Dün akşam vakitlerinde Midyat’a bağlı Derkube (Karagöl) köyünden bir telefon aldım. Derkube bir Süryani köyü. Telefonun ucundaki Süryani, ürkmüş bir şekilde bir yakınının başından geçen olayı anlatıyor ve bunu duyurmam için benden yardım rica ediyordu. Önce anlattıklarını kendisinden bir dinleyelim:
“Son 2 yıldır Bölgede Süryani köyleri de dâhil birçok köyde operasyonlar var. Operasyona çıkan askerler sık sık köylere de geliyorlar. Aslında askerlerle şimdiye dek büyük bir problem yaşamadık. Geçenlerde zırhlı araçlarla köye geldiler. ‘Su içebilir miyiz’ diye sordular, su verdik. Köyümüzde 1600 yıllık bir kilise var. Kilisenin içini görmek istediler, ‘buyurun’ dedik. Kapıdan bakıp gittiler. Ancak geçen hafta şöyle bir olay yaşadık. Engelli bir yakınım var. Kendisi keçi otlatırken köyün mezrasında bir grup asker ve korucu ile karşılaşıyor. Korucular ‘burada hiç PKK’li gördün mü?’ diye soruyorlar. Yakınım ‘hayır bir şey görmedim’ diye cevaplıyor. Koruculardan biri başına silahı dayayarak ‘seni öldüreceğiz’ diyor. Köye doğru gidiyorlar, telefonla arayınca yakınımın abisi geliyor. Korucular ‘siz bu dağlarda militan besliyorsunuz, sizi de karılarınızı, kızlarınızı da yaşatmayacağız, yok edeceğiz sizleri’ diye tehdit ediyorlar. Korkunç hakaret ediyorlar. Komutan da geliyor, o da sert davranıyor. Korucular ‘eğer bu civarda herhangi bir PKK’linin izine rastlarsak sizi gelip tarayacağız’ diyerek köyden ayrılıyorlar.”
Süryani köylüler haliyle bu olaydan çok ürkmüş durumdalar. Korucuların amacının tıpkı 90’larda olduğu gibi, onları kendi köylerinden sürerek, topraklarına, mal ve mülklerine el koymak olduğunu düşünüyorlar:
“Amaç köyün malını mülkünü yemek. Açıkçası korkuyoruz, bizleri tehditle kendi köylerimizden çıkartmayı tekrar tekrar deneyeceklerdir”.
Bu nedenle, dün, yani 6 Kasım 2017 tarihinde Dargeçit İlçe Jandarma Komutanlığı’na bir dilekçe ile başvurmuş durumdalar. Dilekçenin bir kopyasını bana da ilettiler. Dilekçede tüm bu hakaret ve tehditler ayrıntılı bir şekilde yazıyor.
Geçtiğimiz ağustos ayında Ayşe Günaysu Agos gazetesinde harika bir yazı kaleme almıştı. Hakaret, tehdit ve tacizlere rağmen Midyat’ın Zaz köyündeki kilisede tek başına yaşamakta direnen, kilisesi ve köyünü terk etmeyen Süryani rahibe Dayrayto’nun hikâyesiydi bu:
“Yine gelmişler. Kimi zaman iki, kimi zaman üç araç. Kilisesinin kapısının önüne park ediyorlar. Karanlık adamlar, kimi zaman Dayrayto’nun deyişiyle “kara gözlüklü”, takım elbiseli, kimi zaman alışılagelmiş köylü giysileriyle, kimi zaman dört-beş kişi, kimi zaman daha fazla. Ya öylece bekliyorlar, ya içinden çıkıp kilisenin çevresinde dolaşıyorlar, kapıyı yumrukluyor, tekbir getirerek Dayrayto’ya küfrediyorlar, oradan def olup gitmesini söylüyorlar. Çıkarken baktığımızda gerçekten de kilise kapısının etrafında sayılamayacak kadar çok sigara izmaritini fark ediyoruz. Korku filmlerindeki gibi.”[1]
Bu korku filmi bir yüzyıldır devam ediyor. Katledilen, zorla din değiştirmek zorunda bırakılan, evi, köyü, yurdu yakılan yüz binlerce Süryani’den bahsediyoruz. “Gavurun malı helaldir” yaklaşımıyla Süryani halkına ait mal ve mülklere yüzyıldır “devlet-halk elele” el koyulmaya devam ediliyor. 90’larla birlikte bu sefer korucular Süryani köylerine dadandılar. Bir avuç kalmış bu insanlarla uğraşıp duruyorlar. Bu insanlara Müslüman Kürt komşuları da ne bir destek veriyorlar, ne de en ufak bir dayanışma gösteriyorlar. Bu insanların köylerini, mal ve mülklerini ele geçirmek için bin bir çeşit yöntem deneniyor. Ne devletin, ne de yüzyıllardır birlikte yaşadıkları komşularının baskısı bitmiyor. Mezopotamya’nın kadim evlatları, yine dört bir yana savruluyorlar.
Dayrayto yalnız! Derkube yalnız! Aslında dünyanın dört bir yanına nar taneleri gibi saçılmış Süryani halkı yalnız! Sadece bu ülkede değil Ninova’da, Rojava’da, Haseki’de, Peşhabur’da, Kamışlı’da… Kafalarını koydukları yastıklarda yalnızlık var, korku var, gelecek kaygısı var. Bu yalnızlığı bitirmek ise bizlerin elinde. İnsan olduğumuzu hatırlayarak…
[1]Ayşe Günaysu, Kilisede Tek Başına, http://www.agos.com.tr/tr/yazi/19199/kilisede-tek-basina