Nurcan Baysal

05 Temmuz 2016

“Büyük operasyon” sonrası Lice!

Büyüksün Türkiye! Bu “büyük operasyon” ile ne kadar gurur duysan azdır!

Diyarbakır

Lice’de günlerdir süren operasyonlar dün akşam saatlerinde bitti ve Lice, Kocaköy, Hazro köylerinde devam eden sokağa çıkma yasakları dün gece itibarıyla sona erdi. Bu süreçte bırakın köylere, Lice ilçe merkezine bile girmek çoğu zaman mümkün olmadı, ya da yoğun kontroller veyahut özel izinlerle girilebildi.

Haziran başından beri birçok kez Lice’nin köylerinde sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Haziran’ın son haftası yapılan bombardımanlar sonucu Lice’nin ormanlık alanları yanmaya başladı. Bazı köylerin boşaltıldığı, bazı köylerin yakıldığı haberleri geldi.  Birçok köyden halen haber alınamıyor. Yapılan bombalama sonucu çıkan yangını söndürmeye giden 1 kişi öldürüldü, birkaç kişi yaralı hastanede, işkence gördükleri belirtiliyor.  Yapılan otopsi işlemine avukatların girmesi engellenmeye çalışıldı.

Kerwas köyünde yatalak yaşlılar ve 12 yaşın altındaki çocuklar hariç herkes gözaltına alındı. Gözaltına alınan kişiler darp edildiklerini belirttiler.  Gözaltına alınan 28 köylüden 12’si tutuklandı. Yani devlet evini, köyünü, yuvanı yakmaya kalkıyor, evini terk etmemek için direniyorsun ve direndiğin için tutuklanıyorsun. Ne de olsa Bölgedeki tutuklamalara sebep bulmak çok kolay. “Terör örgütüne yardım ve yataklık” veya “terör örgütü üyeliği” deyip tutuklayıveriyorlar herkesi.

“Dünyanın neresinde esrar maddesinin imhası için tüm ilçede sokağa çıkma yasağı ilan edilmiştir”

Lice için  çaba sarf eden kurumların başında İnsan Hakları Derneği Diyarbakır Şubesi geliyor. İHD Diyarbakır şubesinden bir ekip 28 Haziran’da ilçeye girebildi ve 29 Haziran’da Lice’de yaşananlara ilişkin bir tespit ve inceleme raporu yayınladı. Rapor durumun vahametini ortaya koyuyor. Raporda Sisê, Hênyat, Derxust, Hüseynik, Cezur alanlarının tamamına yakınının boşaltıldığı ve Sisê, Henyat ve Derxust köylerinin tamamıyla yandığı, Kerwas Köyünün Mahle mezrasında birçok insanın eşyasını bile alamadan köyden çıkarıldığı ve köyden çıkarılırken hakarete ve kötü muameleye maruz kaldığı, Lice- Kulp- Bingöl üçgenindeki köy ve mezralarda bulunan hiç kimse ile iletişim kurulamadığı, telefonlar ve elektriğin kesik olduğu ve burada ikamet eden insanların akıbetine ilişkin hiçbir bilgiye ulaşılamadığı, Mişref, Licok, Kerwas, Nenyas ve Cenezur’un bulunduğu alanların tamamıyla yandığı ve köylerle bağlantı koptuğu için o alanda yaşayan kişilerden hiçbir şekilde haber alınamadığı ve bu alanlarda yaşayan insanların akıbeti ile ilgili olarak derin bir kaygı duyulduğu belirtiliyor.

Lice Belediyesi ile yapılan görüşmede Eşbaşkan vekili Kadri Bayram  şunu söylüyor:

“… Sokağa çıkma yasaklarının başlaması ile birlikte Baraw köyünden (Baharlar) çıkan ve çıkmak isteyen vatandaşların çoğuna, sokağa çıkma yasağına aykırı davrandıkları için para cezası kesildi ve köyleri boşlatılanların çoğu Diyarbakır’a gitti. Şuan sizin de gördüğünüz gibi birçok alanda yangınlar var ve 2 gün boyunca helikopterlerden ormanlık ve yeşil alanlara yönelik saldırı gerçekleşti. Lice’de devam eden bu duruma ilişkin olarak, devlet tarafından esrar maddesi olarak bilinen kök bitkilerin yakılması amacıyla bu operasyonların yapıldığı söyleniyor ve öyle bir algı yaratılmak isteniyor. Ama dünyanın neresinde, esrar maddesinin imhası için tüm ilçede sokağa çıkma yasağı ilan edilmiştir. Bunu soruyoruz. Bugün hava rüzgârlı olduğu için sizin de arka pencereden gördüğünüz üzere dumanlar yükselerek artıyor. Helikopterlerden yapılan hava bombardımanı sonrasında yangınlar başladı ve yangınların devam ettiği alanlara hiçbir şekilde itfaiye araçları alınmıyor.”

