Nil Aldemir

05 Nisan 2012

Bir şakanın manyofobik analizi

Eskiden 1 Nisan’lar hafif geçerdi. O gün okul olurdu mesela, sabah ilk dersten önce sıraları tahtaya değil ters tarafa bakacak şekilde çevirirdik...

 

Eskiden 1 Nisan’lar hafif geçerdi. O gün okul olurdu mesela, sabah ilk dersten önce sıraları tahtaya değil ters tarafa bakacak şekilde çevirirdik. Bütün sınıf yüzümüz arkaya dönük öğretmenin gelmesini beklerdik. Benim onca yıldan hatırladığım tek geleneksel “1 Nisan şeysi” bu.
 
Bir öğrenci kapıda bekler, “Örtmen geliyo” diye bizi uyarırdı. Biz hepimiz arkamız dönük ayağa kalkar, öğretmenin ne tepki verdiğini bile göremediğimiz bu saçmasapan şakada hayal gücümüze talip olup kikir kikir gülerdik. Aman ne komik...
 
Öğretmenler her yıl aynı şeyi yaşadıkları için hiç delirip “Bu ne saçmalık! Nasıl olur da herkes arkasını dönmüş olur! Rezzalet!” diye bağırmazlardı. Normal “Günaydın-Sağol!-Oturun” ritüeli gerçekleşirdi. Sonra biz aynen öyle ters ters yerimize oturunca bir sessizlik... 
 
Dersin anlatılmaya başlanmasıyla gelen, şakanın bitiş düdüğü olan sınıf kahkahası, “Tamaaaaam, yeter artık çocuklaaaaaaar...” diye tokat sinyalleri vermeye başlayan örtmenin sesi,  “İhihihihihi” ve cıııııyk cııııııyk diye çevrilen sıralar. Bu şekilde sıralanan olaylar ve hoşçakal 1 Nisaaaaan. 
 
Yani bizde “Madem 1 Nisan resmi şaka günü, öğretmen üzerinde deneyelim” zihniyeti hakimdi.  Zaten lise öğrencisisin, hayatın şaka üzerine kurulu. Biz birbirimize özel günlerde büyük şakalar yapma ihtiyacı hissetmiyoruz, her gün her an bir çelme, bir tokat, bir tükürme, bir kulağa kalem sokma, bir ittirme kaktırmayla geçiyor... 
 
İşte böyle ağırbaşlı büyüdük biz. Bomba gibi bir gençlik olamadık. Doğal seçilim’e maruz kalacak boy ölçüşmelere girmedik, hepimiz ortalama ortalama büyüdük gittik.
 
Ama artık devir öyle değil. Geleceğimizden umut var.
 
Hazır olun... Şu an dikkatinizi ‘bomba gibi gelen bir gençlik’e çekmek üzereyim
 
“Kastamonu’da en yakın arkadaşının Yükseköğretime Geçiş Sınavı’na (YGS) gireceği ili Kastamonu yerine Hakkari olarak değiştiren İsmail, olayı 1 Nisan şakası olarak tasarladığını söyledi.”
 
İşte ben bu haberi okuyunca geleceğimizle ilgili duyduğum bütün endişeler yok oldu sevgili okurlar. Ben bu haberde, zehir gibi bir zeka, gümbür gümbür gelen bir gençlik ve evrimin yürümesinin temel prensiplerinden olan “Doğal seçilim” sürecinin sağlıklı işliyor olmasından başka bir şey göremiyorum.
 
AA muhabirine konuşan İsmail, olayı şöyle anlatıyor: 
 
“Arkadaşımın benden şikayetçi olduğunu söylüyorlar. Benim hiçbir kötü niyetim yoktu. 15 yıllık samimi arkadaşım Sedat’a 1 Nisan Şakası yapmak istedim (Evet? Tabii ki). Arkadaşımın şifresini bildiğim için (!) ÖSYM’nin sınav merkezine girerek Sedat’ın Kastamonu olan sınav yerini, Hakkari olarak değiştirdim. (Ne var ki bunda?) Önce sınav yerinin değiştiğini bilmiyordu. Sınav yerleri açıklandıktan sonra Hakkari’de sınava gireceğini görünce şok oldu. Her gün telefonlaştığım arkadaşım bu şok üzerine yaklaşık bir hafta beni aramadı. (Ne oldu bu çocuğa?) Sonra beni arayarak ‘Bu değişikliği sen mi yaptın?’ diye sordu. ‘Hayır ben yapmadım’ dedim (Doğal olarak). Bunun üzerine Sedat bu değişikliği kimin yaptığını araştırmaya başladı, Tosya Emniyet Müdürlüğü’ne gitti. Beni de karakola çağırdılar. Baktım iş kötüye gidiyor (aman diyeyim), 1 Nisan şakası olarak yaptığımı itiraf ettim.”
 
