Gazeteciler Cemiyetinde bir kongre geride bırakıldı, “32 yıl yetmedi, devam” diyen Başkan Nazmi Bilgin yeniden seçildi.
Ancak başta OY’unu Beyaz Sayfa Kadro Hareketi için kullanan 295 değerli meslektaşımız olmak üzere aslında Cemiyetin yeni yönetim kuruluna ve tüm üyelerine olan sorumluluğumuz gereği, söylenecek çok şey var.
Bugünden itibaren bunları bir bir paylaşacağım:
1-32 (OTUZ İKİ) yıllık Başkan Nazmi Bilgin, benim bulunduğum her toplantıda “Bu benim son dönemim, bir daha aday olmayacağım” diyordu, Vakıf Senedi’nin mahkeme tarafından reddedilmesi üzerine haykırarak, “Ben bu Vakıf Kuruluncaya kadar başkanlığa aday olacağım” demedi mi? Gazeteciler Cemiyetinin her türlü menkul ve gayrimenkul varlığının, üyelikleri ölünceye kadar sürecek 16 kişilik mütevelli heyete geçmesinden muradı neydi acaba da başkanlık koltuğunu terk etmemekte bu kadar ısrarcı oldu? Bu durumu sizlerin yorumuna bırakıyorum.
2- Yüzlerce üyesi olan bir Gazeteciler Cemiyetinde, acaba 32 yıldır devam ettirdiği bu göreve layık başka bir arkadaşımız yok muydu? Neden asla kimseye (her türlü yolu kullanarak) geçit vermedi?
3-Evrakta Sahtecilik ve Görevi Kötüye kullanma suçları nedeniyle 2015 yılında kendisi hakkında hapis ve para cezası verilmedi mi?
-Cezası 5 yıllığına ertelenince bu durumu herkesten gizli tutarak, tam 11 gün sonra apar topar kongreye gitmedi mi?
-Bu suçları işlediğini bilmeyen üyeler tarafından yeniden başkanlığa seçilmedi mi?
Kongreye gidiş süreci
1- İki dönemdir sürdürdüğüm yönetim kurulu üyeliğim sırasında her türlü yanlışa, usulsüzlüğe hatta yolsuzluğa karşı çıktım. Görüşlerimi yönetim kurulu toplantılarında açıkça ifade ettim. Başkana defalarca raporlar, görüşler, belgeler sundum, bunların tamamı kayıt altındadır, ayrıca toplantıların tamamı, kendisinin Kaş’ta, Y.K. Üyesi Ümit Gürtuna’nın İstanbul’da ikameti nedeniyle zoom üzerinden yapılmıştır ve bu görüntüler de kayıtlardadır.
-EED’den (European Endowment For Democracy) temin edilen 140 bin euro’luk hibe kredisi ile, teklif alınmadan, ikinci el ve Cizre 6. Noterliğine kayıtlı olarak satın alınan arabanın Cemiyeti uğrattığı 700-800 bin TL’lik zarar
-EED’den gönderilen ağır ifadelerle Cemiyetimizin tutumunu eleştiren mektup,
-Cemiyette bir ihalenin usulsüz olarak yapılmış oluşu nedeniyle Avrupa Birliğinden Cemiyete 20 bin euro tutarında haciz konması,
-İmzamın, AB ile yazışmalarda bir kaç kez taklit edilmesi girişimleri, benim sorumluluğumda yürütülen bir iş gereği benden gizli olarak satın alınan 3 adet Macinthos-Apple bilgisayar,
-Bu alım sırasında kendisine -Nursun Erel’in bu konuyu bilmesi gerekir, kendisini bilgilendirelim- diye yazılı ısrarda bulunulmasına karşılık, hayır cevabı vermesi.
Usulsüzlükler ile ilgili olarak Karar Defterine şerh koyma isteğim, engellenmiştir. Bu konuda yönetim kuruluna sunduğum belgeler yok sayılmış, deftere, “Nursun Erel, bazı eleştirilerini yönetim kurulunda dile getirmiştir” ibaresi yazılmakla yetinilmiştir.
Başkan beni bir Y.K. Toplantısı öncesi çağırarak, “Bunları yargıya götürme, tanık bulamazsın, bu adam senden özür dilesin iş kapansın” demiştir, ben ise, -Siz Kol Kırılır Yen İçinde- diyorsunuz, bu usulsüzlükleri yapan adamdan niye hesap sormuyorsunuz?- Diye sormuşumdur. Adam dediği şahıs, o günkü toplantıda özür dilemiş, ama Cemiyet Denetim Kurulu, Y.K üyelerinin gözleri önünde cereyan eden bu olayları soruşturma konusu yapmamıştır.
