15 Temmuz, darbe girişiminin olduğu gün Cizre’deydim.
Nusaybin yolu kapalı olduğu için Cizre’ye Midyat, İdil üzerinden gidiyorum. İdil girişinden itibaren yollarda 2 kez arama yapılıyor. Şehre yukarıdan giriyorum.
Cizre sokaklarındaki tank sayısı 3 ay öncesine göre azalmış durumda. Şehir cansız, sanki ruhu alınmış gibi…
Önce belediyeye uğruyorum, İHD’den ve yerel basından arkadaşlarla şehrin sorunlarını konuşuyoruz. Öncelikle dile getirilen konular şunlar:
- Halen teşhis edilemeyen cenazeler var. Aileler uzun süredir DNA vermiş olmalarına rağmen, işlemlerin bu kadar uzun sürmesi aileleri perişan etmiş durumda. Kimsesizler mezarlığına gömülü cenaze sayısı toplamda 56. Defnedilen cenazelerden 7 kişi kafası olmadan defnedilmiş. Bazı cenazeler tamamen kömürleşmiş. Yanımdaki Cizreli “arkadaşımın bir bacağı Antep bir bacağı İstanbul’da çıktı” diyor.
- Kamulaştırma kararı çerçevesinde bazı evlerin yıkım kararı da alınmış. Bunun üzerine insanlar mahkemeye dava açmışlar ve mahkeme yıkımın durdurulması kararı vermiş. Bu nedenle şuan yıkımlar durmuş halde.
- Sokağa çıkma yasağı halen geceleri 23:00-02:30 arasında, her gün 3,5 saat devam ediyor. Halk bundan çok rahatsız. Cizre’de hava sıcaklığı 40 dereceyi aşıyor ve insanlar ancak akşam saatlerinden sonra dışarı çıkabiliyorlar. Cizreliler bu yasağın hiçbir anlamı olmadığını, devletin bu yasağı “ben buradayım” demek için kullandığını düşünüyorlar. “Bu yasak tamamen sindirme, olağan şartlara dönüşün mümkün olmadığını göstermek için” diye ekliyor belediyeden bir yetkili.
- Şehirde taciz olaylarından şikayet ediliyor. Güvenlik güçlerinin halkın araçlarını kırdığı, laf attığı, hakaret ettiği söyleniyor. Ama bu tacizler belgelenemiyor çünkü insanlar başımıza bir şey gelirse diye şikayetçi olmuyorlar.
- Şehirde bir polis yığılması var.
- Sokağa çıkma yasağı sırasında vatandaşların oluşan zararlarının tazminine ilişkin verilen tazminatlar oldukça cüzi miktarlarda. Zararı 10 bin liranın altında olan kişiler para alabilmişler, ancak 10 bin liradan fazla zararı olanlar için henüz bir şey yapılmamış. Evleri yıkılan insanların çoğu evlerinin üçte bir değerinin verildiğini söylüyorlar. İnsanlar verilen tazminat miktarlarından şikayetçiler.
- Darp, işkence iddiaları ciddi bir şekilde var. Şırnak cezaevine götürülen mahkumlarla iletişim kurulamıyor. Şırnak cezaevinden de batı illeri ve Karadeniz’e birçok sürgün gerçekleşmiş durumda.
- Devletin vatandaşlara “bunları teröristler yaptı” şeklinde bir belge imzalattığı söylentisi var, ancak buna ilişkin insan hakları kuruluşları ya da baroya bir başvuru olmamış.
- Evsiz kalan insanlar kendi başlarının çaresine bakmaya çalışıyorlar. Akrabalarının yanında kalıyorlar. Yasak kalktıktan sonra bir ay içerisinde halkın yüzde 98'i geri dönmüş. Geri dönmeyen çok az bir kesim de genel olarak ekonomik sıkıntısı olmayanlar. Şuan Şırnak’tan Cizre ve Silopi’ye ciddi bir göç var. Bu nedenle şehrin nüfusu epey artmış durumda.
