Nil Mutluer

24 Mart 2015

'Alevi kadınlar cemde eşit, eşikten çıkınca başka bir dünya var!'

Pir Sultan Abdal Vakfı eski Başkanı Emel Sungur: Toplumun egemen Sünni inancı ne yazık ki yaşamımızın her alanına nüfuz etmiştir

On gündür devam eden bu yazı maratonuna bugün son sözü bir kez daha yine kadınlara bırakarak ara veriyoruz. Ara veriyoruz diyorum, zira Türkiye'nin inanç, ifade, fikir özgürlüğündeki adımların ağırlığı ve hatta ilerlemediği düşünüldüğünde içerisinde inanç ve etnik çoğulluğu barındıran Alevilere yönelik meseleler daha çok tartışılacağa benziyor.

Bu on gün boyunca Alevilere ve Aleviliğe ilişkin güncel meselelere odaklandım ve bu sefer sözü özellikle sadece Alevilerle paylaştım. Zira, üzerlerine sürekli yorum yapılan ve siyaset geliştirilen Alevilerin kendilerinin, Türkiye'nin siyasi aktörlerini ve inançlarının bugünkü halini nasıl algıladıkları meseleyle ilgili hakikatin önemli bir parçasını oluşturuyor. Bu saha çalışmam da gösterdi ki Alevilerin, Alevi inancının ve Alevi kadınların sorunlarında ve bu sorunlara yönelik çözüm önerilerinde maalesef hâlâ bir değişiklik yok. Aleviler gündelik yaşamda, okulda, iş yerlerinde ve kamu dairelerinde düzenli ve sistematik olarak ayrımcılığa uğruyorlar. İnançlarını kendi bildikleri gibi yaşamak, muhafaza etmek ve gelecek kuşaklara aktarmak için büyük güçlüklerle mücadele ediyorlar. Ve Aleviler, tüm çeşitlilikleri ve zaman zaman kendi içlerindeki politik anlaşmazlıklarına rağmen, bu sorunlarının nasıl çözülebileceğini ne kadar iyi biliyorlarsa, bugünkü iktidar da, tüm selefleri gibi, onları dinlememekte o kadar kararlı.

Alevilerin sorunlarını çözmek için verdikleri mücadelede ilişkilendikleri iktidarından muhalefetine siyasal partilerin Alevilerin sorunlarına yaklaşımını da, bu yazı dizisi boyunca Alevilerin gözünden tüm çeşitlilik ve gerilimiyle analiz ettik. Alevi toplumu genel olarak AKP'nin Alevi sorununa bakışını samimiyetten uzak buluyor ve Alevi inancını Alevilere rağmen tanımlamaya çalışan dayatmacı bir yaklaşım benimsediği görüşünde ortaklaşıyor. AKP'nin bilinen sorunlara, bilinen somut adımları atmasından umudu kesen Aleviler, yaklaşan seçimlerde esas olarak bugüne kadar laiklik vurgusu nedeniyle yakın durdukları ama, düş kırıkılıklarına da uğradıkları CHP ile, temkinli bir umutla yaklaştıkları HDP arasında bir tercih yapacakmış gibi duruyorlar.

Aleviler, içinde çoğulluğu barındıran ve kadın, erkek ve tüm canlılara eş değer veren inançlarının, merkeziyetçi, hiyerarşik, ataerkil değerlerle örülmüş modern siyaset ilişkileri içerisinde kendini asimilasyona karşı savunmaya çalışırken nasıl dönüştüğünün de haylice farkındalar. Kendi eleştirdikleri hiyerarşik yapıları çoğu yerde; özellikle cinsiyet ilişkileri bağlamında kurumlarının içinden yeniden ürettiklerini görüyorlar. Dolaysıyla Aleviler için hem Türkiye'deki siyasal erkler ile hem de Alevi toplumu içerisindeki erkek egemen erklerle mücadele devam ediyor... Bu mücadele yazı dizisi boyunca Alevi toplumu üyelerinin de hep vurguladığı gibi, nispeten genç Alevi hareketinin demokratikleşme, çoğullaşma ve en önemlisi inanca verilen zararları anlayarak inanca geri dönme mücadelesi. Ve elbette, aynı zamanda, cinsiyetler arası ayrımcılığa karşı da verilen bir mücadele. Bu anlamda, Alevilerin devletten beklentilerinin karşılanması ve kendi içlerindeki sorunlarını aşmaları, Türkiye'nin demokratikleşmesi ile de, hem neden, hem de sonuç olarak ilişkili. Zira Aleviler, kendi içlerindeki çoğulluğu ancak demokratikleşmiş bir Türkiye'de özgürce yaşayabilirler ve Türkiye, sadece Alevilerin değil, bu coğrafyada var olan tüm etnik ve inanç gruplarının kendi içlerindeki ve aralarındaki çoğulluğu yaşatabildiği ölçü de demokratikleşme yolunda ilerleyebilir.

