Nurcan Baysal

04 Kasım 2016

Ooooooo… Tooooooooo… Şovvvvvvv

CNN’de bol reklam var. Olağanüstü bir şeyler olmuş olmalı şehrimde ya da ülkede, ama öğrenemiyorum

Diyarbakır

Çalar saatin zili her zamanki vaktinde çalıyor. Saat 07:30. Çocukları hızla uyandırıp kahvaltı hazırlamaya mutfağa koşuyorum. Eskiden kahvaltı hazırlama sürecime televizyon ve haberler de eşlik ederdi. Ama artık izleyebileceğim, güvenilir, bölgeden de haberleri ileten bir kanal kalmadığı için kahvaltı hazırlama seansıma evdeki kaplumbağalar, bahçedeki kuşlar, kediler eşlik ediyorlar. Ekmekleri de yumurtada kızarttık mı tamam!

Çocuklar kahvaltıya oturunca cep telefonunu elime alıyorum. Gece Batı’daki dostlarımdan gelen “nasılsınız?” mesajlarını görünce olağanüstü bir şeyler olduğunu anlıyorum. Hemen televizyonu açıyorum, CNN Türk’e bakıyorum. Ne olduğunu anlamaya çalışıyorum. CNN’de bol reklam var. Olağanüstü bir şeyler olmuş olmalı şehrimde ya da ülkede, ama öğrenemiyorum.

CNN’de bir adam (reklam gibi bir şey olmalı bu) “Ooooo- toooooooo- şovvvvvvvv” diye bağırıyor.

“Oto-şov” seslerinin arasında, altta geçen küçük yazıdan HDP eş genel başkanları Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ, ve HDP milletvekilleri Ferhat Encü, Selma Irmak, Aycan İrmez, Leyla Birlik, Abdullah Zeydan, İdris Baluken, Sırrı Süreyya Önder, Ziya Pir, Nursel Aydoğan, Gülser Yıldırım’ın gözaltına alındığını öğreniyorum. “Eyvah!” diyorum.

Oğlum “ne oldu anne?” diye soruyor. “Gözaltına almışlar” diyorum. Ufak oğlum oradan atılıyor: “Anne Osman Amca, Ahmet Amca, Meral Teyzeyi de almışlar mı?”, “onları almamışlar” diyorum. İçimden “şimdilik” diye geçiriyorum.

Türkiye’nin 3. büyük siyasal partisinin başkanları ve milletvekilleri gözaltına alınmış ama televizyonda hala reklam devam ediyor. Reklamda adam “Altın demek yarınlara destek demek” diyor. Sinirden gülmeye başlıyorum. Yarınlar mı kaldı?

O sırada büyük bir patlama gerçekleşiyor. Evin pencereleri sallanıyor. Masadan fırlıyorum, etrafa bakıyorum, kapıyı açıyorum, dışarıdan dumanlardan anlamaya çalışıyorum. Yüzüm endişe içinde, çocuklara “yok bir şey” diyorum. Büyük oğlum “anne bombaydı bu” diyor. “Belki büyük bir trafik kazasıdır” diyorum. “Yok anne, bu bombaydı. Bir önceki bizin evin yanındaki bombada da bu ses olmuştu. Aynısı” diyor oğlum. Bir önceki bombaya çocuklar evde yalnız yakalanmışlardı. Mart sonuydu sanırım. Ben Ankara’da, bir grup aydınla birlikte Selahattin Bey ile Meclis’te görüşmedeydim, babaları da evde değildi. Çocuklar evdeki eşyalar yerlere düşmeye başlayınca deprem sanıp evden kaçıp komşuya sığınmışlardı.

Televizyon hala açık. İstanbul yol durumunu veriyor şuan. Bombanın nerede patladığını öğrenmeye çalışıyorum. Ama internet de yok. Yine kesmişler. Arkadaşlarım arıyor, patlamanın Bağlar civarında olduğunu öğreniyorum. Bağlarda oturan teyzeme ulaşmaya çalışıyorum.

O sırada servis geliyor. Çocuklar servise biniyorlar. Arkalarından “Keşke yollamasaydım bugün okula” diye düşünüyorum. Servis şoförünü arıyorum, “çocukları geri getir” diyeceğim. Ama telefon hatları da düzgün çalışmıyor, ulaşamıyorum.

Televizyondaki ses şimdi bas bas bağırıyor:

“Evimizi ve içimizi ısıtan …. kombi hava durumunu sundu.”

Oysa burada evimiz de içimiz de üşüyor. Hiçbir şey artık bizleri ısıtmıyor.

Acilen şehre inmeliyim, büroya gitmeliyim diye düşünürken annem arıyor, şehre giden birçok yolun kapatıldığını söylüyor ve  evden çıkmamamı istiyor.

O sırada CNN Türk’ten  “….. seyirci kalmayın sunar” sesleri geliyor ve sonra tekrar “Oooooo…tooooo…şovvvvvvv” başlıyor.

Evde kendi şehrimden bile haber alamamanın da etkisiyle çıldırmış bir şekilde dört dönüyorum, ağzımdan tek ses dökülüyor:

OOOOOOO- TOOOOOOOOOOO-ŞOVVVVVVVVVVV!