğimiz Ayasofya'ya gelip yurtta barış, dünyada barış için dua ederler. Başka dinî, hatta siyasî liderler de davet edilebilir. O zaman Ayasofya'nın barış ve barışma mesajı daha da güçlenir. Böyle bir mesaj hem Osmanlının dinleri bir arada yaşatma amacına, hem de Cumhuriyetin din ve vicdan özgürlüğü demek olan laiklik ilkesine uygundur. Ayasofya ilelebet bizimdir. Korkmayalım, ne başkasından, ne de kendimizden.