90’larda, birbirimize çooook uzak düştüğümüz o yıllarda, henüz ilk gençlik yıllarımın başında, birçok Kürt gibi ben de avuturdum kendimi. Batıdaki “kardeşlerimiz” neler yaşadığımızı bilmiyorlardı, bilselerdi kesin itiraz eder, bize yapılanlara izin vermezlerdi, sonuçta biz etle tırnaktık, birinin canı yansa elbet diğerinin de yanardı…
Bunun böyle olmadığı anlamam için çok uzun yılların geçmesi gerekmedi. Bilgi akışının hızlandığı 2000’lerde, Batı'daki “kardeşlerimiz” için bilseler de pek bir şey fark etmediğini, “bilmenin” bu ülkede ırkçılık ve milliyetçiliği azaltmadığını üzülerek gördük.
Şimdi yıl 2015. 90’lara çok uzak ve bir o kadar da yakın aslında… Yine köylerimiz boşaltılıyor, 140’tan fazla yerleşim yeri “güvenlik bölgesi” adı altında eski OHAL günlerine dönmüş durumda. Kürt çocuklar kapı önlerinde top oynarken, çalıştıkları ekmek fırınında katlediliyor, Kürtlerin evlatları öldürülüp, cesedine işkence edilerek sokakta gezdiriliyor… Ve tüm bunlar bu sefer Türkiye halklarının gözleri önünde cereyan ediyor.
Sizleri bizi duymaya çağırıyorum!
Dünden beri sadece Yüksekova’da yaşananlara şöyle bir bakalım.
Devlet önce sokağa çıkma yasağını süresiz uzatıyor. Yasağın başlaması ile birlikte gece boyunca halkı tarıyor, evleri havan toplarıyla bombalıyor. Yüksekova’da bir katliam yaşanacağı bilgisini alan ve ilçeye girmek isteyen sivil toplum kuruluşları dahi ilçeye alınmıyor. Gazze’yi aratmayan görüntüler sergileniyor. Top atışlarından biri bir imamın evine isabet ediyor. İmam ve çocukları yaralanıyor. Yaralılar için gelen ambulans özel harekât polislerince engelleniyor. Dicle Haber ajansının çektiği görüntülerde halkın yaralananları battaniyelerde taşıyarak hastaneye ulaştırmaya çalışırken, özel harekât polislerinin halkı taradığını görüyoruz.
Devlet belli ki yarım bıraktığı işi tamamlamak istiyor, vatandaş olarak görmediği Kürdü yok etmekte hiçbir sakınca görmüyor. Hayatını kaybedenlerin sayısının 4’e yükseldiği söyleniyor. Ve ana akım medya o sırada ilçede yaşanan katliamı “gerginlik” olarak veriyor. Ülkenin batısından sadece birkaç cılız ses yükseliyor. Ülkenin bir yanı yanar insanlar katledilirken, TV’lerde “uzman”lar “büyük” analizler yapıyor. Hiç kimse “kardeşim bir dakika, şu an Yüksekova’da devlet halkı tarıyor” demiyor. Devlet buyken, halkın her gün karşı karşıya kaldığı zulüm ortadayken, sonra da bu halk niye kendini korumak istiyor, neden öz yönetim istiyor diye suçlanıyor.
Sizleri bizi duymaya çağırıyorum! Sizleri Yüksekova’yı, Lice’yi, Ağrı’yı, Diyarbakır’ı, Diyadin’i, Varto’yu, Dersim’i duymaya çağırıyorum! Bu son şans, gelecekte birbirimizin yüzüne bakabilmek için bunlar son ihtimaller artık!
"Bilmiyorduk" diyerek geçmişin tanıklığından kaçabilirsiniz, ama bugünün tanıklığından kaçma şansınız yok artık!