Necmiye Alpay

04 Nisan 2024

Kayyum rektör, kayyum seçmen, peki ya seçim kurulu?

Biz halk olarak entrikacılar karşısında büyük tecrübeler kazandık. En büyük tecrübemiz, "ittifak" fikri oldu. Nereden nereye! 20. yüzyılı düşünüyorum da, "cephe"den "birlik"e, oradan "ittifak"a...

DEM Parti Eş Genel Başkanları Tuncer Bakırhan ve Tülay Hatimoğulları, Yüksek Seçim Kurulu önünde, Van İl Seçim Kurulunun DEM Parti'den Büyükşehir Belediye Başkanı seçilen Abdullah Zeydan hakkındaki kararına ilişkin açıklama yaptı.

Van Büyükşehir Belediye Başkanı olarak yüzde 55 oyla seçilen DEM Parti adayı Abdullah Zeydan'ın memnu haklarının iade işlemi, sürenin dolmasına 5 dakika kala geri alınmış. Kimin "itirazı" üzerine? Adalet Bakanlığı'nın! Kim tarafından? Van Seçim Kurulu tarafından! Ve Zeydan'ın çok gerisinde kalmış olan AKP adayı, zorunlu itiraz sürelerine filan uyulmadan, Van seçimlerinin kazananı olarak ilan ediliyor. Yekten kayyum atama yöntemi fazla tepki uyandırmış olmalı. Hem böylesi daha da kârlı.

A'dan Z'ye emir kulluğu kokan bir durum.

Van seçimlerinin kazananı DEM Parti, şimdi Van Seçim Kurulu'nun bu hukuk dışı kararına karşı haklı olarak Yüksek Seçim Kurulu'na başvuruyor sevgili Hz. Ömer.

Anlıyoruz ki ilk sonuçlar karşısında şaşılacak kadar "olaysız" gibi görünen seçimlerde iktidar bloku önceki "yöntem"lerini aratmayacak oyunlar peşindeymiş.

Şu an Yüksek Seçim Kurulu bir kez daha sınavda. Bu sınav kurulun bir yüksek hukuk kurumu mu, yoksa iktidar blokunun manipülasyon aracı ("kayyum kurul?!) mu olduğunu nihai olarak gösterecek.

Aslına bakılırsa iktidar bloku örtülü manevralar yoluyla bu işi seçmenlere de kayyum atamaya kadar götürüyor. Yeni bir yöntem değil bu, ancak önceki seçimlerde daha çok "taşımalı seçmen" terimi kullanılıyordu, "taşımalı eğitim"e özenilmiş gibi.

Yöntem yeni değil ama, böylesine yoğun bir biçimde kullanılması ve halk tarafından adının "kayyum seçmen" konulması yeni; ben de Mv. Ayşegül Doğan'ın bir kürsü konuşmasından öğrendim. İlk anda anlaşılması kolay olmasa da, olayın içyüzünü tam olarak adlandıran bir terim.

Yöntemi herhalde sağır sultan bile duymuştur: Belirli belediyelerin seçim bölgesine geçici seçmenler olarak yüzlerce güvenlik elemanı sevk ediliyor, görünüşte güvenlik için, ama "geçici seçmen" kayıtlarıyla birlikte! Güvenlik görevlilerinin "oy" kullandığı sandıklardan elde edilen sonuçları tahmin etmek zor değil...

Özgür Özel, seçim sonuçları konusunda tarihsel önemde bir konuşma yapmıştıoradan aktarıyorum:

"... doğu ve güneydoğu illerinde taşınan seçmenlerle bir yerel seçim sonucunun değiştirilmeye çalışılması, daha önce o seçmenlerin seçtiği belediyelere kayyum atanması kadar kötü bir girişimdir. (...) Cep telefonlarımızda hepimizin onlarca ve yüzlerce zorla orada oy kullanmaya yönlendirilen silahlı kuvvetler personelinin yakınmaları vardır."

Tarihe yazılıdır: Seçilmişlerin yerine atanmışların görevlendirilmesi askerî darbe dönemlerinden hatırladığımız, en azından önceki kuşakların çok iyi hatırladığı bir sıkıyönetim uygulamasıdır. Son yıllarda bu uygulama belirli belediyelerde neredeyse alışılmış hale getirildi ve bu duruma ülkenin batısından pek az itiraz geldi. "Bekledik gelmediniz" diye yazdı şair, tam on yıl oluyor. Gerçi "gitmek", ille de fiziksel değildir. Bulunduğunuz yerden göklere yükselecek sesler çıkarabilirsiniz.

İktidar bloku "el yükseltiyor" ve yalnızca seçilmişlerin değil, seçeceklerin, yani seçmenlerin yerine de atanmışları görevlendiriyor. Demek görevli yurttaşın kaderinde "kayyum seçmen" olmak da varmış. Bunun bir adım sonrası, sandık görevlilerine ve müşahitlerine de kayyum atanması olabilir. İrade gaspının haddi hududu meselesi.

İktidar bloku demokrasi karşıtlığının defterine bunları da yazmakla meşgul. Ama bu arada şunlar da oldu:

Biz halk olarak entrikacılar karşısında büyük tecrübeler kazandık. En büyük tecrübemiz, "ittifak" fikri oldu. Nereden nereye! 20. yüzyılı düşünüyorum da, "cephe"den "birlik"e, oradan "ittifak"a...

