Heisenberg'e borçlu olduğumuz belirsizlik ilkesine göre, atomaltı parçacıkların aynı anda hem yerini hem de hızını tam olarak tespit etmek mümkün değildir. Demek ikisinden biri, kesin bir sonuçla değil, yalnızca yaklaşık olarak tespit edilebiliyor.
Biz ölümlüler bu ilkeyi gerektiği kadar anlayamasak bile, sınırlılık/kısıtlılık fikrinin en somut örneklerinden biri olarak aklımızda tutabiliriz.
Kişisel olarak belirleyici bulduğum bir başka zorluk/sınır, zihnimizi ve somut varlığı, aralarında gitgelli ilişki kurulan birer kıvırcık salata biçiminde düşündüğümüzde, bu biçimin her yerine belirli bir süre içinde (diyelim ortalama bir insan ömrünce) ulaşmanın mümkün olmayacağıdır. Salatanın bir yaprağında kökten ana damarlara, oradan kılcal damarlara doğru ilerledik diyelim, uç noktaya ulaşmanın zorluğu, ulaşılsa bile oradan geriye dönüp yeniden bir başka uca doğru, bir yaprak bitince de bir başka yaprağın damarlarına doğru yola koyulmanın ortaya çıkaracağı zorluk ve giderek olanaksızlıktan söz ediyorum. "Yol yakınken geri dönmek" kavramının kökeninde herhalde bu konudaki sezgi yatıyordur.
Söze bunlarla başlamamı gerekli kılan vesile, İngilizce yazılmış çok yazarlı bir Türk Edebiyatı elkitabının çıkması oldu: Routledge Handbook on Turkish Literature. Ondan iki yıl önce çıkmış olan Turkish Literature as World Literature (Dünya Edebiyatı Olarak Türk Edebiyatı; Bloomsbury) adlı ortak kitapla birlikte bu iki yayın, "dünya edebiyatı (DE)" denilen kıvırcık salatayı tanımlama, kuramsallaştırma ve köşe bucak inceleme, dolayısıyla -ister istemez- etkileme çabalarının güçlendiğini gösteriyor.
Yakın zamanlara kadar, DE denilince akla Goethe'nin kavramı (weltliteratur) gelirdi: "Bazı düşünce ve yapıtların çeviriler yoluyla başka dillerde de tanınıp okunur hale gelerek oluşturdukları ortak alan." Üstad bu alanı esas olarak Batılıların oluşturduğunu da olumlayarak söylemiş. Gerçi en iyi şiirlerin Batıdan değil, Doğudan çıktığını söyleyen de o... Ve bir yandan "karşılaştırmalı edebiyat" adlı birinci sınıf okuma-anlama yönteminin yolunu açarken diğer yandan piyasacılığın ve sonu gelmez hırsların katkısıyla "kanonizm" denilen "en büyük on/elli/yüz" elemeciliğini körükleyen de aynı kavram.
Şimdiki DE fikrinin merkezinde ise Goethe'nin o ilk adımları içeren öncü kavramından çok, "global-local (küresel-yerel)" ikilisinin bileşiminden oluşan, küreselleşmenin hızına ayak uydururcasına popülerleşen ve Türkçede "küyerel" sözcüğüyle karşılanan "glocal" kavramı yer alıyor. Ancak, fikrin DE içerikli olarak gelişmesini en çok borçlu olduğumuz David Damrosch'u hafife almak ayıp olur. Kendisi Harvard Üniversitesi Dünya Edebiyatı Enstitüsü'nün yöneticisi ve biri Türkçeye de çevrilmiş olan çok sayıda öncü çalışmanın yazarı. Yalnız, internette arama yaparken adındaki c'ye dikkat: Adı, kendi kitapları ve Turkish Literature as World Literature adlı kitap dahil hemen her yerde "Damrosch" biçiminde yazılırken, Routledge Handbook on Turkish Literature'da tutarlı bir biçimde "Damrosh" biçiminde, c'siz yazılmış. Belki başka bir nedeni vardır ama bana İngilizcenin etkisi gibi geldi.
Yeni elkitabı, akademisyenler Didem Havlioğlu ile Zeynep Uysal'ın editörlüğünde hazırlanmış çok yazarlı bir çalışma. Yazarları arasında, daha önce Turkish Litterature as World Litterature'ın editörlüğünü yapmış olan Burcu Alkan ve Çimen Günay-Erkol da yer alıyor.
