Yaşlanarak ölmekten ve bunu geciktirmek için neler yapabileceğimizden bahsetmek istiyorum. İnsanın yaşlanarak ölme hakkı var ve bu hakkın başka bir insan tarafından her ne sebeple olursa olsun alınması en büyük günah. Yaşama hakkına saygı ve değerin yürekten hissedildiği bir dünya diliyorum.
Neden sonsuza kadar yaşayamıyoruz? Bazı hayvanlar yaşarken biz neden ölüyoruz? 200 yıl yaşayan balinalardan, kargalardan veya binlerce yıl yaşayan zeytin ağaçlarından bahsetmiyorum. Gerçekten yaşlanmayan ve teknik olarak ölümsüz olan hayvanlardan bahsediyorum. Örneğin denizanaları. Bir şekilde biz insanlarda yumurta ve sperm buluştuğu zaman bir şekilde ölümsüz sayılabiliriz. Çocuklarımızda hücrelerimiz yaşamaya devam ediyor. Ama her beden nihayetinde yaşlanarak ölmeye mahkum. Kendimizi nasıl daha uzun süre hayatta ve sağlıklı tutabiliriz konusu gerçekten de bilim çevrelerinde oldukça popüler bir araştırma konusu. Bu çalışmaların büyük kısmı DHEA (dihidroepiandrostenedion) adlı -bende telafuz etmekte zorlanıyorum- vücudumuzda en çok bulunan steroid hormon üzerine yoğunlaşıyor. Yaşla beraber miktarı belirgin şekilde düşüş gösteriyor. Kortizol’ün tersi bir etkisi var, yani stresin tersi etki yapıyor. Kadında doğurganlığı arttırıyor ve belki de en önemlisi uzun yaşamanın güçlü bir göstergesi. Aslında yaşam süresini uzatmanın yani yaşlanmayı yavaşlatmanın kanıtlanmış tek bilimsel yolunun alınan kaloriyi azaltmak (Türkçe’si biraz fazlaca aç kalmak) olduğunu biliyoruz. Çoğu hayvan deneylerinde kaloriyi azaltmanın sonuçlarından birisinin de DHEA’nın yapımının artması olduğu ve yaşam süresinin uzamasına katkı sağladığı anlaşılıyor. Günde 2 öğün ve düşük kalori ile olurçu beslenme tarzı ve bunun takipçileri bu antiaging yararlarından faydalanmayı hedefliyorlar.
Takdir edersiniz ki bu çalışmalardan sonra şaşırtıcı olmayan şekilde ‘’gençlik hapı’’ vitamin raflarında yerini almakta gecikmedi. Güvenliği, yan etkileri, güvenli dozun ne olduğu ve kalitesi önemsenmeden bu büyük iş fikri reçetesiz satılabilir şekilde raflarda yerini aldı. Bunların bazılarında DHEA hiç veya çok az bulunurken, bir kısmında içinde olduğu söylenen dozdan çok daha fazlası vardı. Bu ve benzeri sebeplerle DHEA içeren reçetesiz satılan bu ilaçların kullanılmaması önerildi.
Peki ne yapacağız? DHEA kullanırken bunu bırakmak isteyenler ve doğal yollarla DHEA miktarını nasıl arttıracaklarını öğrenmek isteyenler ne yapacak?
Aslında bildiğimiz birkaç yol var. Bunlardan biri tükettiğiniz lif miktarını arttırmak. Bol lifli beslenme derken gerçekten bol kastediyorum. Bir yiyeceğin içindeki lif miktarı ne kadar yüksekse glisemik yükü de o kadar düşük anlamına gelir. Yüksek tansiyon, kilo, kolesterol, trigliserid yüksekliği, açlık kan şekeri ve HbA1c düzeylerini de düşürmek ve yüksekliğinden korunmak için de yüksek lifli beslenmek gerekir. Ancak yüksek lifli tahıllar değil, daha çok baklagiller, kuruyemişler ve yüksek lifli sebze ve meyveler tüketilirse bu saydığım yararlara ulaşmak mümkün. Bu şekilde önümüzdeki on yıl içerisinde kalp damar hastalığı, felç ve şeker hastalığı riskini belirgin şekilde düşürmek mümkün. Bütün bunların bir faydası da vücutta DHEA düzeyinin bu şekilde beslenmeyle doğal bir şekilde artması. Ayrıca bir çalışmada yumurta ve süt ürünü tüketen vejeteryanlarda ilginç bir şekilde 5 gün yumurta yenmediği zaman DHEA düzeyinde yüzde 20 artış gözleniyor. Bunun üretimindeki artıştan değil, tüketimindeki azalıştan kaynaklanan bir yükselme olduğu oldukça ilginç bir nokta. Bu aynen oruçta gözlenen bir etki ve günde 2 öğün ve düşük kalorili yiyerek bu yararlara ulaşmayı zor bulan, normal kalori ile beslenenlerin de, kaloriyi azaltmış gibi aynı sonuca ulaşması mümkün gibi görünüyor. Hemde ortalıkta sürekli aç bilaç şekide gezmeden..