Necmiye Alpay

03 Ekim 2024

“Kabileler topluluğu”, yankı odaları, yılkı binaları

Normalleşme, karşılıklı saygıya dayalı ilişkiler kurmak anlamına gelir, tıpkı, anladığım kadarıyla Özgür Özel’in de bu kavramdan anladığı gibi. Anormal olan, savaşlar ve onların arkasındaki ellerini oğuşturan akbaba kılıklı silah tüccarlarının üstün gelmesidir

Şehircilik uzmanı Oğuz Işık’ın bizim özellikle deprem gerçekliği açısından birer kâbusa dönüşmüş ve dönüşmeye aday kentlerimizle ilgili bir yazısında en çok takıldığım cümlelerden biri şöyle:

"Kendi çıkarını kollayan, gerisini umursamayan kabilelerden oluşan bir topluluk yerine yeniden bir toplum olabilmenin yollarını aramamız gerek.”

Yazının yayımlandığı tarih, 22 Şubat 2023, yani 6 Şubat depremlerinin 16 gün sonrası.

Kabul etmek gerekir ki yazıya eşlik eden yıkılmış bina görüntüleri depremden yaklaşık bir yıl önce Rusya’nın Ukrayna saldırısıyla oluşan görüntülerin tartışmasız bir devamı gibi. Bilincinde olalım ya da olmayalım, o çok katlı boz bulanık bina kalıntılarında ölümün kol gezdiği birer siyah boşluğa dönüşmüş pencerelerin, moloz yığınlarının vb. vb. bir devamlılığı var.

6 Şubat 2023 depremleri

Tıpkı deprem sonrasının önce Gazze’yle, sonra Lübnan’la, daha doğrusu Lübnan Ağustos 2020, Gazze Ekim 2024, Lübnan Eylül 2024 ile oluşan devamlılık gibi. Zincirin Afrika halkası alışıldığı üzere silik. Sudan mıydı neydi?

Oğuz Işık depremin sıcağında yazıyordu ama, şimdi savaşın sıcağında aynı saptama geçerli değil mi: “Kendi çıkarını kollayan, gerisini umursamayan kabilelerden oluşan topluluklar...”?

Adı ister Şerif Mardin’in dediği gibi “mahalle”, ister Cuma Çiçek’in kavramıyla “sokak”, ister bir kesimin dilindeki “millet”, ister diğer kesimin dilindeki “ulus” ya da isterse “devlet” olsun, kürenin çok yerinde kabileden, hadi bilemediniz kavimden az hallice olan topluluklar arasında dinmeyen o “şiddet sarmalı”, René Girard’ın terimiyle o ‘temel şiddet’, kurbansız son bulmayacak mı?

Peki ama, hangi kurban?

İsrail deyince aklıma İzak Rabin geliyor. Ansiklopediden alıntılıyorum:

“4 Kasım 1995'te Tel Aviv'deki barış mitinginde İzak Rabin de vardı. Bu barış mitinginde Rabin yüz binlerce kişiyle birlikte hep bir ağızdan Shir Ha-Shalom'u (Barış Şarkısı) söylemişti. O sırada Amir 274 numaralı otobüsle Tel Aviv'e gelip park alanında bekledi. Miting sona erdikten sonra Rabin kürsüden inerek kendisini bekleyen zırhlı Cadillac marka arabasına yürüdü. Şimon Peres ile aynı anda yürümesine güvenlik sebebiyle izin verilmemişti. Çünkü miting sırasında Hamas'ın bombalı eylem yapacağı ihbarı alınmıştı. Peres arabaya bindikten sonra, Rabin miting alanını selamlayıp, teşekkürlerini sundu. Arabasına binmesine birkaç adım kala saat 21:40'ta 25 yaşındaki Yigal Amir silahını ateşledi. Silah 22 kalibrelikti, 3 el ateş etti. İlki dalağına, ikincisi ise göğsüne, ana atardamarlardan birine saplandı. Omuriliği ve cebindeki barış şarkısı yazılı kâğıt parçalanmıştı.”

Belli ki bu kurban, René Girard’ın sözünü ettiği, toplum olmanın temelinde yatan asgari elbirliğine dayalı kutsal kurban değildi. “Kendi çıkarını kollayan, gerisini umursamayan kabilelerden oluşan” küresel kalabalığın yalana dayalı cinayetlerinden biriydi yalnızca. Çoktandır sözü bile edilmeyenlerden.

