Nurcan Baysal

29 Haziran 2014

Hakkarili niye mutsuz?

Aynı gün görüştüğüm bir Milli Eğitim çalışanından İstanbul’dan sonra Türkiye’de aşk romanlarının en çok satıldığı şehrin Hakkari olduğunu öğreniyorum

Türkiye İstatistik Kurumu’nun il düzeyinde yaptığı yaşam memnuniyeti anketinin 2013 sonuçlarının açıklandığı gün Hakkari’deydim.

Ankete göre sağlık, eğitim, asayiş, ulaştırma, şebeke suyu, toplu taşıma, yeşil alan…gibi birçok hizmetten memnuniyetin en düşük olduğu il  Hakkari.[1] Hakkari’yi genelde Şırnak ve Muş takip etmekte. Gündemde bu olunca ben de akşam görüştüğüm Hakkarili gençlere “Hakkari mutsuz mu?”diye sormuştum. Gençler şöyle cevapladılar:

 -Anadilimizde yazamadığımız için mutsuzuz.

 -Hakkâri’ye bu sistem ölüm dışında hiçbir şey vermedi.

-Sularımız iki günde bir akıyor, mutsuzuz.

-Gençler için sosyal mekanlar yok.

-Bize kendi toprağımızda ikinci sınıf muamelesi yapılıyor.

-Burada insanların %98’i Kürt ve kurumsal olarak hiçbir işini halledemiyor, çünkü Kürtçe hizmet verilmiyor.

-Hakkariliyim deyince uzaydan gelmişiz gibi bakıyorlar.

Hakkari Türkiye’nin en genç nüfusuna sahip ili. Gençlerin çoğu çocuk yaşlardan itibaren çalışarak aile gelirine katkı sağlamaktalar. Sosyal mekan yok denecek kadar az. Son 30 yıldır devam eden savaş tarım ve hayvancılığı bitme noktasına getirmiş. Birkaç süt, yem, gıda işleme tesisi dışında bir üretim yok. Görüştüğüm bir üretici halen devam eden yayla yasaklarından dolayı sütün çok az olduğundan ve bu nedenle süt bulamamaktan şikayet ediyor. Yılda  neredeyse 90 günü bulan kepenk kapatmalar da cabası. Zaten kötü olan ekonomi daha da çıkmaza giriyor. Bir Hakkarili “Hakkari %99 Kürttür, saf Kürttür burası. Biz cezalandırılmış oluyoruz. Kepenk kapatma dışında yeni bir eylem tarzı bulsalar” diyerek açıklıyor esnafın durumunu.

Birkaç yıl önce kurulan Hakkari üniversitesi şehre az da olsa bir hareket  getirmiş. Hakkari üniversitesinde okuyan gençlerin çoğu Kürdistanlı gençler. Batıdan gelen genç sayısı oldukça sınırlı.  Hakkarili gençler modern, düşünen, okuyan yazan gençler.  Hakkari’de bulunduğum sırada Metan dağında devam eden karakol inşaatını protesto etmek için düzenlenen eylemlere çoğunluğu aktif katılıyordu. Nitekim bu eylemlere ilişkin görüştüğüm bir genç “Biz barışa çok sıkı sarıldığımız için zulüm görüyoruz, ama yine de barışa sıkı sıkı sarılacağız” diyerek eylemde bulunma nedenini açıklıyordu.

Barışa bu kadar sıkı sarılmalarına rağmen, barış süreci konusunda Hakkarili gençlerin çoğu umutlu değildi. Bir genç  “değerlerime saygı gösterecek bir barış isterim” derken, bir başka genç “savaş kiminle yapılıyorsa barış da onunla yapılmalıdır” diyerek özetliyor barış süreci konusundaki beklentilerini.

Hakkari’de her evde en az bir şehit var. İnsanların ertelenmiş yasları var. Hakkarililer yoksul, çaresiz ve umutsuzlar. Devlet onlara umutlanacak hiçbir şey sunmuyor. Hal böyle olunca  Hakkkarilinin de devletten bir beklentisi kalmıyor. Hakkarili bir gencin dediği gibi “devlet buraya sırtını dönmüş durumda”.

Devlet bize bir şey vermez ama bizden alır düşüncesi oldukça yaygın. Nitekim birkaç yıl önce Hakkari’deki devlet okullarında tasarruflu ampul kullanımını teşvik etmek için herkese tasarruflu ampul dağıtılmış. Ancak devletten zulüm dışında başka bir şey görmemiş olan Hakkarililer, evlerine gider gitmez bu ampullerin içinde ses dinleme cihazı, kötü bir şeyler vardır diyerek, ampulleri kırıp çöpe atmışlar.

Devlet Hakkari’de nerede bir tepe bulmuşsa   oraya mührünü vurmuş. Bu katıksız Kürt şehrinde, her tepede, dağda, taşta “Her şey vatan için”,  “Ne mutlu Türküm diyene” yazmakta.

Hakkari yolun bittiği yer. Dağların şehri. Haşmetiyle her baktığımda kalbimi eriten  Sümbül Dağının memleketi!

Derler ki Sümbül Dağının etrafında sürekli bir hale olurmuş. Sümbülün halesi Hakkarili gençlerin umudu olsun!