Türkiye’nin bir Öğretmenlik Meslek Kanunu hikâyesi var, bu hikâye 2005’lerden bugüne dek sürüyor, AKP ile başlatılmış ve yine on yıllar içinde sonuca bağlanamamış AKP ile devam eden bir hikâye bu! Yine aynı konu TBMM’nin gündeminde! Okullarda öğretmenlerin gerçek sorunlarından uzak, “yerli-milli” eleyici tuzaklarla dolu bir teklif. Anlaşılan odur ki bu pilav daha çok su kaldıracaktır.
Ne olmuştu?
Hızlıca 2022’ye gidelim. Gerekçeleri yeterince konuşulmadan, kamuoyuyla paylaşılmadan, muhalif siyasal partiler, eğitim sendikaları ve veli derneklerinin itirazına karşın giriş ve yürürlük maddeleri dahil 12 maddeli Öğretmenlik Meslek Kanunu TBMM’den geçirildi. Kanun 03.02.2022 tarihinde kabul edilerek yürürlüğe girdi. Yanlış ve eksiklerle dolu, eşitsizlik, ayrımlar ve hiyerarşi doğuran bir yasa idi, Anayasa Mahkemesi, ana muhalefet partisinin, CHP’nin başvurusu üzerine yasanın bazı maddelerini iptal etti. Ancak bugüne dek öğretmenler anlamsız sınavlardan, öğretmenlik mesleğinin değerini düşüren uzaktan eğitimlerden geçirildiler. Okullarda eşit işe eşit ücret ilkesi delinerek benzer işleri yapan öğretmenlerin maaşları farklılaştırıldı, öğretmenler eşitsizliği okulun içinde meslektaşlarının gözlerinin içine bakarak yaşadılar.
Öğretmenlik Meslek Kanunu’na ilişkin ciddi bir mücadele de yükseldi aynı dönemde. Öğretmenlik Meslek Kanununa karşı çıkan 15 eğitim sendikası yan yana geldi ve bir günlük iş bırakma dahil itirazlarını çeşitli kanallarla güçlü bir biçimde dile getirdiler. Bir araya gelen 15 eğitim sendikası, “Yargının Dostları” (Amicus Curiae) olarak Anayasa Mahkemesi’ni bilgilendirmek amacıyla ortak beyanlarını içeren bir dilekçeyi Mahkeme’ye sundular. Anayasa Mahkemesi üyeleri ayrıca eğitim sendikalarını temsilen iki sendika genel başkanını toplantıya davet ederek itirazlarını dinledi. Bu eğitim emekçilerinin mücadelesi ve ortaklaşabilmeleri ile yaşanmış son dönemin önemli deneyimlerden birisi olarak kayda geçti. Eğitim-Sen aynı dönemde “Öğretmenlik Meslek Kanunu’nun iptali” için Ankara’da binlerce öğretmenin katıldığı bir miting gerçekleşti.
Öğretmenlik Meslek Kanunu Teklifi yine TBMM’de!
Şimdi Öğretmenlik Meslek Kanunu teklifi siyasal iktidar tarafından yeniden TBMM’ye getirildi[1]. Son iki bakan ve iki farklı görüş! Önceki Milli Eğitim bakanı Mahmut Özer “sınav olmadan kariyer olmaz” derken bir sonraki Bakan Yusuf Tekin yeni tasarı ile “sınavsız, hizmet yılı dikkate alınarak yetiştirme programları ile kariyerin mümkün olabileceğini” iddia ediyor. Teklifte Yusuf Tekin’in görüşü yer bulmuş. Eşit işe eşit ücret ilkesinin ihlal edilmesine ve 10 yılın altında hizmet yılı olan genç öğretmenlerin düşük ücret almasına devam anlamına gelen bir düzenleme bu! Deneyimi sınırlı öğretmenlere “sıranı bekle, sıra sana da gelecek” deniliyor. Ancak bu yüksek enflasyon koşullarında bu sözün pek de anlamı yok! Öğretmenlerin bırakın bir araba veya ev almayı düşlemelerini, artık ayın sonunu nasıl getirecekleri yakıcı bir sorun olmuş durumda özellikle büyük kentlerde.
Muhalefet ise öğretmenlerin talebinin kariyer sistemi değil, insan onuruna yaraşır bir yaşam, kamusal, laik ve demokratik bir eğitim olduğunu belirtiyor. Ancak geçmişte yaşanan sorunların hesabını kim verecek? İki yıl içinde kariyer basamakları sistemi, uzman ve başöğretmen sınavı ve eğitimi derken öğretmen bedeninin sinir uçları ile oynandı, eğitim alanında çalışma barışı, katılımcılık, eşitlik ve adalet arayışları rafa kaldırıldı. Bu biçimiyle meslek kanununa karşı çıkan siyasal partiler ve eğitim sendikaları, öğretmenlerin kariyer sistemi ve ağır cezalar ile değil, eğitimin iyice kökleşmiş yapısal sorunlarının çözülmesi ile kendini iyi hissedeceğini ve mesleğini onurlu bir biçimde yerine getireceğini ifade ediyorlar.