2-Bir toplantıda, Y.K defteri önüme getirilmiş, bir avukata 5 bin euro ödeme yapılmasının karara bağlandığı -benim de toplantıda bulunduğum belirtilerek- imzalamam istenmiş, ben “Benim bulunduğum toplantıda böyle bir karar alınmadı, Cemiyetin 4-5 avukatı varken bu avukata neden 5 bin euro ödeme yapılıyor?” Diyerek imzalamayı reddetmişimdir.
Katıldığım son toplantıda ibra için el kaldırmadım ve Cemiyet harcamalarının detayını istedim. Buz gibi bir hava esti, başkan yanıt vermedi, bunun üzerine “Şimdi ben bahçeye iniyorum, bir çay içeceğim, harcamaların dökümünü getirsinler defteri imzalayayım” dedim ve aşağı indim. Muhasebe İşlerini yürüten yönetim kurulu üyesi Ali Topcu yanıma geldi, “Başkan bunları paylaşmama izin vermiyor” dedi, o anda istifa kararı aldım ve noter kanalıyla istifamı Cemiyet Başkanlığına gönderdim.
Beyaz Sayfa adıyla kongreden 2 ay kadar önce başlattığımız kadro hareketi, sonunda benim adaylığım üzerinde ısrarcı olunca düşünmek için süre istedim ve kararım kesinleşince istifa ederek, üye listesini başkandan almak üzere ertesi gün Cemiyete gittim.
İKİNCİ YAZI: LİSTE YERİNE HAKARET
Gazeteciler Cemiyetinde yaklaşan kongre için, adaylığım üzerinde ısrarlar yoğunlaşınca epey düşündüm:
-Kırk yıl emek verdiğim gazetecilik mesleği bana artık bir örgüt sorumluluğu yüklemiyor muydu?
-Gazeteciler Cemiyetinde yürüttüğüm çalışma sırasında gözlemlediğim ciddi yanlışlar için çaba göstermek gerekmez miydi?
-Biz başımızdakileri, “koltuğa yirmi üç yıldır yapıştınız, denetimden kaçtınız, adaletsiz davrandınız” diye eleştirirken, “tam otuz iki yıldır başımızda durmakta ısrar eden, denetime, adalete, eşitliğe kapalı yol yürüyen” yöneticilere ne diyecektik?
Uzun uzun düşündükten sonra kararımı verdim ve adaylığımı açıkladım.
İstifa ettiğim gün başkan beni telefonla arayıp, dedi ki:
-Nursun ben zaten senin ayrılacağını tahmin ediyordum. Belki de adaylık düşünüyorsun, e tabii, demokratik hakkındır.
Bu sözler kulağımda çınlarken, elimde “Cemiyetin aday listesini talep eden dilekçemle” yola çıktım, Üsküp Caddesi 35 numaradaki cemiyetin bahçesinden içeri girdim, baktım başkan bir kaç arkadaşıyla oturuyor:
-Günaydın Başkan
Diyerek elimi uzattım, elimi havada bırakan başkan, asabi bir yüz ifadesiyle “sen hainsin elini sıkmam, sana liste miste de vermem” demesin mi? Karşısına oturdum, “Neden? Bir hafta önce bana başkan adayı olmak demokratik hakkındır dememiş miydiniz?” Diye sordum, o ise yakışıksız hakaretlerini sürdürdü. Bu sözleri burada tekrarlamayı, “kendisinin ayıbıdır” diye gereksiz buluyorum. Tabii üye listesi vermediği gibi, dilekçeme yazılı cevabında da başkan, “ALO 198’e sorduk, liste verilmesinin uygun olmadığı yanıtını aldık” diyerek, “buraya asla korku giremez” dediği Cemiyeti gülünç duruma düşürmesin mi?
Parlamentoda gördüğümüz meslektaşlarımız bile dalga geçmesin mi?
-Alo 198’i Arayınca kim çıkıyormuş?
-Kim?
-Nazmi Bilgin
Beyaz Sayfa Hareketi
İşte tam o günlerde bir grup arkadaşımızla birlikte harıl harıl çalışmaya başladık. Önce her açıdan cemiyetin bugün içinde bulunduğu durumun bir fotoğrafını çektik.
-Neler yapılmış, neler yapılamamıştı?
-Avrupa Birliğinden alınan devasa rakamları bulan fonlar nerelere harcanmıştı?
