Demokrasinin seçim ve siyasi parti gibi olanaklarından yararlanarak siyasi iktidarı ele geçirmiş ve ardından kitleleri en çok etkileyen TV kanalları ile gazeteleri gerek satın alarak gerekse korkutarak ele geçirmişsiniz. Benzer yöntemlerle eğitim, sağlık, güvenlik ve hukuk sistemlerini kendinize bağlamışsınız. Bu arada demokrasi, hukuk, haklar, gelenekler ve din gibi değerleri putlaştırıp kavram olarak içlerini boşaltmışsınız. Zaman içinde “damardan muhalefet”e örnek olabilecek kimseleri ibretiâlem için bir bir hapse atıp arada bir salıvermeyi ihmal etmemişsiniz. Aynı şekilde kendi siyasi imajınızı ulusal varlıkla özdeşleştirerek ideolojik, kişisel, kurumsal düşmanlar ve oyuncaklar, yani tapınma nesneleri yaratmışsınız. Şansınız yaver gidip az bir şey karizmayla da donatılmışsanız, İspanya’nın Franco’su gibi kırk yıl o koltukta oturmanız işten bile değildir. Hele bir de koltuk değneği edindiyseniz.
Buyurun size yeni tip faşizm. Neofaşizm. 2DS sonrası türeyen faşizm türü. Ama siz bu yönde gelişirken adınızı asla faşizm koymazsınız. Başkalarına faşist deme olanağını da elden bırakmazsınız. Gerçi evet, siz faşist değil, neofaşistsiniz. Laciverti yani.
İşte bu renk, tarih bilgisi olanları bile yanıltabilmiştir. Yeni kuşaklarda zaten yoktur öyle bir bilgi ve bilinç. Kuşaklar birbirinden habersizdir. Hatta, bırakınız kuşakları, aynı ülkenin farklı bölgeleri / aynı bölgenin farklı ülkeleri bile bilmez birbirini, bilmek de istemez. Gözler güç odaklarına çevrilidir. Sistemdışı örnekler pek parlak değildir.
Neofaşizm, sistemiçi bağlarını koparmamaya, koptuğu kadarına karşılık kendine altsistemler kurmaya çalışır. Ölçü küresel olunca her savaş yereldir, ve örgütler bile devlet.
Kaldı ki niye koparsınlar ki sistemle bağlarını, tahsilat kekâ!.. Ve yaşasın kleptokrasi –tabii bunu da demezler asla.
***
Her dilin kendine özgü eksileri ve artıları oluyor. İngilizcenin bana şiirsel gelen bir artı öğesi “un-” önekidir. “To unlearn”! Yıllar önce bu fiille ilk kez karşılaştığımda bunun öğrenmemek, ahmaklık etmek gibi bir anlamı var sanmıştım. Tam olarak öyle değilmiş, daha olumlu olabilen bir anlamı varmış, ünlü meselin anlattığı üzere zihninizdeki bir öğeyi ya da belirli öğeleri silmek, dışlamak gibi: “Gel, bilgini unut sen uslu isen/Saadettir sana her ne huylu isen.” (Yunus Emre, Nasihatler kitabı)
Geçenlerde, Türkçeye sanıyorum yalnızca Tiranlık Üzerine: Yirminci Yüzyıldan Yirmi Ders adlı kitabı çevrilmiş olan Timothy Snyder’ın The Road to Unfreedom adlı bir kitabına rastlayınca, “un-” önekiyle yapılmış yeni gözdem “unfreedom” sözcüğü oldu. Bu kez, şiirselliğinden çok, ahvalimizi kusursuz bir isabetle tek başına anlatabilen bir sözcük olmasıydı bana çarpıcı gelen. Serde çevirmenlik var, dikkatimi çeken bir söz ya da sözcük olunca zihnim neredeyse otomatik bir atılımla çevirmeye girişir. İşte bu “un-” önekli sözcükleri Türkçeye tek sözcükle çevirmek kolay olmuyor, “Unfreedom” da öyle. Snyder’in bu çalışmasını nasıl çevireceğiz şimdi? ‘Özgürlüksüzlük’ olacak şey değil, kakışmaya borcumuz yok. “Özgürsüzlük” çeşitli bağlamlarda kullanılmış ama, iç rahatlatıcı olduğunu söylemek zor. Galiba iki sözcüklü bir karşılıktan aşağısı kurtarmayacak: ‘Özgürlük Yoksunluğu.’ Kitabın adı: Özgürlük Yoksunluğuna Giden Yol. Kitabın meselesi, bugünlerde ironik bir biçimde faşistler dahil hemen herkesin ağzında olduğu üzere faşizmin Avrupa’da, ABD’de, tüm dünyada yükseliş halinde oluşu. Snyder bu yükselişi, yani özgürlük yoksunluğuna yönelen bir süreci derinlemesine anlatmaya çalışırken bir ara şöyle diyor: “The twentieth century was well and truly over, its lessons unlearned. A new form of politics was emerging in Russia, Europe, and America, a new unfreedom to suit a new time... ("Yirminci yüzyıl gerçekten de sona ermiş, dersleri akıllardan çıkmıştı. Rusya’da, Avrupa’da ve Amerika’da yeni tür bir özgürlük yoksunluğu, yeni zamana uyum gösterecek yeni bir siyaset biçimi doğuyordu." Çev. N.A.)
Kitabı okuyup bitirince bu yazıyı devam ettirecek gibiyim. Güncelliği uçup gidecek değil nasıl olsa.
Necmiye Alpay kimdir?Çalışmaları dil üzerinde yoğunlaşan Necmiye Alpay 1946 yılında doğdu. 1969 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni (Mülkiye) bitirdi. 1978'de Paris-Nanterre Üniversitesi'nden uluslararası iktisat alanında doktora derecesi aldı. Mülkiye'deki öğretim üyeliği 12 Eylül 1980 darbesi ile başlayan süreçte sona erdi. İzleyen yıllarda akademide 'Türkçe' ve 'Yaratıcı Yazarlık' alanlarında dersler verdi. 2011 yılından itibaren uzun süre Radikal gazetesinde Dil Meseleleri üzerine yazdı. 2016 yılında İsviçre'nin Almanca PEN Merkezi tarafından onur üyeliğine seçildi. Kitapları - Türkçe Sorunları Kılavuzu (Metis Yayınları) - Dil Meseleleri / Uygulama Üzerine Yazılar II (Metis Yayınları) - Yaklaşma Çabası (Kanat Yayınları) Çevirileri - Freud ve Felsefe (Paul Ricoeur), Metis Yay. - Kültür ve Emperyalizm (Edward Said, Hil Yayınları)
|