Teklifte ne var?
Yeni Öğretmenlik Meslek Kanunu teklifi, yedi bölüm olarak gruplanmış 38 maddeden ve dilekçe ve imzalar, genel gerekçe ve madde gerekçeleri dışında 18 sayfadan oluşuyor. Bölümlerin sınırlılığından anlaşılıyor ki siyasal iktidar her yıl Öğretmenlik Meslek Kanununda yeni düzenlemeler yaparak vitrinde kalmaya çalışacak. Bölümler şöyle sıralanmış: Birinci bölüm “başlangıç hükümleri”, ikincisi “hak ödev ve sorumluluklar.” Üçüncü bölüm “öğretmen nitelikleri, seçimi, hazırlık eğitimi, öğretmenliğe atanma ve yer değiştirme”, dördüncü bölüm, “mesleki gelişim, kariyer ve yönetici görevlendirme.” Beşinci bölüm “ödül ve disiplin”, altıncı bölüm “Milli Eğitim Akademisinin kuruluşu ve görevleri”, yedinci bölüm ise “çeşitli ve son hükümler”den oluşuyor.
Yeni tasarıda madde, fıkra ve maddelerin kapsadığı sayfa sayısına bakıldığında amaç açıkça görülüyor: Yeni bir kadrolaşma zemini olarak Milli Eğitim Akademisinin kuruluşu, işe yeni başlayan öğretmenlerin “hazırlık eğitimi” adı altında “seçimi” ve “yerli-milli olmayanların elenmesi”, kendilerinin benzeri, hatta kopyası olmayanların elenmesi. Kariyer sistemi korunurken, kariyerler arası geçiş sınavları kaldırılmış. İktisadi bir akılla bile hareket edecek olanlar, sıkça konuşulan tasarruf tedbirleri bağlamında bu yasa teklifinin geri çekilmesini ister. Çünkü çok sayıda eğitim fakültesi varken Milli Eğitim Akademisine olan gereksinmenin anlatılması kolay değildir, kısaca bir akıl tutulması ile karşı karşıyayız.
Okullarda bir “öğretmen” vardı, gücü yettiğince öğrencilerini geliştiren, güçlendiren hatta özgürleştiren öğretmenler. Şimdi yüzbinlerce işsiz öğretmenin arasından sıyrılıp okullarda istihdam edilen kaç öğretmen var? Ücretli öğretmen, aday öğretmen, sözleşmeli öğretmen, öğretmen, uzman öğretmen, başöğretmen. Sayı şimdilik 7! Anlaşılıyor ki öğretmenleri parçalayarak yönetmeyi bir yenilik, bir reform olarak gören bir anlayış var!
Teklifte eğitim emekçilerinin yaşamında olup da tasarıda olmayanların neler olduğunu sorgulamalıyız:
Teklifte öğretmen işsizliği yok!
Yüzbinlerce işsiz öğretmen sorununun kaynağı olan “Öğretmenlerin hizmet öncesinde yetiştirilmesi” teklifte yok sayılmıştır.
İşsizlik bir insanlık yarası, işsizliği ortak akıl ve duygu yoksunluğu ve plansızlık doğuruyor. Üniversiteler, eğitim fakülteleri, eğitim bilimleri fakültesi sadece öğretmen yetiştirmez, eğitim alanını öğrenmek isteyen her gence hizmet verir. Ancak fakültelere gelen öğrencilerin ilk amacı genel olarak mezuniyetten sonra öğretmen olarak atanmaktır. Bu durumda yüzbinlerce öğretmenin işsiz olmasını bir milli eğitim bakanı, bir iktidar nasıl açıklar? Özellikle yaklaşık çeyrek yüzyıldır iktidarda bulunan AKP bir özeleştiri yapabilir mi? Sonuç olarak ortaya çıkan eğitim hizmeti üretmek isteyip de üretemeyen, öğrencileriyle buluşamayan, öğretmen olarak yetiştirilip de başka işler arayan, geçimini sağlayamayan, ekonomik bağımsızlığı olmayan, işsizlik yarasının acısını her daim yaşayan öğretmenler! Cumhurbaşkanı Recep T. Erdoğan bu sorunun cevabını en açık biçimde veriyor[2]:
“Özel sektör daralmaya giderken istihdam kapısı olarak devlete yüklenilmesi vahim bir hatadır. Sosyolojik kökleri de olan bu yanlıştan ülkemizi kurtarmamız gerekir.”
