Nurcan Baysal

13 Aralık 2015

"Tamam biz Kürdüz, hayvanlar da Kürt mü? Onları niye öldürüyorlar?"

Suriçi'nde genç bir adam anlatıyor: Hepimiz Kürdüz, hepimiz insanız, biz insanlıktan gelmişiz...

Bu satırları sürekli kalkan jetler, helikopterler, bomba ve kurşun sesleri arasında yazıyorum. Diyarbakır’da hüzünlü bir sabah daha.  Amedliler bir gece daha uyumadılar. Suriçi bombalanır ve kurşun yağdırılırken, Surdışında da büyük bir sessizlik, öfke, endişe ve mutsuzluk var. Herkesin aklı Suriçinde. Tüm Amedlilerin kalbi yanıyor, Amed’in gözbebeği binlerce yıllık Suriçi gözleri önünde yakılıyor, evlatları katlediliyor. Amed suskun, Amed endişeli, Amed öfkeli…

Gittiğim her evde neler yapılması gerektiği tartışılıyor. Kimileri Suriçindeki aileler için para topluyor, kimileri daha kitlesel gösterilerin nasıl organize edilebileceğini tartışıyor, kimileri Suriçi’nde yaşayanlara geçici konut bulmaya çalışıyor. Çocuklar bomba ve kurşun seslerini sayıyor.

9 günlük sokağa çıkma yasağının ardından, Suriçi’ne birkaç saatlik bir nefes aldırılıyor. Amedlilerin çoğu Suriçi’ne koşuyor. Manzara dehşet verici. Taş üstünde taş kalmamış. Binlerce yıl, her türlü zulme karşı direnmiş Suriçi, on binlerce yıllık tarihe sahip, yüzlerce kültüre beşiklik etmiş Suriçi böylesine bir zulmü ilk defa görüyor. Suriçi yakılmış, yıkılmış.

Ailem ve arkadaşlarımla  konuşuyorum, Suriçi’ne doğru gidiyorum. Tam yoğurt pazarındaki yakınlarımın yanına gidecekken tekrar sokağa çıkma yasağı ilan edileceğini  öğreniyorum. Ben Suriçi’ne giremeden  yasak tekrar başlıyor.

Surdaki tanıdıklardan mesaj alıyorum. Kimisi Hasırlıdan çıkarıp Suriçi’nin İskenderpaşa gibi nispeten daha güvenli alanlarında geçici evler bulmaya çalışıyorlar.

O sırada Surdan resimler ve videolar tek tek gelmeye  başlıyor. Dehşet, dehşet! Çocukluğumun sokaklarını, hatıralarımızı  yıkmışlar. On binlerce yıllık kültürü yakmışlar!

 

“Terörist” güvercinler

 

Sosyal medyaya Suriçin’de çekilen onlarca video düşüyor. Çekilen bir videoda bir genç ölü kuşlarının yanında konuşuyor:

“Biz bu yapılanları kabul etmiyoruz. Özgürlüğe giden kuşlarımızı öldürmüşler, bu mermileri sıkmışlar, lanet olsun onlara…”

Kürt gençleri için damda güvercin beslemek ne kadar önemlidir herkes bilir. Amedin çocukları bulamadıkları özgürlüklerini güvercinleri besleyerek giderirler. Belki de güvercinler bilinçaltlarında savaşa karşı barış umudunun kanat çırpışıdır. Bu güvercinleri kurşunlamanın mantığı nedir, kuşlarımızı bile öldürmenin mantığı nedir, biri bana anlatmalı, ben anlamıyorum!

 

“Hayvanlar Kürt mü, hayvanlar Kürtçe konuşuyor mu?”

 

DİHA tarafından sokağa çıkma yasağının olduğu yerlerden birinde çekilen  bir videoda genç bir adam kurşunlardan parçalanan yerde yatan ineği  göstererek şöyle söylüyor:

“Önce kendi çocuğuna baksın, kendi ülkesine baksın! Biz aynı ülkede yaşıyoruz, biz aynı bayrak altında yaşıyoruz. Tamam biz Kürdüz, inkar etmiyorum. Hepimiz Kürdüz, hepimiz insanız, biz insanlıktan gelmişiz. Biz hayvan değiliz kardeşim, hayvan da candır. Hayvanlara niye böyle yapıyorsun?  Onlar Kürt değil ki, onlar hayvandır. Biz Kürdüz tamam, sen bize bu işkenceyi yapıyorsun, hayvanlara niye yapıyorsun? Hayvanlar Kürt mü, hayvanlar Kürtçe konuşuyor mu?”

Bu genç, Kürdün bu ülkede hiç değerinin olmadığının o kadar farkında ki, “hayvanlara peki niye kıydınız, onlar Kürt değil ki” diyebiliyor.

 

“Barış istiyoruz”

 

Suriçi’nde çekilen başka bir videoda küçük bir çocuk, yıkılmış evlerin önünde, kucağında bir horozla, bir yandan horozun başını okşuyor, bir yandan da konuşuyor kameraya:

“Biz burada barış istiyoruz, evlerimiz hep yanmış. Karşısı yanmış, okul yanmış, hepimiz okula gidiyorduk, barış istiyoruz”.

Suriçi’nden resimlere bakıyorum. Bu felaket başka bir ülkede, başka bir yüzyılda değil, ŞUAN yanı başımızda yaşanıyor! 10 dakika ötemde insanlar kurşunlanıyor, bombalar atılıyor, ve biz bunu durdurmak için arada bir Dağkapı’ya toplanıp protesto etmekten başka hiçbir şey yapamıyoruz. Buna tanıklık etmek çok ağır, çok ağır!

90’lar gibi, yine hayatlar yıkılıyor. İnsanlar yurtlarını, evlerini terk etmek zorunda kalıyor, gencecik evlatlar toprak oluyor, binlerce yıllık tarih ve kültür yok ediliyor. İleride yüzleşemeyeceğimiz kadar ağır bir tarih içinden geçtiğimiz bugünlerde yazılıyor!

Ne bebeler beşiklerinde, ne evlatlar analarının yanında, ne insanlar yuvalarında, genç bedenler mezarlarda…  Kürdistan’da hiçbir şey, hiçbir şey yerinde değil![1]

 

[1] Kürdistan’ın 90’lardaki tarumar edilişine ilişkin bkz: Nesrin Uçarlar/DİSA, “Hiçbir Şey Yerinde Değil”, İletişim.