-Bu fonlardan bizim değerli meslektaşlarımız, işsiz arkadaşlarımız, genç gazeteciler pay alabilmiş miydi? Yoksa bu fonlar, o bölümü yönetenler arasında kabarık maaşlar olarak paylaşılmış mıydı?
-Cemiyette bir -aşağıdakiler-yukardakiler- ayrımı yaşanıyor muydu? “Aşağıdaki” arkadaşlarımıza yazdıkları haber başına “sadaka” gibi bir rakam ödenip, üstelik bu ödeme yılda beş defayla sınırlı tutulurken, “yukardakiler” Avrupa’ya, ABD’ye kaçar kez gezilere gönderilmişlerdi?
-Cemiyetin 2021 yılındaki genel kurulunda, gündemle ilan edilmeden, şapkadan çıkan tavşan gibi bir anda ortaya konulan, üç beş kişinin oyuyla geçirilen bir vakıf kurulması önergesiyle “Cemiyetin Merkez Binası, Bizim Çatı Otel ve Restoranı, Kaş ve Kalkan’da 300 milyon euro değer biçilen arazilerinin, yani tüm varlıklarının 16 kişilik bir mütevelli heyetine devredilmesi” ne demek oluyordu?
-Kaş’taki otel inşaatını ihalesiz olarak bir firmaya veren, sonra da işletmesini çok düşük bir kira bedeliyle 20 yıllığına bu firmada bırakan Başkan acaba cemiyet üyelerine Kaş ve Kalkan’dan resimler göstererek neyin savunmasını yapıyordu?
-Denetim Kurulunun başındaki isim, Cemiyette yapılan işleri sürekli eleştirirken, bu vakfın mütevelli heyetine alınınca birden bire sesini kesip nasıl “dut yemiş bülbüle” dönmüştü?
-Sözde deprem bölgesindeki gazetecilere katkı için EED’den alınan 140 bin euro’luk hibe kredisi neden teklif bile alınmadan ikinci el, Cizre 6. noterliğine kayıtlı bir araca harcanmış, işin düzeltilmesi için 700-800 bin liralık harcama yapılarak cemiyet zarara uğratılmıştı? Bunun sorumluları kimlerdi?
-AB denetimleri sırasında ortaya çıkan usulsüz bir ihale tespiti nedeniyle cemiyete 20 bin euro’luk haciz getirilmesi nasıl oluyor da hem gizli tutuluyor hem de işin sorumlularına bu zarar rücu ettirilemiyordu?
Bizim önerilerimiz
Biz de Beyaz Sayfa ekibi olarak oturduk, kafa kafaya verdik, gönüllü olarak bu hareketi destekleyen, (müfettişler, hesap uzmanları, avukatlara da danışarak) bir bilanço ve yapılabilecekler listesi hazırladık. Öncelikle Cemiyeti her açıdan ele alarak Beyaz Sayfa adıyla dijital örgütlenmeye gittik, bir Beyaz Kitap hazırladık, yapacaklarımızı sıraladık (*)
Yönetimden bize haber gönderip, “onları eze eze kazanacağız, hezimete uğratacağız” diyenlere kulağımızı tıkadık, “içkinin 2 ay süresince bedava” kılındığı cemiyette her gün toplanıp sarhoşluğun verdiği cesaretle telefonlara sarılıp, yalanlar sıraladıkları arkadaşlarımız bize bunları aktarınca gülmekle yetindik. Üstümüze meslekte esamesi bile okunmayan trolleri saldılar, muhatap bile almadık.
Ardından Ankara dışında ne kadar üye varsa uçak biletleri gönderip, otobüslere doldurarak getirdikleri üyelerin kaldıkları oteller, ağırladıkları rakı sofraları hakkında dedikodular ulaştı, yok saydık… Hatta uçak bileti gönderilenlerden biri yanlışlıkla bileti bize gönderip, “bana parasını ödeyecektiniz” dedi, kahkahalarla güldük.
Ve Başkan sonunda kürsüye çıkıp içi boş bir konuşma yaptı. Avusturya’da göl kıyısında alınan villalara, AB fonlarının usulsüz kullanımına, satın alınan araçla ilgili İddialara cevap vermedi, bir vakıf kurup Kaş ve Kalkan arazilerini 16 kişiye teslim etme planına hiç girmedi, 50 yıllık gazeteci Emin Varol’a “Karısının tayiniyle Brüksel’e gitti, bu gazetecilik mi?” Diye laf atmak gafletinde bulundu, yüzlerce gazeteci yetiştiren Prof. Dr Korkmaz Alemdar’a, “Sen kimsin? Gazeteci misin?” Diye sormak terbiyesizliğini gösterdi, Yasemin Mıstıkoğlu’na, “sen sadece bir aktivistin” dedi çıktı. Ozan Acar da uzun süre hizmet verdiği, bütün projelerde imzası bulunduğu halde başkan tarafından, “tercümandı” sözleriyle küçümsendi.
