Diyarbakır
Bugün Suriçi’inde sokağa çıkma yasağının 175. günü. Sabah erken saatlerde telefonum çalıyor. Suriçi’nin bazı sokaklarının açıldığını haber veriyorlar. Gitmek ve gitmemek arasında kararsızım. Ruh halimin kaldırmayacağını düşünerek gitmemeye karar veriyorum.
Öğleden sonra bu sefer annem arıyor. 86 yaşındaki babamı evde tutamadığını, sokağa çıkma yasağının kaldırıldığı mahalledeki dükkanını görmeye gittiğini ve gözyaşları içinde olduğunu söylüyor. Sur’a gitmeye karar veriyorum.
Her yer yıkıntı, çöp, pislik halinde. Çocukluğumun geçtiği Yoğurt Pazarı'nın hemen köşesindeki 100 yıllık ağaç yok artık, ağacın gövdesi yıkıntıların arasında.
İçlere doğru ilerledikçe kokular artıyor, birçok insan maskeyle dolaşıyor. Yanımdan geçen biri bana da maske vermek istiyor. Almıyorum. Tüm bu kokuları çekeyim içime, öyle çekeyim ki, memleketime yapılanları asla unutmayayım, bu zalimliği asla unutmayayım istiyorum.
Binanın içi boş konserve kutusu dolu. Dama çıkıyoruz. Yerde kum torbaları ve boş kovanlar var. Dam kalabalık. Onlarca insan yasağın devam ettiği mahallelerde yaşanan tahribatı görmek için dama çıkmış. Dört Ayaklı Minare'nin arka kısmı neredeyse yok olmuş, dümdüz. Hasırlı, Hançepek gibi devasa mahallelerden geriye çok az şey kalmış. Hançepek yani halkın içindeki adıyla Gavur mahallesi boş bir araziye dönmüş. Gözümü kapıyorum, eski halini hatırlamaya çalışıyorum. Sık sık avlusunda kahvaltı yaptığım Ermeni kilisesine bakıyorum, ne büyük umutlarla yapılmıştı restorasyonu. Karşımdaki Hacı Hamit Cami tam bir harabe halinde. Manzara Kobane’yi aratmıyor. Yeşil bir iş makinesi caminin yanında duruyor.
İlerliyorum. Evlerin üzerine yeşil çarpılar konulmuş. Mahalleli bunların “bu ev kontrol edildi” anlamında özel timler tarafından konulduğunu söylüyor. Başka biri bu çarpıların tarihi olmayan yapılara konulduğunu belirtiyor.
Bugün açılan sokaklar yasağın olduğu alanın çok küçük bir parçası, asıl yıkımın, büyük yıkımın olduğu yerler değil. Buna rağmen insanlar evlerini bulmakta güçlük çekiyorlar.
Birkaç yüz metre ötede Dicle-Fırat Kültür Merkezi'nde ise hâlâ cenazelerini alamayan aileler var. Rozerin Çukur, Ramazan Öğüt, Hakan Aslan’ın cenazeleri hala ailelerine verilmedi. Avludaki ilan panosunda “Yaşamlarına saygı duymadınız, naaşlarına saygı duyun” yazıyor. Cenazeleri aylarca yerde kalan gençlerin merkezin avlusunda asılı resimlerine bakamıyorum artık. Anneleriyle konuşamıyorum artık. Hiçbir şey yapamıyorum artık!
Sadece haykırmak istiyorum: Suriçi, kalbimin içi, yıktılar seni!