- Birçok okul karakola dönüştürülmüş. Duvar telleri ile çevrilmiş. Cizreliler buna “işgal” diyorlar. Okullar açılınca çocuklara ne olacağı şimdilik meçhul görünüyor.
Cudi, Sur, Yafes ve Narin sokak
Bu bilgilerden sonra mahalleleri dolaşmaya çıkıyorum. Önce Cudi mahallesine gidiyorum. Mahallede yıkılan evlerin çoğu kaldırılmış durumda, genel bir toparlanma görünüyor. Belediyenin taziye evi tamamen yanmış. İnsanlar evlerinin tadilatlarını yapmaya çalışıyorlar. Bazı yıkıntılar ise olduğu gibi duruyor, bazı sokaklarda yollar yapılmamış henüz, kurşun izleri binalarda yoğun olarak göze çarpıyor. Küçük mahalle bakkalları tek tük açılmışlar ama çoğu yer halen kapalı.
Mahalledeki okullar duvarlar ve tel örgülerle çevrilmiş, artık karakollar. Karakola çevrilen Fatih İlkokulu’nun hemen karşısındaki duvarda “satılık okul” yazıyor. Çocuklar inşaat kalıntılarında oynuyorlar.
Duvarlardaki ırkçı, cinsiyetçi yazıların büyük çoğunluğu silinmiş, kalan birkaç yazıyı görüyorum: “Gerillalaşalım”, “fistanlılar” gibi.
2. ve 3. bodrumların olduğu Narin sokağa geçiyorum. Onca insanın yakıldığı söylenen bodrumların olduğu yerler artık düz bir arazi, birkaç ağaç var sadece. Buralardaki yıkıntılar tamamen kaldırılmış. Burada sadece 7 ay önce binalar olduğuna, bu binaların bodrumlarına yüzlerce insanın sığındığına ve bu insanların bu bodrumlarda yakıldığına inanmak çok zor. Şimdi dümdüz arazide artık sadece taşlar var. Yıkıntılardan kalan çok az bir taş, o kadar! Canım yanıyor. Burada mı öldürüldü onca evlat! Düzlüğün ortasında yakılmış bir minibüs görüyorum. O da olmasa tüm bu yaşananlara inanmak, bu alanda böylesi bir vahşet yaşandığına inanmak çok zor olacak!
Koca Yafes mahallesini, mahalleden çıkışları kontrol edebilmek amacıyla, devlet hiç üşenmemiş, tel örgülerle çevirmiş. Çocuklar bir zamanlar hendek olan topraklarda oynuyorlar. Çocukların oyun parkı mahalleyi çeviren tellerin arkasında kalmış. Delik deşik olmuş, havan topu ile kocaman bir delik açılmış bir evin üzerinde “satılık” yazıyor. Sokaklarda tek tük insan var. Bazı yollar yeni yeni yapılıyor. Mahallede iş makineleri çalışıyor. İş makinesinin başında bile sivil polisler bekliyor, “onlar artık her yerde” diyor mihmandarım.
Mihmandarım gezdirirken bir yandan da anlatıyor: Burası Uğur Kurt’un evi, burası Nihat Kazanhan’ın evi, burası buzlukta bedeni bekletilen Cemile’nin evi… Artık her evin bir ismi var Cizre’de. Çocuklar bile biliyor bu isimleri.
Cizre’de şuan kiralık ev bulmak büyük sıkıntı. Yeni ev de yapılamıyor. İnsanlarda nakit para yok. Ticaret tamamen bitmiş. Habur kapısı uzun süredir çok düşük kapasite ile çalışıyor. Birçok yerde küçük işletmeler, dükkanlar kapalı.
“Normalde Cizre’nin nüfusu 120 bin civarındaydı ama şuan Şırnak’tan Nusaybin’den gelenlerle nüfus bunun çok üzerinde. Yaralarımızı da saracağız elbet. Devlet merak etmesin, Kürtler bir yere gitmiyor.”
*Cizre ve İdil izlenimlerimi yazmaya devam edeceğim.