Burada bir parantez açmak lazım. Kenevir yetiştiriciliğinin Lice’de yapıldığı herkesçe bilinen bir gerçek. Devlet on yıllardır kenevir yetiştiriciliğine karşı ciddi bir mücadele vermedi, hatta öyle dönemler oldu ki Lice’de karakolların hemen yanı başında kenevir yetiştiriciliği yapıldığı ortaya çıktı. Kısacası bu iş uzun yıllardır devletin “göz yumması” ile yapılıyor. Bu nedenle de eğer kenevir yetiştiriciliğine karşı ciddi bir mücadele verilmek isteniyorsa öncelikle Lice’de geçmişten bugüne kadar görev yapan askeri ve idari amirlerin mal varlıklarını araştırmak gerekiyor.

Bir diğer nokta kenevir yetiştiriciliği ile mücadele köyleri ve ormanları havadan bombardımana tutarak, sokağa çıkma yasağı ilan ederek, köyleri yakarak, köy boşaltarak, işkence ederek, insan öldürerek yapılmaz. Elbette ki devlet bunları bizden daha iyi biliyor. Kenevir imha operasyonları tarım makineleri ile gerçekleşir, bir alanda toplanan kenevirler yakılarak imha edilir. Lice operasyonunda bir miktar uyuşturucu da ele geçirilmiş olabilir, ama neredeyse Haziran başından beri Lice ve çevresinde devam eden yasaklarla devletin amaçladığı elbette başka.  

İHD’nin görüştüğü Kadri Bayram bu amacı şöyle açıklıyor:

 “…Liceliler Lice’yi boşaltmak istemiyorlar. Kendi yerlerini, yurtlarını, ailelerini terk etmek istemiyorlar. 90’lı yıllarda da Lice yakıldı ve köyler boşaltıldı, şimdi yine aynı şey yapılmak isteniyor.”

“İnsanların cenazeleri bir ağacın dibine atılmış gelen giden asker kafasına basıyor”

HDP Diyarbakır milletvekili Sibel Yiğitalp 30 Haziran’da   yakılan Mehle köyünden bir köylü ile telefon görüşmesi yapıyor ve görüşmeyi  twitter hesabından paylaşıyor. Hiçbir şey yapamıyorsanız  bu telefon görüşmesini bir dinleyin. Telefondaki köylü şunları anlatıyor:

“… saniyelik bir atış yapıldı köyün etrafında. Bu atışın kimler tarafından yapıldığını bilmiyoruz.  Bu atıştan sonra köy halkı atışların önüne geçebilmek için askerlerin önünü kesti, önünü kesmek istediler,  önüne geçen halkın hepsi durdurulup işkence yapıldı. ‘Siz bize ateş ettiniz’ dediler. Ama ateş edilen tarafta askerlerden başka kimse yoktu zaten. Yani farklı yerden ateşin gelmesi imkânsız gibi gözüküyor. Halk orada hiç kimsenin olmadığını biliyor. İnsanların cenazeleri bir ağacın dibine atılmış gelen giden asker kafasına basıyor. Bunu Vali Bey’e de aktardık, milletvekillerine de aktardık. Köyün etrafı hepsi yakıldı. 6 günlük bebekten tut, burada 80 yaşındaki insana kadar herkes dumandan etkileniyor. Dış irtibatlarımız yok. Sadece bu telefon üzerinden sizinle irtibatımız var. Elektrik yok, su yok, hiçbir şey yok. Sürekli bağırıyorlar, ‘öleceksiniz, öleceksiniz’, diye.  Yaşlı kadınlardan gençlere kadar kafaları suya batırıp çıkarıldı. Silah kabzaları ile vurulup gözümüzün önünde işkence yapıldı.  Sadece yardım istiyoruz. Erzak, yiyecek her şey tükendi, çünkü dış irtibatımız yok. Kimisinin yanında un bile yok. Düşünün birkaç kişi 20 tane çocuğun yanında kalıyor, birkaç yaşlı kalıyor yanlarında,  başka da kimse yok. Ateş gittikçe köyün içine sıçramaya başladı, biz söndüremiyoruz, gözaltına aldıkları insanların da evlerini yaktılar.”

Tüm bu yaşananlar yandaş medyada “Büyük Operasyon” başlığı ile veriliyor.

Tam yazıyı bitirirken operasyon sonrası Lice’den gelen görüntüler medyaya düşüyor. Vurulmuş bir at bir derenin içinde yatıyor, dumanlar halen yükseliyor, bir eşek sırtında semeri ile vurulmuş, yerde, devasa ağaçlar kül olmuş, mezarlıklar tahrip edilmiş…

Ne diyelim: Büyüksün Türkiye! Bu “Büyük Operasyon” ile ne kadar gurur duysan azdır!