 

‘Cem'de kadın eşit, eşikten
çıkınca başka bir dünya var!’

 

Pir Sultan Abdal Vakfı eski Başkanı Emel Sungur, Alevi kadınının hem tarihsel olarak, hem de inançta eşit olduğunu, ama günümüz gerçekliğinde geri planda tutulduğunu vurguluyor:

"Cem ritüeli uygulanırken eşikten içeriye giren canların eşit olmadığını söylemek mümkün değildir, çünkü orada artık erkek- kadın ayrıtı yoktur, can vardır. Ancak eşikten dışarı çıkıldığında bir başka dünya vardır ve ne yazık ki dünya tamamen değişmektedir. Anadolu kadını, Alevi kadın tarihte yazdığı direnme, yüreklilik ve adalet duygusu ile belleklerimize yerleşmiştir, Fatıma Ana, Kadıncık Ana, Anca Bacı (Ocağı) , Güzide Ana (Katibi) yolumuzu aydınlatan kadınlarımızdır. Alevi yaşamının içinde her daim varlardır ancak, ne yazık ki bu örnekler gelen yüzyıllarda çok artmamıştır. Tarih, yörelerinde ve gönüllerde kalmış bu isimlere çok kayıt düşmemiştir. Yüzlerce dede Cem yürütürken Cem yürüten ana sayısı sınırlı kalmıştır, yolu yürüten dedelerin cinsiyetleri aslında gelenekte önemli olmamasına rağmen uygulamaya bakıldığında sayısı sınırlı olan anaların bile çok gönül rahatlığı içinde yolu yürütemediği zaman zaman görülmektedir. Uygulamalardan gördüğümüz kadarı ile inanç noktasında kadınların çok daha duyarlı olduğu, çok daha samimi olduğu ve inancı için her türlü fedakârlığı yapacağı görülmektedir. Ancak kadınlar ekonomik olarak çok özgür değiller. Ve köyden kente göçte gelir düzeyleri çok düşük olup, eğitim sorunu da eklenince yaşamlarını idame ettirmek için beden gücünün öne çıktığı hizmetleri yaparak aileye katkıda bulunmak durumundadırlar. Toplumun egemen Sünni inancı ne yazık ki yaşamımızın her alanına nüfuz etmiştir. Bu durum sokak, iş yeri, ev, çalışma yaşamı ve eğitimde ki cinsiyet ayrımını elbette ki etkilemektedir. Bu etkileşimden en fazla nasiplenen kadınlar olmaktadır. Böylesi bir yaşamda kadın görünürlüğü ortadan kalkmaktadır. Yıllardır yürütülen örgütlü mücadele içinde bulunan erkek yöneticilerin pek çoğunun yol arkadaşlarını, eşlerini yanlarında veya bu alanlarda göremediğimiz somut bir gerçekliliktir. Bütün bunların büyük ölçüde nedeni, inancın istediğimiz gibi yürütülememesi, kesintiye uğramış olması ve egemen inancı, yönetimi, siyaseti örnek almasındandır."

 

‘Alevilik erkekleşti, geçmiş olsun!’

