Necmiye Alpay

23 Ocak 2025

Güney Kore ve CHP

CHP cumhuriyet devriminden miras “devletin sahibi” olarak bürokrasinin bütün katlarından çoktan sökülüp atıldığı için artık önünde sosyal bir parti olmaktan başka yol yok. Bu yolda kararlı olursa, seçimlerde alacağı oylar ne kişisel olacaktır, ne de yalnızca partisel

Güney Kore’de 3 Aralık’tan bu yana olup bitenler bir boyutuyla zihnimde Ekrem İmamoğlu’nun katıldığı ilk seçimleri iki kez kazanma serüveniyle kesişti. Olup bitenlerin bir boyutu derken, tepeden inme bir haksız siyasi kararı tersine çevirmek konusunda geniş halk kesimlerinin gösterdiği kararlılığı kastediyorum. Bu yazının anafikri: Geniş halk kesimlerinin tarihin belirli uğraklarında gösterebildiği kararlılık.

Yukarıdaki paragrafa anaakım devrimci hareketlerin sözlüğüyle bakarsak, hafiften bir “kitle kuyrukçuluğu” tehlikesi görebiliriz. Üstüne günümüz kitlelerinin maruz kaldığı ideolojik yoğrulmayı da eklersek, sebep-sonuç ilişkileri konusunda akla yakın bir tespitte bulunmak büsbütün güçleşir. Yine de, var oluşumuzun kitlesel davranış, kolektif bilinç gibi toplumsal boyutlarının bütün değişkenliği ve değişirliği içindeki varlığı pek fazla su götürmeyen bir gerçekliktir, olumsuz yöndeki kadar, bazen olumlu bir yönde de.

Güney Kore’de Başkan Yon Suk-Yol muhalefeti “özgür demokrasiyi yıkmaya çalışmakla” suçlayarak 3 Aralık 2024 günü ansızın sıkıyönetim ilan etmişti. Halktan ve yargıdan başkanın bu kararına güçlü bir tepki gelince, sıkıyönetim uygulanamadı. Bu işler hiç belli olmuyor ama, öyle görünüyor ki yargı hukukun üstünlüğü ilkesine uyunca demokrasi işleyebiliyor.

Bendeki Ekrem İmamoğlu çağrışımına gelince. Kendisinin CHP adayı olarak İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı sıfatını yüzde 48,80 oyla kazandığı 2019 seçimi AKP’nin itirazıyla iptal edilince çiçeği burnundaki başkanlık görevinden alındığını hepimiz hatırlıyoruz. İptal edilen o seçimin yenilendiği 23 Haziran 2019 tarihinde İmamoğlu bu kez oyların yüzde 54,2’sini alarak İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerini tarihteki en yüksek oy oranıyla kazanan başkan olmuştu. Bunun üstüne, görevdeyken girdiği bir sonraki seçimi de kazanmayı başardı...

Bizde her seçimden sonra sonuçlar belli olunca tv yorumcuları “seçmen şunu dedi bunu dedi” şeklinde cümleler kurar ve biz izleyiciler, şu “seçmen” de bir âlem, bak neler neler demiş yine, diye güleriz. Fakat 23 Haziran 2019 seçimlerinde seçmen, yani halk gerçekten bir şey söylemiş, kendi iradesinin çiğnenmesini reddederek diyeceğini demişti, tıpkı Kürt illerinde görevden alınan belediye başkanlarının yerine her seferinde aynı parti adaylarını yeniden seçen halk ve yine tıpkı, geçtiğimiz 3 Aralık 2024 günü Güney Kore Başkanı’nın ilan ettiği sıkıyönetimi reddederek iptal edilmesini sağlayan Güney Kore halkı gibi.

Bu olaylar için, bir ideal olarak demokrasinin, yani sözcük anlamıyla halk yönetimi ilkesinin üstün gelmesi diyebiliriz. Kitle kuyrukçusu olmayalım ama, kitlelerin bazen demokrasiye sahip çıkma işini senden benden daha iyi yaptığını da kabul edelim. Yeter ki hukukun üstünlüğü ilkesi bir bilinç öğesi ve kitlesel davranış olarak yerleşik hale gelsin. Aksi halde toplumsal dinamik, karizmatik olguların insafına kalabiliyor.

CHP bu açıdan belirli bir düzeyin odağına dönüştü diyebilir miyiz? Kesinlemek zor. Ancak, gidişata dair bir fikir verebilmek açısından Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu örnekleri önemli. Konuyu değerlendirirken matrise Muharrem İnce olayını da eklemek ufuk açıcı olabilir.

İnce’nin 2018 cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki adaylık mitinglerinde, esaslı bir kitle desteği olduğu görülüyordu. Ancak, o desteğin kaynağında İnce’nin kendisinden çok, mevcut iktidara karşı artan tepkinin yattığını daha sonra, muhalefetin kıl payı kaybettiği seçimlerin sonrasında kendisine yönelik sempatinin izlediği hızlı düşüş eğilimini görünce anlayacaktık. İnce’nin o dönemdeki tavrı, ataların “mağrur olma padişahım/ Senden büyük Allah var” sözünü hatırlatıyordu...