Başkanın en büyük çelişkisi ise önce “Biz Nursun’un gazeteciliğine söz söyleyemeyiz” deyip, sonra benim gazeteci Nazlı Ilıcak’la hapishaneden çıktıktan sonra yaptığım röportajın resimlerini arkasındaki panoramik ekrana yansıtarak “işte dostunu görün” demesi oldu.
Kongre salonunun dışında karşılaşınca sordum:
-O resmi dev ekrana yansıtırken, kendisiyle yaptığım röportajdan hiç söz etmediniz. Siz yıllarca Nazlı Ilıcak’la aynı gazetede çalışmadınız mı?
-Çalıştım ama balkonda resim çektirmedim…
Deyince ne kadar güldüm anlatamam…
Makara Kukaracı Bakan Egemen Bağış’la bir ara yediği içtiği ayrı gitmeyen, hatta Bağış’ın düğününe bile Cemiyette ev sahipliği yapan başkan, beni Nazlı Ilıcak’la yaptığım röportaj nedeniyle eleştirmeye kalkışıyordu. Eh, bu kendisinden beklenirdi, çünkü Kaddafi’ler, Yaser Arafat’lar, Benazir Butto’larla yaptığım röportajlar için de bana “Sen morgdan bildiriyorsun” dememiş miydi?
İşte bu engelli koşuda her şeye rağmen Ankara Basını bize güvenip tam 295 üyesiyle Beyaz Sayfa’ya oy verdi.
ÜÇÜNCÜ YAZI: CAN PULAK’A ŞAMPANYA İKRAMI
Dostlukların son günü…
Cemiyet bünyesinde gördüğüm ve denetim kurulunun nedense! “yok saydığı” bazı usulsüzlükler nedeniyle yürüttüğüm işlerden geçen yıl istifa etmiştim, ayrıca bu ciddi sorunlara duyarsız kaldığı için Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Nazmi Bilgin’e mektup yazarak Selim İleri’nin “Dostlukların Son Günü” kitabını anımsatmış, böylece onunla olan 40 yıllık dostluğumuzun benim açımdan sona erdiğini de ifade etmiştim.
Ertesi gün bir konu için Cemiyete uğramam gerekti, baktım oturduğu koltukta Selim İleri’nin kitabı elinde, sordum:
-Gereksiz olmuş o kitabı almanız, konuşmak daha iyi bir yöntem değil miydi?
-Neden gereksiz olsun? Sen Cumhuriyet Kitap ekinde onca insana kitap tavsiye ediyorsun, bana da özellikle birini tavsiye etmişsin, neden alıp okumayayım?
Kitabı gerçekten okudu mu bilmem ama dostluk benim için gerçekten o gün bitmişti.
O sayfa kapandı, şimdi gelelim cemiyette yeni açılan sayfaya… Cemiyetin 1688 Bin Altı Yüz Seksen Sekiz üyesi bence şu soruları kendine sormalı:
Oyların gerekçeleri
-Yahu bunca yıldır içimizden bir kişi bile Nazmi Bilgin karşısına başkan adayı olarak çıkmadı, çıkamadı, çıkartılmadı. Bu Osmanlı’da yaşanan Kaht-ı Rical-Adam Kıtlığı olayı değildir de nedir?
-Bugüne kadar Cemiyet bize ne fayda sağladı da şimdi Başkan ve adamları kalkmış Beyhan Cenkci’nin Cemiyete kazandırıp, üyelerine miras olarak bıraktığı 300 milyon euro değer biçilen Kaş ve Kalkan arazilerini bir vakıf kurarak ona buna peşkeş çekmeye kalkışıyor?
-40 yıldır durdu durdu da Vakıf kurma işi şimdi mi aklına geldi? Kaş’a nakledip, “kayın biraderimin” dediği eve yerleşmesi büyük bir tesadüf değil mi? Vakfın merkezini Kaş’a taşıma niyetini, Vakıf Kurulduktan sonra Cemiyeti bırakma kararını herkes bilmiyor mu?
-Başkanın 295 oy ile karşısına çıkan ciddi muhalefete biz yeterince kulak verdik mi?