Kamu yönetiminin kimi isimleri de buna benzer cümleler kurmuşlardı geçmişte, Türkiye’nin bir şirket gibi yönetilmesi gerektiğini de sözlerine eklemişlerdi. Her alanda özelleştirme yapmaya devam ettiler ve devam ediyorlar. Siyasal iktidar, iktidara geldiğinden beri eğitimi özelleştirmeye çalıştı, özellikle eğitim alanında istediği bir özel okullaşma düzeyine ulaşamadı. Eğitim yaygın bir kamusal bir hizmet olmayı sürdürdü. Peki özel sektör daralmaya giderken, özel okul öğretmenleri asgari ücret ve altında ücretlerle çalıştırılırken, eğitim kamu hizmet olmayı sürdürürken öğretmen işsizliği nasıl çözülecek? Yüzbinlerce öğretmen şu soruyu sormaz mı? Peki, bizi eğitim fakültelerinde niye yetiştirdiniz, boşuna mı okuduk? Milli Eğitim Bakanlığı, Bakan Yusuf Tekin’in ve siyasal iktidarın bu soruya yanıt vermesi gerekmez mi? Yükseköğretim kurumlarından her yıl bir milyona yakın genç mezun oluyor? Türkiye nasıl istihdam kapasitesi yaratacak? YÖK’ün verdiği mezun rakamlarına bakalım:
“2021-2022 akademik yılında yükseköğretim kurumlarından mezun olan sayısı toplam 903.673 kişi olarak belirlendi. Diploma alanlardan 773.325’i devlet üniversitelerinden, 127.957’si vakıf üniversitelerinden, 2.391’i vakıf meslek yüksekokullarından mezun oldu.[3]”
Yükseköğrenim mezunlarına ilişkin Yükseköğretim Kurulunun web sayfasında paylaştığı bu özet verinin en yenisi bu! Bir kez paylaşılmış sonra arkası gelmemiş! YÖK “üniversiteler yetiştirir, sonrası bizi ilgilendirmez” diyor, siyasal iktidar ise en üstten “devlet istihdam kapısı değil” diyor.
Teklifte başka hangi konular yok sayılmıştır?
Kariyer ve ücret farklılaşması yaratılırken öğretmenlerin yetkinleştirilmesi ve kariyer basamaklarının farklı yeterliklerinin tanımlanamaması (çünkü benzer işler yapılıyor) ve bu yapılmadan eşdeğer işe kariyer basamakları yoluyla farklı ücretin ödenmesinin nasıl mümkün olacağı gerekçede açıklanmamıştır. Eşit işe eşit ücret ilkesi mutlaka yaşama geçirilmelidir. Ayrıca hizmet yılı ayrımcılığının yaş ayrımcılığı ile birlikte yürüdüğü anımsanmalıdır.
Teklifte toplumsal cinsiyet eşitsizliklerine, şiddete ve mobinge maruz kalan kadın eğitim emekçilerinin sorunlarına ilişkin hiçbir madde bulunmamaktadır.
Öğretmenlerin “hakları ve ödevleri ve sorumlulukları” sıralanırken “haklarına” mesleğe özgü haklara çok az değinilmiştir.
Teklifte öğretmenlerin iş kazaları ve meslek hastalıklarına dair bir öngörü yoktur. Yedinci bölümde “eğitim çalışanlarının şiddetten korunması “kasten yaralama”, “tehdit”, “görevini yaptırmamak için direnme” suçları, konu ile ilgili yasalara referans verilerek üstünkörü işlenmiştir.
Öğretmenlik Meslek Kanunu teklifi, otoriter ve cezacı nitelikleriyle dikkati çekmektedir. Teklifte öğretmenlerin mesleki özgürlüğü, özerkliği yok sayılmıştır. Teklif öğretmenlerin mesleğe girişini ve gelişimini güdülemek üzere ödülden çok cezayı, içermekten çok dışlamaya odaklanmış durumda. Bu nedenle teklifte sağ, otoriter ve muhafazakâr bir anlayışın keskin fırça darbeleri bulunuyor. Madde 8’de hazırlık eğitimine 4 madde ayrılmış, “Hazırlık Eğitimine Atanacakların Belirlenmesi” 8 fıkradan oluşuyor, yaklaşık 6 sayfayı kapsıyor. Teklifin 18 sayfadan oluştuğu anımsandığında, “seçme ve elemeye” ayrılan 6 sayfa siyasal iktidarın eğitim alanını demokratik bir alan değil, bir ‘milli güvenlik’ alanı olarak gördüğünü ortaya koyuyor.
Eğitim ve öğretim sürecinin etkililiği için eğitim ortamlarının niteliğine, özellikle dersliklerdeki en çok öğrenci sayına dair tek bir cümle bile bulunmamaktadır. Branşlara göre öğretmen açığı ya da fazlasına dair plan perspektifi sunan herhangi bir madde bulunmamaktadır.