Bu seçimlerde İstanbul'a yüzde 50'yle, Ankara'ya yüzde 60'la başkan seçtiysek, daha bir yığın belediyeyi kazanabildiysek, il ve ilçe meclislerinde başkanların elini az çok güçlendirdiysek, bunun temelinde ittifak fikri, Demokrasi İçin Birlik fikri yatıyor.

CHP bu fikre iyi kötü yardım ve yataklık yaptı ve oylarını artırdı. Afyon adayı ile Bolu adayı gibi bazı CHP'liler kapılarının DEM'e kapalı olduğunu söylemek aymazlığıyla halka şirin gözükmeye çalıştılar ama, tarihe bu seçimlerin büyük ayıplıları olarak geçecekler. Yerlerinde olsam, önlerine ikinci bir şans çıkarsa onu demokrasi ittifakı yönünde, DEM'le dostluk içinde karşılardım.

Biz halk olarak kayyumlara karşı kendi ittifaklarımızı devam ettirmek ve kayyum karşıtı dayanışma çevreleri sürekli kılmak zorundayız. Van skandalına karşı az çok demokrasi bilinci olan epey kişi ve çevreden ses çıktı, yazılar yazıldı, imzalar toplandı, "emek-meslek örgütleri" olarak bildiri yayımlandı.

Ancak, toplumsal barış daha geniş dayanışma çevrelerini gerektiriyor:

Boğaziçi Üniversitesi'nde kayyuma karşı evrensel standartlarda akademik özgürlükleri savunmak için yıllardır direnç gösteren hocalarla üniversiteler arası dayanışma çevresi, hukuk ve yasa dışı edimler pahasına hapiste tutulan siyasetçilerle dayanışma çevresi, mazbatası verilmeyen seçilmişlerle belediyeler arası dayanışma çevresi..

Aklımda yıllar öncesinden Türkiye Belediyeler Birliği diye bir kurum kalmış. İnternete bakıyorum, sitesinde tüm illerin belediyeleriyle bağlantı var. Van dahil, Diyarbakır dahil, bazı illerin sitelerinde başkanın "Başkan V." kısaltmasıyla gösterilmesi bana olağanüstü hallerin, sıkıyönetimlerin damgası gibi geliyor. İçim buz.

Van'daki kayyumun yerine seçimlerden ikinci çıkmış AKP'li adayın atanmasıyla olsa olsa Boğaziçi Üniversitesi'nin dirençle karşılaşan şimdiki seçilmemiş rektörününkine benzer bir durum ortaya çıkıyor. Tıpkı onun gibi, seçilmemiş, seçileni yerinden etmiş...

Hayır. Hayır. Kayyumlara hayır.

Not: Yazıyı bitirip gazeteye gönderdikten birkaç dakika sonra, Yüksek Seçim Kurulu’nun Zeydan lehine karar verdiği haberi açıklandı. Yazının ana fikri değişmiş olmadı, ancak bu kararla olgusal açıdan ilgili olan başlığı ve bir iki yeri düzeltmiş olayım.

Necmiye Alpay kimdir?

Çalışmaları dil üzerinde yoğunlaşan Necmiye Alpay 1946 yılında doğdu. 1969 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni (Mülkiye) bitirdi.

1978'de Paris-Nanterre Üniversitesi'nden uluslararası iktisat alanında doktora derecesi aldı. Mülkiye'deki öğretim üyeliği 12 Eylül 1980 darbesi ile başlayan süreçte sona erdi. İzleyen yıllarda akademide 'Türkçe' ve 'Yaratıcı Yazarlık' alanlarında dersler verdi.

2011 yılından itibaren uzun süre Radikal gazetesinde Dil Meseleleri üzerine yazdı. 2016 yılında İsviçre'nin Almanca PEN Merkezi tarafından onur üyeliğine seçildi. 

Kitapları

Türkçe Sorunları Kılavuzu (Metis Yayınları)

- Dilimiz, Dillerimiz / Uygulama Üzerine Yazılar (Metis Yayınları)

Dil Meseleleri / Uygulama Üzerine Yazılar II (Metis Yayınları)

Yaklaşma Çabası (Kanat Yayınları)

- Beklediler Gitmedik (Edebi Şeyler Yayıncılık)

Çevirileri

Freud ve Felsefe (Paul Ricoeur), Metis Yay.

- Kültür ve Emperyalizm (Edward Said, Hil Yayınları)

- Tarihsel Kapitalizm (I. Wallerstein, Metis Yayınları)

- Aydın Kesimi Üstüne (Vladimir İ. Lenin, Başak Yayınları)

- Modernleşmenin Eşiğinde Osmanlı Kadınları (Madeline C. Zilfi, Tarih Vakfı Yurt Yayınları)

- Şiddet ve Kutsal (Rene Girard, (Kanat Yayınları)- Freud ve Felsefe (Paul Ricoeur, Metis Yayınları)

- Bilge Sokrates'in Ölümü (Jean Paul Mongin, Metis Yayınları / Küçük Filozoflar Dizisi)

- Martin Heidegger'in Böceği (Jan Marchand, Metis Yayınları Küçük Filozoflar Dizisi)

- Diyojen Köpek Adam (Jan Marchand, Metis Yayınları Küçük Filozoflar Dizisi)