İsrail, İran, Lübnan, birbirini tanımayan Ortadoğu ülkeleri. Tanımamak, yok etme arzusunu besliyor.

Bizde yıkıntı anlatılarına eşlik eden resim olarak Zehra Doğan’ın Picasso çağrışımlı ünlü tablosu var.

Devlet Bahçeli yıllar önce Meclis’te Hasip Kaplan’ın elini sıkmıştı. Son yıllarda ise “DEM” kapatılmalıdır diye esip savurmaktan geri durmadı. Ama birden, bu yılki TBMM açılışında yine DEM yöneticilerinin elini sıkarak, galiba hayatında ilk kez olmak üzere “barış” dedi, “dünyada barış isterken kendi ülkemizde barışı sağlamak lazım.”

İnandırıcı mı?

Olabilirdi, eğer içinde bulunduğumuz “büyük resim”de Cumhur İttifakı açısından gördüğümüz birinci arzu, ilk hedefinin RTE’yi baki kılmak olduğu besbelli anayasa yenileme planları olmasa ve ittifaklarının oyları da o hedef için yeterli olsaydı...

Ama elbette inandırıcı bulmamak, “barış” diyerek uzatılmış bir eli havada bırakmayı gerektirmez. O jesti, “Normalleşme”nin temel gereklerini hatırlatarak karşılamak daha doğru olur.

Normalleşme, diplomaside ülkeler arasında çatışma ve birbirini tanımama, engelleme gibi tavırlara son verip tanıma ve karşılıklı saygıya dayalı ilişkiler kurmak anlamına gelir, tıpkı, anladığım kadarıyla Özgür Özel’in de bu kavramdan anladığı gibi.

Anormal olan, ekranlardan birer bilimkurgu filmi gibi izlemekle yetindiğimiz, ama sonuçta arkasında en büyük yıkımları bırakan savaşlar ve onların arkasındaki ellerini oğuşturan akbaba kılıklı silah tüccarlarının üstün gelmesidir.

Bu açılardan artık yurtiçi ile yurtdışı arasında fark yok gerçekten de. Normalleşmekten anladığımız, temelde İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, evrensel hukuk ve bu esaslar çerçevesinde uygulama şartına dayalı anayasalardır.

Başka her tür mavala karnımız çok tok.

Necmiye Alpay kimdir?

Çalışmaları dil üzerinde yoğunlaşan Necmiye Alpay 1946 yılında doğdu. 1969 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni (Mülkiye) bitirdi.

1978'de Paris-Nanterre Üniversitesi'nden uluslararası iktisat alanında doktora derecesi aldı. Mülkiye'deki öğretim üyeliği 12 Eylül 1980 darbesi ile başlayan süreçte sona erdi. İzleyen yıllarda akademide 'Türkçe' ve 'Yaratıcı Yazarlık' alanlarında dersler verdi.

2011 yılından itibaren uzun süre Radikal gazetesinde Dil Meseleleri üzerine yazdı. 2016 yılında İsviçre'nin Almanca PEN Merkezi tarafından onur üyeliğine seçildi. 

Kitapları

Türkçe Sorunları Kılavuzu (Metis Yayınları)

- Dilimiz, Dillerimiz / Uygulama Üzerine Yazılar (Metis Yayınları)

Dil Meseleleri / Uygulama Üzerine Yazılar II (Metis Yayınları)

Yaklaşma Çabası (Kanat Yayınları)

- Beklediler Gitmedik (Edebi Şeyler Yayıncılık)

Çevirileri

Freud ve Felsefe (Paul Ricoeur), Metis Yay.

- Kültür ve Emperyalizm (Edward Said, Hil Yayınları)

- Tarihsel Kapitalizm (I. Wallerstein, Metis Yayınları)

- Aydın Kesimi Üstüne (Vladimir İ. Lenin, Başak Yayınları)

- Modernleşmenin Eşiğinde Osmanlı Kadınları (Madeline C. Zilfi, Tarih Vakfı Yurt Yayınları)

- Şiddet ve Kutsal (Rene Girard, (Kanat Yayınları)- Freud ve Felsefe (Paul Ricoeur, Metis Yayınları)

- Bilge Sokrates'in Ölümü (Jean Paul Mongin, Metis Yayınları / Küçük Filozoflar Dizisi)

- Martin Heidegger'in Böceği (Jan Marchand, Metis Yayınları Küçük Filozoflar Dizisi)

- Diyojen Köpek Adam (Jan Marchand, Metis Yayınları Küçük Filozoflar Dizisi)