 

Yazar Gülfer Akkaya Alevilik ile Alevi kadının bütünlük içinde olduğunu, kadın eksik temsil edilmeye başlamasının inancın asimilasyonuna da neden olduğunu vurguluyor:

"Bir Alevi toplumu var. Ama ortada bir, Alevilik yok, iki, Alevi kadını yok. Çünkü Alevilik dediğin şeyle Alevi kadınları bir bütündür. Diyorum ki Alevilik denen inanç biçiminin kendisi oluşmaya başladığı andan itibaren kadınlar vardı. O Alevilik bilgisinin üretilmesine, yeni kuşaklara aktarılmasına, o anda o pratiklerin yapılması, Alevilerin kutsal gördükleri yerlere gitmesi, onların yemeklerinin, hizmetlerinin yapılması, hepsi kadınlar tarafından organize edilip kadınlar tarafından aslına bugüne getirildi. Alevi kurumlarının siyasal mekanizmalarında kadınlar yoklar, varlarsa bile etkisiz elemanlar. Dolayısıyla Alevilik inancı, Alevi kadınlara yönelik erkek egemen uygulamaların gelişmesiyle ilk asimilasyonuna ve en devasa başkalaşımını yaşadı. Kadıncıl bir inanç olan Alevilik, erkekleşti. En çok bu anlamda geçmiş olsun."

 

Kadın kotası olmalı

 

Antalya Abdal Musa Kültür Ve Tanıtma Derneği Başkanı Gülçin Akça devletin erkek egemen yapısının Alevileri de etkilediğini vurguluyor ve Alevi kurumları için kota öneriyor:

"Alevi toplumunda kadın; devlet politikasında oluşturulmaya gayret edilen kadın imajına ters. Biz kadınımızı alıp erkekle aynı çizgiye taşımışız. Bugün Alevi örgütlerin yönetimindeki kadın sayısının daha çok olması gerekir. Yönetim seçimlerinde mutlaka yarı yarıya kadın kotası getirilmelidir."

 

‘Eş başkanlık gelmeli’

 

Yalıncak Sultan Alevi Kültür Derneği Üyesi Sevim Yalıncakoğlu inanç temel alınmadığı için kadınların ikinci sınıf olduğunu belirtiyor ve Kürtlerin eş başkanlık sisteminin Alevi örgütlerine yerleşmesini sağlamayı da hedeflediğini belirtiyor:

"Tamamen Aleviliğin özüyle yaşamaya çalışsak hiçbir sorun olmaz. Benim bundan sonraki en büyük savaşım eş başkanlık sistemini getirmek. Kürtlerin o sistemini alıp kullanmak."

 

‘İnanç gündelik hayatta nasıl etkilendi?’’

 

Pir Sultan Abdal Kültür Dernekleri eski Sekreteri ve Alibeyköy Cemevi Şube Sekreteri avukat Nebahat Bektaş da Aleviliğin asimilasyon altında olmasının inancı gündelik yaşamda nasıl etkilediğini anlatıyor:

"Günümüzde Aleviliğin yoğun asimilasyon altında olması, toplumu her geçen gün yaşam tarzı ve bilinç düzeyi olarak geriye götürüyor. Aleviliğin bazı yönlerinin de kaçınılmaz olarak etkiliyor. Mesela, Alevilikte boşanma yasak olmasına rağmen, Alevi çiftler arasında da boşanma görülmeye başlanmıştır. Cemlerde kadın erkek yan yana, birlikte ibadet edebilecekken, inanç olarak bunu yasaklayıcı yön bulunmamasına rağmen bugün pek çok cemevimizde ne yazık ki haremlik- selamlık uygulamasını görmekteyiz. Yüzyıllardır bunun bize yakıştırılan iftiralardan kurtulmanın çaresi olarak da geliştirildiğine inanmaktayız. Yine, cenaze erkanlarında, kadın-erkek ayrı ayrı şekilde saflar oluşturulmaktadır. Cenaze erkanlarımızda, ne yazık ki cübbeli-sarıklı hocalar görmekteyiz."

 

‘Kadın yoksa yaşam da yok!’