Sedat’tan özür dileğini belirten İsmail, arkadaşını Hakkari’ye kendisinin uğurladığını, sınavdan sonra da arayarak sınavının nasıl geçtiğini sorduğunu sözlerine eklemiş.
 
Haberin fotoğrafı, Hakkari’de elinde su şişesiyle bir okulun önünde, Sedat.
 
Bence şakayı yapan İsmail’de geleceğin liderlerinde aradığımız tüm özellikler mevcut: Samimiyet, zeka, elindeki gücü kullanma becerisi, azim, tutarlılık, gerekirse özür dileme, iyi niyet, vs. Bir “Baktım iş kötüye gidiyor” noktası var çocuğun. Çok net.
 
Şahsen “Kötü bir niyetim yoktu” söyleminin samimiyetinden kesinlikle eminim. Bir kere İsmail, arkadaşının şifresini biliyor. Sen hayatı “şaka” ekseninde dönen, yani yaşının normal özelliklerini gösteren birine, sınav şifreni nasıl kaptırırsın? Ben o yaşta bir arkadaşımın sınav şifresini biliyor olsam, o şifreyle yapabileceklerimi düşünmekten gözüme uyku girmezdi. Ayıya somon verip “Bunu sakın yeme” demekten bir farkı yok. 
 
Nitekim İsmail’in de gözüne uyku girmemiş, hemen ÖSYM sınav merkezine girmiş, Sedat’ın sınava giriş yerini, arada yaklaşık 1400 kilometre mesafe olacak şekilde bir güzel değiştirmiş. Bunu da aynı o doğallıkla anlatıyor. “Hayır, ne yapmamı bekliyorsunuz anlamadım,” diyor bence. “1 Nisan gelmişti, şifreyi bildiğim için, gittim sınav yerini Hakkari yaptım.”
 
Sen internete girerken, o sınav yerini Hakkari yaparken İsmail’in yüzündeki sırıtmayı düşünebiliyor musun sevgili okur? Onun dudaklarını büzmüş sınav yerini değiştirirken içinde yeşeren neşeyi, yüreğinin sesini dinlemenin ona yaşattığı çocukça mutluluğu, tek ve hür bir birey olmayı iliklerine kadar hissettiği o yüksek anı sen hiç yaşadın mı, ey okur?
 
İsmail tabii ki Sedat’ın şüpheleneceğini biliyordu. Arkadaşı onu arayıp, haberde okuyamadığımız türlü tatlı küfürlerle “Sen mi yaptın?” dediğinde, sen olsan “Evet ben yaptım” der misin sevgili okur? Bu şakanın gereği, “Hayır ben yapmadım” demektir. Nitekim İsmail bunu güzel güzel anlatıyor.
 
Madem bu işten şüphelendin, ne diye Hakkari’ye gidiyorsun Sedat? Hadi gittin, neden Hakkari Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği İlköğretim Okulu’nun önünde fotoğraf çektiriyorsun? 
 
Fotoğraf çektirmişsin. Delirdiğin falan yok yani.
 
Sedat’ın sınav yeri olarak görülen okulun önünde fotoğrafı olmasının iki türlü sebebi olabilir. 1) Sınav yerinin orası olmadığını hala bilmiyordu 2) Sınavın orda olmadığını öğrenince fotoğrafı çektirip türlü türlü şakalar eşliğinde İsmail’e gönderdi.
 
Her iki ihtimalde de, Sedat’ın YGS’yi ne kadar ciddiye aldığını anlayabiliyoruz.
 
İsmail de biliyor. Sedat’ı Hakkari’ye yolcu eden de İsmail. “Hadi kolay gelsin iyi şanslar arkadaşım” demiş, iki yanağından öpmüş göndermiş arkadaşını.
 
Sınavdan sonra da Sedat’ı aramış, “Nasıl geçti?” diye sormuş.
 
Sedat sınava giremiyor. Doğal seleksiyon gerçekleşiyor.
 
Elinizi vicdanınıza koyun sevgili okurlar. Siz geleceğinizi İsmail’e mi teslim ederdiniz, yoksa Sedat’a mı?
 
Ne yazık ki seçenekler şimdilik bu kadar.