-Eğer Beyaz Kitap’ta anlatılanları o 295 üye gibi can kulağı ile dinleseydik, cemiyetten çıkar elde edenler ya da Nazmi Bilgin’e körü körüne inananlar ile Anadolu’nun çeşitli yerlerinden bindirilmiş kıta gibi getirtilen, otellerde, rakı sofralarında ağırlanan 170’e yakın üye ile 32 otuz iki yıllık başkan bu kongreyi kazanabilir miydi?
-Can Pulak’ın tutumu-
-Can Pulak nasıl oldu da kongrede bu kadar taraflı davranabildi?
-Önceden Beyaz Sayfa ekibi ile görüşürken -ben ortak adayım, sorumluluğum büyük, söz kesmeyeceğim, süre kısıtlaması yapmayacağım- dememiş miydi?
-Göz göre göre, çoğunluk oylarını alan tüzük değişikliğini (başkanlık süresinin 2 dönemle sınırlandırılması) yanındaki trolün fısıldamasıyla tekrar ettirmeyi ve bu kez -oyları sayamadım- dediği halde reddettirmeyi kendine yakıştırabildi mi?
-Hakarete uğrayan Emin Varol’a, Süleyman Ukav’a neden söz vermedi? Bu durumu sonradan yanımıza gelerek Emin Varol’un sırtını sıvazlayıp -Emin benim nazımı çeker- diye, Süleyman Ukav’ın omzunu okşayıp, -biz onunla eski dostuz- diye izah etmesi vicdanını rahatlattı mı?
-Başkanın listesinde yer almak, ekibiyle birlikte fotoğraf çektirmek, Pirus Zaferini kutlamak için kendine Cemiyette ikram edilen şampanyayı yudumlamak, acaba içini rahatlatıp, vicdanını rahatsız eden adaletsizlik hissini yok etti mi?
Şimdi ne olacak?
-Yönetim Kuruluna Nazmi Bilgin’in “lütfu” ile seçilenlerin çoğu zaten kurşun asker, önlerine ne gelse -evet efendim, sepet efendim- diyerek imzayı basacak. Zaten bugüne kadar, yönetim kurulu toplantılarında iki kişi dışında (Önder Sürenkök, Nursun Erel) ne bir soru soran olmuş, ne en ufak bir itiraz duyulmuş.
-Akılları varsa yönetimdeki paragözlere uysunlar, -madem Avrupa Birliği gibi, Norveç Büyükelçiliği gibi kaynaklardan para dağıtılıyormuş, bize de verin- deyip sebeplensinler.
-Bir kadın üye, -fonu ben buldum, maaşı da ben kaptım- diyormuş ya, onu örnek gösterip, -senin şahsına mı verildi o para? Zaten o işte senin en ufak bir payın yokmuş, başkası bulmuş, hem o para Gazeteciler Cemiyeti adına alınmadı mı?- Diye sorsun. Ayrıca Maliye Bakanı Mehmet Şimşek de duysun, yurtdışından kaynak bulmak için göbeğini çatlatıyor ya, bulduklarından kendisine pay verilsin.
-Vakıf kuruluşuna şiddetle karşı çıksınlar. -Cemiyetin 1688 üyesinin haklarını Vakfın Mütevelli Heyetinde ölünceye kadar yer kapan, tamamı Nazmi Bilgin yandaşlarından oluşan (5’i gazeteci bile olmayan!) 16 kişiye hangi hakla devrediyorsunuz? Diye sorsunlar.
Farelerden temizlensin
-“Kadınların hiç ayak basmadığı” cemiyette bu durumun nedeni araştırılsın.
-“Tavlacılar” için ayrı bir köşe açılsın.
-Tuvaletlerdeki “sifonlar” çalışır hale getirilsin, “pislik” akıtılabilsin.
-İç merdiven ele alınsın, yeniden inşa edilsin, “farelerden” temizlensin.
Ben mi?
-Alnım ak, vicdanım rahat. Beyaz Sayfa kadrosu ile Ankara Basınının saygın üyelerinin 295 oyunu almışız, hepsine buradan ayrı ayrı teşekkür ediyorum.
-Basın tarihine geçmesi açısından önemli bulduğum Beyaz Sayfa Hareketini bir kitaba dönüştürmek için kaleme alacağım, huzursuzluktan, vicdan azabından uzak, mutlu yaşamımı sürdüreceğim.
-Biraz seyahat etmeyi de planlıyorum, belki Avusturya’ya gider Bregenz’de filan “ecdadımızın izlerini” de araştırırım.
https://bennursunerel.blogspot.com'dan alınmıştır.