Teklifte, ne öğretmenlerin dışındaki eğitim emekçilerinin, ne ücretli öğretmenlerin, ne de özel sektör öğretmenlerinin adı vardır! Ücretli öğretmenler ve özel sektör öğretmenleri ve idari, teknik, destek ve yardımcı personel eğitim yaşamının içinde fiilen varlar ancak teklifte sayıları yüzbinleri aşan bu emekçilerin ve öğretmenlerin hakları, ödevleri ve sorumlulukları yok.
Kırsal ya da uzak bölgelerdeki öğretmenlere uygulanacak özel kurallara çok sınırlı biçimde değinilmiştir teklifte.
Eğitim fakülteleri ve diğer fakülteler nerede?
Tasarıda hemen hemen her ilde olan eğitim fakülteleri ve öğretmen yetiştirme kurumları dikkate bile alınmamış durumda. Öğretmenlerin gerek hizmet öncesi yetiştirilmeleri ve gerekse hizmet içinde yetiştirilmelerinde eğitim fakülteleri ve diğer fakültelerden neden yararlanılamayacağı gerekçelerde iyi temellendirilmiş değil. Öğretmenlik uygulamalarını geliştirmek için üniversitelerle Milli Eğitim Bakanlığı arasında işbirliğinin yeni yolları aranabilir, ancak buna dair bir madde yok teklifte. Sayısı bir milyon 200 bine yaklaşan öğretmen ve eğitim emekçilerinin Milli Eğitim Akademisinde yetiştirilmesi mümkün değil.
MEB, öğretmenlerin statüsü tavsiyesini hatırlıyor mu?
Sonuç olarak Öğretmenlik Meslek Kanunu daha uzun yıllar tartışılmaya devam edilecek. Uzatmaları can sıkacak biçimde çok da uzatmamak için değerli bir belgeye sahibiz. Elimizde dünya örnekleri dikkate alınarak hazırlanmış öğretmenlik mesleğini geliştirecek bir belge var. Bu belge, eğitime dair bir meslek kanunu hazırlanırken nelerin dikkate alınması gerektiğinin yol haritasını veriyor.
ILO-Unesco ortak belgesi olan Öğretmenlerin Statüsü Tavsiyesi! Eğitim-Sen, Prof. Dr. Mesut Gülmez’in çok kapsamlı ve değerli önsözü ve güncelleştirmesiyle Öğretmenlerin Statüsü Tavsiyesini yeniden hem basılı olarak yayınladı hem de dijital ortamda eğitim kamuoyunun paylaşıma sundu[4]. Öğretmenlik Meslek Kanunu Teklifinin bu Tavsiyeye göre düzenlenmesi gerektiğini hem siyasal iktidara hem TBMM’de vekillere hem de eğitim kamuoyuna anlatmamız gerekiyor. Bu ortak belge, öğretmenlerin ekonomik ve sosyal haklarına ilişkin mücadelesini yükseltmeye, eğitim emekçilerinin mesleki gelişimini artırmaya, demokratik, eşitlikçi ve özgürlüğü önemseyen bir öğretmenlik meslek kanununun hazırlanmasında yasa koyucuya bir harita sunmaya hizmet edecektir. Okunması dileğimle!
[2] https://medyascope.tv/2024/05/15/cumhurbaskani-erdogan-istihdam-kapisi-olarak-devlete-yuklenilmesi-vahim-bir-hata/ 29.06.2024.
[3] https://www.yok.gov.tr/Sayfalar/Haberler/2023/yuksekogretimde-yeni-istatistikler.aspx
[4] https://egitimsen.org.tr/ogretmenlerin-statusu-tavsiyesi-2/
Nejla Kurul kimdir?Prof. Dr. Nejla Kurul, Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Eğitim Yönetimi ve Planlaması Bölümü'nü 1985'te bitirdi. Aynı üniversitede öğretim üyesi olarak otuz yıl çalıştı. "Küreselleşme ve Üniversiteler", Adnan Gümüş ile birlikte "Bologna Süreci Kime Hizmet Ediyor?", "Eğitim Finansmanı ve çok yazarlı KHK Öyküleri", "Başka Bir Eğitim Hikâyesi Bireyin Gelişimi Toplum ve Doğa Etkileşimi Üzerine Sorgulamalar" kitaplarının yazarı, "Kamusal Eğitim: Eleştirel Yazılar" adlı kitabın yazarı ve editörüdür. 7 Şubat 2017 tarihinde barış imzacısı olması nedeniyle 686 sayılı KHK ile yüzlerce meslektaşı ile birlikte üniversiteden ihraç edildi. Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (2020) 11. Olağan Genel Kurulu'nda seçilerek Eğitim Sen Genel Başkanı olarak üç yıl görev yaptı. Halen akademik ve pratik çalışmalarını sivil akademisyen olarak sürdürüyor. |