Diyarbakır
Suriçi’nde 6 günde harabeye çevrilen mahalleler Diyarbakır Suriçi’ndeyim. 27 Ocak’ta Suriçi’ndeki sokağa çıkma yasağı genişletilmiş ve 2 Aralıktan beri 6 mahallede devam eden sokağa çıkma yasağına 5 mahalle daha eklenmişti. Bu yeni eklenen mahallelerde sokağa çıkma yasağı 3 Şubat’ta kaldırıldı. Sokağa çıkma yasağının sadece 6 gün sürdüğü Ziya Gökalp ve Lalebey Mahallelerindeyim.
Uzun yıllardır sivil toplum çalışmaları yaptığım bu mahallelerde yaşayanları, esnafı, özellikle mahallenin gençlerini iyi tanıyorum.
Diyarbakır’ın en sevdiğim mahalleleri sadece 6 gün devam eden sokağa çıkma yasağı sırasında yıkıntıya dönmüş durumda. Daha önce terzi, kasap, berber dükkânı olan yerler artık yok. Lalebey’e her geldiğimde yemek yediğim Ocakbaşı kebapçısı bir yıkıntı artık, mahallede gençlerle yaptığımız toplantılardan sonra muhakkak uğradığımız, bence Diyarbakır’ın en güzel simitlerini yapan fırın yok artık.
Sadece 1 hafta önce muhtarlık binasının olduğu yıkıntının yanında muhtarla konuşurken mahalleli de etrafımızı sarıyor. Küçük bir kız çocuğu uzun süredir okula gidemediğinden bahsediyor. Muhtar “Tahir Abi öldürüldüğünden beri her şey değişti, bu mahallede resmi olarak sokağa çıkma yasağı olmasa da okullar ve sağlık ocakları o zamandan beri kapalı. Mahallede hiçbir olay olmasa bile, polisler gelip gaz atıyorlar” diyor.
Bu evleri, dükkânları kim yağmalıyor?
6 gün süren sokağa çıkma yasağı sırasında mahallenin neredeyse tüm evlerine özel timler girmiş, evlerin iç ve dış kapıları kırılmış, evlerde ve dükkânlarda bulunan değerli eşyalar çalınmış.
“Bu ev ve dükkânları kim yağmaladı?” diye soruyorum. Mahalleli buna tam cevap veremiyor. Özel timlerle birlikte korucuları da yağma sırasında görmüşler. Olup biteni evinden izleyen birkaç kişi, “Özel tim ve korucuların yanında bazı gençler de vardı, belki hırsızlık çeteleri ile işbirliği yapıyorlardır” diyorlar.
Uzun yıllardır bu mahallede yaşayan bir adam “Kürtler Gezideki bir ağaç kadar olamadılar. Türkler Gezi’de ağaca verdikleri kıymeti Kürtlere vermediler” diyerek sitemini dile getiriyor.
“Tarihi eserler yıkılarak Toledo olunur mu?”
Başbakan’ın “Sur’u Toledo yapacağız” söylemi mahallelileri oldukça rahatsız etmiş. Bir mahalleli:
“Sur’u yıkıp nasıl Toledo yapacaksın? Tarihi eserler yıkılarak Toledo olunur mu? Bizleri buradan çıkartıp, göçertip hangi Toledo’yu kurabileceğini sanıyor?
Devlet bunları niye yapıyor, biz bilmiyor muyuz? Devlet Kürtleri aptal mı sanıyor? Rahat yönetebilmek için devletin buraları boşaltması, boşaltabilmesi için de yıkması lazım. Çünkü buraları yıkmadan yeniden düzenleyemiyor. Tüm bu sokağa çıkma yasaklarında amaç bizleri göç ettirmek. Ama bu devlet bilsin, başımıza yıksalar da biz mahallemizden çıkmayacağız”
Başka bir mahalleli ekliyor:
“Kendi vatanımızda mülteci olmuşuz. 57 yaşındayım, bu devlet kendi evimde, kendi vatanımda beni mülteci yaptı.”
“Ben Türklerin evlerini yağmalayan, ateşe veren tek bir Kürt görmedim”
Mahalledeki kadınlardan biri pencereden beni görünce el sallıyor, yanımıza geliyor, bir müddet yazılarımdan konuşuyoruz. “Yaz Nurcan Abla, ne olacak halimiz, psikolojimiz bozuldu. Sadece çocuklarımızın değil, hepimizin.”
Dükkânların darabaları kırılmış, mahallede bulunan Tacettin Cami de epey hasar görmüş. Belediye mahallede kırılan cam ve kapıları onarmaya çalışıyor. Elektrik hala gelmemiş, herkes muhtara elektriği soruyor, muhtar birkaç saat içinde geleceğini söylüyor.
Yazdığımı bilen bir mahalleli sesleniyor:
“Yaz, Nurcan Abla. Çınar’da bir çocuk öldürülüyor, biz bebek katili oluyoruz. Peki bunca çocuk öldürüldü, bu devlet ne oluyor, bizim çocuklarımızı öldürenler ne oluyor?”
Muhtar anlatıyor:
“Hayatta bana bir Kürt göstersinler barış istemiyorum diyen. 40 yıldır bu savaş devam ediyor, ben Türklerin evlerini yağmalayan, ateşe veren tek bir Kürt görmedim.”
Hava kararırken, biz de muhtarla, bir elimizde muhtarlık mührü, yıkık Behrampaşa ve Lale sokağın içlerine doğru ilerliyoruz.
Akşam size bu yazıyı yazarken geçen yıl Lalebey’de gençlerle yaptığım toplantılara katılan gençlerden birinin öldürüldüğünü öğreniyorum. Sadece 1 yıl önce, bu gençlerle planlarımız farklıydı, bu mahallede sivil toplum çalışmaları başlatacaktık, barışı içerden kuracaktık, hatta bu çalışmalar çerçevesinde kuracağımız kafeyi mahallenin gençleri işletecek, geliri mahalledeki gençlik çocuk çalışmalarına gidecekti.
Başka bir hayat düşlemiştik… Bu gençlerin yaşamı farklı olabilirdi. Bu ülkenin önünde başka seçenekler vardı. Ama yönetenler yakıp yıkmayı, öldürmeyi, savaşmayı, ölümü tercih ettiler.