Andığım iki kitabın ikisinde de tekil bir edebiyatı DE açısından okuma çabası/iddiası söz konusu ediliyor. Tersi de geçerli olabilir: DE açısından, tekil bir edebiyatı okuma çabası. Burada "tekil"den kasıt, birey, topluluk, grup ya da ulus vb. oluyor. Kıvırcık salatanın farklı kalınlıktaki yaprakları ve damarları.
Anladığım kadarıyla bu çabalar terime biraz daha pragmatist, biraz daha belirsiz bir içerik kazandırmış ve çok parçalılığı kaçınılmaz kılmış durumda. Goethe "dünya edebiyatı" kavramıyla düpedüz seçkin ve etki gücü sahibi yapıtları kastederken, başta David Damrosch olmak üzere yeni DE çalışanları kavramın bir tür zemin işlevi görmesi fikriyle hareket ediyorlar.
Bu arada, DE kavramına, daha doğrusu mevcut kuramlara özellikle temelde yatan dil meseleleri açısından muhalefet eden Emily Apter'in 2013'te yayımlanan Against World Literature (Dünya Edebiyatı'na Karşı) adlı kitabının, Turkish Literature as World Literature'da anılırken, bu yıl çıkan Routledge Handbook on Turkish Literature'da anılmaması dikkat çekiyor. Bana kalırsa Apter'in de tıpkı Barbara Cassin gibi mesele ettiği "çevrilemeyenler (untranslatables)" konusunda birikimli olan Türkçe çeviri ortamlarında bu meseleden epey çalışma konusu çıkacaktır, belki de çıkmıştır bile.
Bu arada David Damrosch şahane bir iş yapıp, Apter'inki dahil, DE alanında bir ortak kitabın editörlüğünü yapmış ve kitap 2014 yılında World Literature in Theory (Kuramıyla Dünya Edebiyatı) adıyla yayımlanmış.
Ben bütün bu tartışmaları şimdilik burada bırakıp şu kadarını söyleyeyim:
Görebildiğim kadarıyla sözünü ettiğim "dünya edebiyatı" odaklı çalışmalar çok büyük ölçüde akademik çevrelerde ve Harvard Üniversitesi merkezli olarak yürüyor. Çokdillilik amaçlanıyor ama, çalışmalar İngilizce. Katılımlar belirli ve sınırlı bir program çerçevesinde, giderler katılımcı kişi kurumlarca karşılanarak mümkün oluyor. Kısacası, her ne kadar kanonist olmayan, amacın kültürler arası araştırma olduğu bir işleyiş öngörülmüşse de, elimizdeki veriler kültür basamaklarında "yukarıdan aşağıya" denebilecek bir oluşumdan uzak gibi görünmüyor. Bir antoloji ya da edebiyat tarihi amaçlanmamakla birlikte, böyle bir boyuttan büsbütün yoksun olmayan bu çalışmalarda konu edinilen yazar ve şairlerin kimlerden oluştuğunun da dikkat dışı kalacağını sanmıyorum. Ve kim var kim yok diye baktığımda, akademisyen sıfatının örneğin şairlik sıfatını bir hayli geride bırakabildiği izlenimine kapıldığımı söylemek zorundayım.
Not. Cezaevlerindeki bütün gazetecilere ve siyasi "suçlu"lara mahsus selamlarımla.
Necmiye Alpay kimdir?Çalışmaları dil üzerinde yoğunlaşan Necmiye Alpay 1946 yılında doğdu. 1969 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni (Mülkiye) bitirdi. 1978'de Paris-Nanterre Üniversitesi'nden uluslararası iktisat alanında doktora derecesi aldı. Mülkiye'deki öğretim üyeliği 12 Eylül 1980 darbesi ile başlayan süreçte sona erdi. İzleyen yıllarda akademide 'Türkçe' ve 'Yaratıcı Yazarlık' alanlarında dersler verdi. 2011 yılından itibaren uzun süre Radikal gazetesinde Dil Meseleleri üzerine yazdı. 2016 yılında İsviçre'nin Almanca PEN Merkezi tarafından onur üyeliğine seçildi. Kitapları - Türkçe Sorunları Kılavuzu (Metis Yayınları) - Dil Meseleleri / Uygulama Üzerine Yazılar II (Metis Yayınları) - Yaklaşma Çabası (Kanat Yayınları) Çevirileri - Kültür ve Emperyalizm (Edward Said, Hil Yayınları)
|