Güle eşi, kızı, oğlu, gelini Naze ve 4 torunu ile eskiden Cizre’ye bugün Silopi’ye bağlı olan Görümlü köyünde yaşıyordu. Keldaniydiler. 13 Haziran 1993’te Silopi Görümlü köyünde konuşlanan Tekirdağ 3. Zırhlı Tugay 2. Tabur Komutanlığı’na yapılan PKK saldırısından sonraki sabah Görümlü köyünü basan jandarma, Güle’nin eşi Hamdo Şimşek ve oğlu Hükmet Şimşek ile aralarında köy imamının da olduğu 6 kişiyi evlerinden zorla çıkararak gözaltına aldı. Askerler, Güle’nin evindeki haçı köy imamının boynuna takarak köy meydanında sürükleyerek bu 6 kişiyi götürdüler. Bir daha onları gören olmayacaktı.
Güle ve Naze en büyüğü 8 en küçüğü 1 yaşında 5 çocukla ortada kalırlar. Güle durmaz, her gün kapı kapı dolaşır kocası ve oğlunu arar. Çalmadık kapı bırakmaz. O sıralarda yolu henüz yeni avukat olmuş bir gençle karşılaşır. Bugün Diyarbakır Barosu Başkanı olan Tahir Elçi. Tahir Bey Güle’ye yardım etmeye çalışır. Güle kapıları çaldıkça aile üzerindeki baskılar da artmaya başlar. Baskılar öyle bir noktaya gelir ki, Güle Tahir Bey’e bir gün der ki: “Tahir, oğul, sen bırak bu davayı bizimkiler gitti, seni de öldürecekler”. Tahir Bey davayı bırakmaz. 1 yıl sonra Güle ölür. Naze 5 çocukla (biri küçük görümce) ortada tek başına kalır. Köye koruculuk dayatılır, korucu olmayanların evleri yakılır. Evi yakılanlardan biri de Naze’dir. Naze çocukları alır ve Belçika’ya gider. Naze “üzerimizdeki elbiseleri bile başkaları aldı” diye anlatıyor köylerini terk ettikleri günü. Askerlerin desteğiyle korucular gelir köy, toprak ve malların üzerine oturur.
Tahir Bey Güle öldükten sonra bu davayı devam ettirmeyi bir vasiyet alarak, 20 yıl boyunca herhangi bir ücret almadan davayı sürdürür. Önce Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde Türkiye’yi mahkum ettirir, sonra da bu insanları katledenlerin ve bu kişilerin kemiklerinin bulunmasının peşine düşer. 20 yıllık mücadele sonunda dönemin 23. Jandarma Sınır Tugay Komutanı Mete Sayar’la beş asker hakkında ‘birden ziyade kimseyi öldürmek’ suçlamasıyla Şırnak Ağır Ceza Mahkemesi’nde dava açtırmayı başarır.
“Devlet bize sevdiklerimizin kemiklerini bile çok görüyor”
Köyünü, sevdiklerini, toprağını arkasında bırakarak çocuklarıyla hiç bilmediği bir ülkeye giden Naze, çocuklarını büyütmek için bulduğu her işi yapar. O gün bugündür bir daha ülkesine ayak basmaz. Çocuklar büyüyüp, olanları anlamaya başladıkları yaşa gelince babalarının en azından mezarının bulunmasını isterler. Ve Naze’yi zorla da olsa memlekete yollarlar.
20 yıl aradan sonra dün Naze dava için ilk defa ülkesine ayak bastı. “Ne hissediyorsun?” diye soruyorum Naze’ye. Yüzünü acıyla buruşturuyor. “Köyüne gidecek misin?” diye soruyorum. “Mezarı açıklansın sonra gideceğim” diyor. “Devlet bir parça kemik bile verse giderim, yoksa adım atmam” diye ekliyor. “Ne zaman devlet ölüleriniz burada derse o zaman gideceğiz, kemiklerimizi alıp ölülerimizi gömeceğiz, onlara mezar yapacağız.”
Uzun yıllardır kaybedilen insanların bulunması için Bölgede uğraş veren aktivistlerden biri ve Asuri Süryani Keldani Arami Derneğinin kurucusu Yaşar Kaygısız kayıpların birçok şeye mal olduğunu vurguluyor sohbetimiz sırasında. “Köylerinden, topraklarından oldular, köksüz kaldılar, topraksız kaldılar, mezarsız kaldılar. Binlerce yıllık köylerde bugün taş üstünde taş yok” diye anlatıyor kayıpların sonuçlarını. Ve ekliyor: “Bu insanlar topraklarından, sevdiklerinden oldu, bilmedikleri yerlere savruldu, bir özür dilemek zor olmamalı.”
Vicdanlı Askerlere Sesleniyorum!
Hangi Tanrı babaları götürün, çocukları babasız bırakın demekte? Hangi din insanları katledin diye emretmekte?
Bu kadar mı zor yaşatılan bunca acıya karşı bir özür! Bu kadar mı zor bir avuç kemikle avunmaya çalışan insanları mutlu etmek!
Yaşar’ın dediği gibi “Tüm faili meçhuller için bir özür, bir avuç da kemik istiyoruz.”
Bu ülke Naze’ye bir eş, dört çocuğa baba borçlu. Nasıl ödenir böylesi bir borç?
Naze’nin o dönem Cizre’de askerlik yapanlardan bir isteği var. “Kocama ve babama ne olduğunu bilen vicdanlı askerlere sesleniyorum” diyor Naze. “Kocamın ve babamın nereye gömüldüğünü bilenler, bize ulaşın, baroya ulaşın, Tahir Elçi’ye ulaşın. İsminizi açıklamayız. Yeter ki Güle ananın yanına gömelim kocasını ve oğlunu. Yeter ki bir avuç kemik bulalım!”