İmamoğlu ve Yavaş deneyimlerimiz İnce gibi olmadı, onlar şımarmadılar ve düşüşe geçmediler, tam tersine. Birer karizma olmayışları belki en büyük şansımız. Hafife alınamayacak, güvenilir siyasetçi sayısının birden çok olması, sağlam bir demokrasi için iyi bir koz.

Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu

CHP cumhuriyet devriminden miras “devletin sahibi” olarak bürokrasinin bütün katlarından çoktan sökülüp atıldığı için artık önünde sosyal bir parti olmaktan başka yol yok. Bu yolda kararlı olursa, seçimlerde alacağı oylar ne kişisel olacaktır, ne de yalnızca partisel. Önümüzdeki seçimlerde ve seçim dışı sosyopolitik hayatımızda, Kılıçdaroğlu’nun emek verdiği barış ve demokrasi ittifakını geliştirme potansiyeline sahip çıkılmış olur.

* * *

Güney Kore mi? “Yirminci Yüzyıl Trajedileri” arasında bu ülkenin yeri var mıdır, varsa nedir? Yersiz gibi görünebilecek bu soru ve aslında daha pek çok ülkedeki trajediler için, çok yeni bir kitaba bakılabilir:

İlyas Tunç, Ne çok gelecek ne az zaman, Metis Yay., s. 109 ve 227.

Tarihimizde de yeri olan Kore’nin edebiyatı hakkında pek bir fikrim yoktu. Geçenlerde bir arkadaşım, oralı bir kadın yazar olan Han Kang’ın Vejetaryen adlı romanını verdi bana. Meğer Han Kang, Nobel filan kazanmış, alabildiğinde popüler, çoksatar bir yazarmış. Belki de zihnimde her tür ödül için mutlak bir bariyer kurulu olduğundandır, farkına varmamıştım bu yazarın. Halbuki Vejetaryen’in ilk Türkçe baskısı ta 2016 sonbaharında yapılmış, ben hapisteyken. Elimdeki, 16. baskı!

Arkadaşımın etkilendiği kadar varmış roman. Hem adı hem anlatısıyla, ve yazarın Camus’yü çağrıştıran anlatımıyla, adının sınırlarını çok aşıyor. İlk yarısı biraz zorlayıcıysa da, sonlara doğru açılıyor. Bitirince, evrensel birey hallerimizin yanında, Güney Kore toplumuna bir kesitinden bakmış da oluyoruz. İkide bir karşımıza çıkan yemek ve kişi adlarının yumuşak G’li, Ç’li yabancılığına, içeriğindeki bize çok benzeyen yanları eşlik ediyor.

Necmiye Alpay kimdir?

Çalışmaları dil üzerinde yoğunlaşan Necmiye Alpay 1946 yılında doğdu. 1969 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni (Mülkiye) bitirdi.

1978'de Paris-Nanterre Üniversitesi'nden uluslararası iktisat alanında doktora derecesi aldı. Mülkiye'deki öğretim üyeliği 12 Eylül 1980 darbesi ile başlayan süreçte sona erdi. İzleyen yıllarda akademide 'Türkçe' ve 'Yaratıcı Yazarlık' alanlarında dersler verdi.

2011 yılından itibaren uzun süre Radikal gazetesinde Dil Meseleleri üzerine yazdı. 2016 yılında İsviçre'nin Almanca PEN Merkezi tarafından onur üyeliğine seçildi. 

Kitapları

Türkçe Sorunları Kılavuzu (Metis Yayınları)

- Dilimiz, Dillerimiz / Uygulama Üzerine Yazılar (Metis Yayınları)

Dil Meseleleri / Uygulama Üzerine Yazılar II (Metis Yayınları)

Yaklaşma Çabası (Kanat Yayınları)

- Beklediler Gitmedik (Edebi Şeyler Yayıncılık)

Çevirileri

Freud ve Felsefe (Paul Ricoeur), Metis Yay.

- Kültür ve Emperyalizm (Edward Said, Hil Yayınları)

- Tarihsel Kapitalizm (I. Wallerstein, Metis Yayınları)

- Aydın Kesimi Üstüne (Vladimir İ. Lenin, Başak Yayınları)

- Modernleşmenin Eşiğinde Osmanlı Kadınları (Madeline C. Zilfi, Tarih Vakfı Yurt Yayınları)

- Şiddet ve Kutsal (Rene Girard, (Kanat Yayınları)- Freud ve Felsefe (Paul Ricoeur, Metis Yayınları)

- Bilge Sokrates'in Ölümü (Jean Paul Mongin, Metis Yayınları / Küçük Filozoflar Dizisi)

- Martin Heidegger'in Böceği (Jan Marchand, Metis Yayınları Küçük Filozoflar Dizisi)

- Diyojen Köpek Adam (Jan Marchand, Metis Yayınları Küçük Filozoflar Dizisi)