 

Oniki Gazetesi yazarlarından Sibel Yalçın Alevilik içindeki bilgi yeniden hatırlanmadıkça inanç kadar adil yaşamın da zarara uğradığına dikkat çekiyor:

"Alevi pratiği içinde kadının konumu değişmedi elbette ancak, günümüzün kadınları; sosyolojik, psikolojik baskılar altında ezilmeye devam ettikçe; Alevi kadınları da ister istemez bu toplumun bir parçası olduklarından, inanç ritüeli içinde kendilerini geri çekme “savunmasına” girmiş durumdalar. Kadın; Alevi ritüelinde Hakk’tır. Kadınlarımız bu bilinci tekrar hatırlamadığı sürece; günümüz “erk egemen” toplumu içerisinde erimeye devam edecektir. Toplumu ayaklandıracak olan da; toplumu değiştirecek ve geliştirecek olan da kadındır. Kadınlar aktif olarak yaşama kendilerini empoze etmedikleri sürece; ne inanç kalır, ne adil bir yaşam kalır, ne de bir varoluş nedeni ortada kalır. Kadın yoksa; yaşam yok. Tüm bildiklerimizi hatırlamaktır mühim olan."

 

‘Erkekler kadınların rekabetinden korkuyor’

 

Antroplog Dilşa Deniz akademik alanda da erkeklerin cephesi ile karşı karşıya olduğunu söylüyor:

"Evet, eğitimli bir kitle kadınlar ama şimdi de toplumda söz söyleme konumlarından, erkeklerin 'maharetli' yöntemleriyle engelleniyorlar. Akademik ve metodolojik olarak inançla ilgili sağlam bir çalışma yapan biri olarak erkek şovenizminin gizli dayanışmasının oluşturduğu bu sert bir cephe ile yüzleşmek benim için hiç kolay olmadı. Çok rekabetçiler ve seni alana sokmamaya kararlılar. Binlerce yıllık genetik kültürel pratik ile kişi ve kuruluşların varlığıyla başarıyorlar. Kendilerini sosyalist, eşitlikçi olarak tanımlayan akademisyen erkeklerin özellikle kendilerine rakip gördükleri kadınların dışarıda özenle tutulduğu oluşumlar oluşturuluyor mesela. Dolayısıyla evet eğitim aldık, iddialı çalışmalar da yapıyoruz, güçlüyüz ama erkek şovenizmi bütün bu ilişki ağlarını kontrol ederek, akademik ve uzmanlık alanlarından uzak tutarak akademik bir haydutluğa dönüşecek formlarda bizi vurmaya devam ediyor: Güvenli ve asla ispatlanamayacak metotlarla elbette."

 

‘Cumhuriyet de kadınları özgürleştirmedi’

 

Alevi Bektaşi Bilim Derneği Başkanı Hatice Altınışık, Alevi erkekleri devletin erkek egemen zihniyetini benimsedikleri için eleştiriyor. Altınışık'a göre, cumhuriyetin erkek egemen zihniyeti aktif olan Alevi kadınları etkisizleştiriyor:

"Alevilikte var olan kadın Alevilerde bugün yok. Devletin Alevisi olmayacağız diye söz söyleyen Aleviler bu devletin oluşturduğu erkek egemen mekanizmayı aslında Alevi örgütlülüğüne olduğu gibi nakşettiler ve uyguladılar. İşleyen mekanizmanın içinde Alevi kadını pasif değil, eğitimsiz değil ama, Alevi kadını inançsal kimliğinden de uzaklaştırıldığı için sisteme entegre olmuştur. Hep diyorlar ya cumhuriyet bizi kurtardı, kadınları özgürleştirdi diye ben buna katılmıyorum. Alevilik açısından baktığımızda da katılmıyorum. Osmanlı döneminde 16, 17 ve 18.yüzyıllara baktığımızda Alevi kadın ocaklarını görüyoruz. Buyrunuz Hacıbektaş dergâhlarımız var. Hubyar Ocağı, Derviş Cemal Ocağı var, kadın ocakları var. Alevi kadınları ocaklarda aktif. Kadın ozanlar var. Dolayısıyla biz bir dönem Alevi kadınları olarak, Kızılbaş kadınları olarak bu inancın yönetim mekanizmasındaysak bugün sadece bu inancın içerisinde erkeğin gösterdiği kadarıyla, karar merciinde değil, sadece ihtiyaç olduğu taktirde hizmet eden bir mekanizmanın içindeyiz."

 

B İ T T İ