Bir arkadaşımla dedikodu yapıyoruz, öyle inceden falan değil, ağır dedikodu.
Karşılıklı sayıp dökmüşüz, umulmayacak detaylara girmişiz, “Bunu da söyleyeyim mi, hadi söyleyeyim, onu da söyleyeyim mi, duramıyorum zaten, ver coşkuyu, veryansın, heryer yansın!” Adrenalinle zevkten dört köşe, gerim gerim gerilerek kenara kadar gelmişiz, küçücük bir espriyle bir kahkaha patlatıyoruz ki...
Kendi sesimle kendime geliyorum. Dedikodu yasak elma gibidir. Dipsiz bir zevk kuyusudur. Gerçek dünyaya döndüğünüzde müthiş yabancılık çekersiniz, acayip paranoyak olursunuz. Nitekim bir bakıyorum, yan masada yalnız oturan adam da bizimle birlikte gülüyor. Kesin herşeyi duydu. Ya bahsettiğimiz kişiyi tanıyorsa? Allahım, biz ne yaptık?
Dedikodu yapmak, diyette hamburger yemektir. Lezzetin büyük hazzı, kalorinin içten suçluluğu, iradesizliğin dıştan suçluluğu... Karman çorman, pis birşey.
İnce Zevkler Limited, bugün sizin için çok ince bir çizginin öte tarafına geçiyor sayın okurlar, dedikodu illetinin yarattığı suçlulukla ilgili çok farklı bir dosya açıyor. “Burda söyle, şimdi söyle”cilik. In ın ın ınnnn!
Artık kendi iç hesaplaşmanızın ağırlığından mı, istemeden kulak misafiri olanların yıllardır bünyenize saçtığı korkudan mı bilinmez, genellikle bir yaştan sonra, sağa sola kendi ellerinizle kulak misafirliği yetkisi dağıtmaya başlarsınız.
“Söyle canım benim, şimdi söyle, herkes duyabilir.”
Heyhat. Her zaman, içinizden buna eklediğiniz başka bir cümle vardır: “Hem sen de benim taraftasın, ne söyleyecek olabilirsin ki?”
Ne yazık ki, herkesin birilerinden gizlisi saklısı vardır ve yukarıdaki cümleyi kuran kişi, karşısındakinin ne kadar ileri gideceğini bildiğini zanneder. İnsan bu danışıklı dövüşe, ayarsız gösteri düşkünlüğüne o an neden girdiğini, konuşana neden güvendiğini, yanındakine neden duyma yetkisi verdiğini yıllar sonra bile anlayamaz.
-İyi günler Merve Hanım. -Aa, dedektif Murat, burda ne arıyorsunuz? -Sizinle iki dakika yalnız konuşabilir miyiz? -Ne oldu? Babamın yanında söyleyebilirsiniz. -Peki. Bizden istediğiniz gibi, gerçek babanızı bulduk. -Aa, Murat Bey siz ne saçmalıyorsunuz? -Ben dedim size, yalnız konuşalım diye. İyi günler.
Size diyorum, çok dikkatli olun. Çünkü o birşey söylemek üzere olan kişiyi saçmasapan bir durumda bırakıyorsunuz. Canciğer arkadaşınız bile olsa, kimse annesinin karnından emprovize uzmanı doğmuyor. İnsanlar sizin o duyma yetkisi verdiğiniz kişiyle aranızdaki ilişkiyi bilmez. Spontan dürüstlük gösterilerinize zavallı sırdaşlarınızı alet etmeyin. Sizi seviyorlar, sizin en iyisini bildiğinizi düşünüyorlar. Nereden pörtlediği belli olmayan bir show sevdası yüzünden, kimsenin üzerine kaldırabileceğinden daha fazla yük yüklemeyin.
“Burda söyle, onun yanında söyle, çok gizli sırlarımı açığa çıkaracak kadar deli değilsindir heralde.” Çok talihsiz, çok.
-Patron, bir dakika konuşabilir miyiz? -Ne oldu? -Özel. -Yavrucuğum finans müdürünün yanında konuşabiliriz, birşey olmaz. Nedir derdin? (Ya bu çocuk pırlanta gibi insan. Güvenilir, sadık, çalışkan, hoşsohbet. Daha dün iş çıkışı iki tek atmaya gittik. Haftasonları halı saha maçı yapıyoruz, oğlunun doğumgününde altın taktım. Ne söyleyebilir ki?) -Reklam gelirlerinin yüzde yirmisini emrettiğiniz gibi el altından hesabınıza aktardık, onu diyecektim. -Oğlum ne dedin sen? -Yalnız konuşalım dedim. Demedim mi?
Kimse kimsenin ayarının nerde kaçacağını bilmez.
Aynı finans müdürüyle oturuyorsunuz. Kapı çalıyor. Yine bu çocuk. -Patron sizinle yalnız konuşabilir miyiz? -Söyle söyle, artık daha ne söyleyeceksin, hepimiz dersimizi aldık, kaç yıl hapis yattık canım. -Finans müdürü pozisyonu için verdiğimiz ilana gelen başvuruları getirdim patron.
Kimse kimsenin huyunun kaçıncı kerede çıkacağını bilmez.
-Ahmet, seninle birşey konuşmam lazım. -Ne oldu Aliciğim, betin benzin atmış senin? -Özel bir konu. -Selin’in yanında anlatabilirsin. Biz nişanlıyız artık, ondan gizli saklım yok. -Senin metresin kocası ilişkinizi öğrenmiş, işyerini aradı, hepimizi öldürecek abi. -Aliciğim n’aptın sen? -Ben dedim özel konuşmamız lazım diye abi.
Kimse kimsenin baskı altında verileri nasıl değerlendireceğini bilmez.
Siz siz olun, oturun geçmiş dedikodularınızın muhasebesini yapın. Sonra ne olduğunu anlamadan, ona buna gereksiz kulak misafirliği yetkisi vermeye başlarsınız. Sahne tozu yutmamış sırdaşlarınızla emprovizeye girersiniz. Güvendiğiniz dağların insafına kalırsınız, söylemedi demeyin.